Orta halli olanın pek değer görmediği bir zamanda yaşıyoruz. En uç kısımlarda fikir beyan edenler daha fazla taraftar topluyor. Bu yeni bir durum değil yıllardır böyle devam ediyor. Asıl şaşırtıcı olan üniversite okuyan insan sayısı, nüfusa oranla diğer ülkelerden çok fazla. Üniversiteler insana doğru bilgiyi öğretmesede en azından doğru bilgiye nasıl ulaşabileceğini öğretiyor. Buna rağmen ifrat-tefrit boyutunda fikri donanıma sahip insanların sayısı artıyor.
Bir kesim var ilime ve bilime gözünü kulağını kapamış. Bu kesimdeki insanlara sözüm yok. Ne kızgınlık ne takdir ikisi de yok. İnsanın özgürlüğü konusunda, özgürlükçülükten yanayım. Maksadım fikri olarak beslendiğini zannedip, kaybettiklerini bilmeyen kesime bir farkındalık aşılayabilmek.
Ülkemizdeki güncel olaylar pek çok kişi tarafından takip ediliyor. Takip edilen olaylarda durum aynen şu şekilde,
Masada karşılıklı oturan iki insan var. Ortalarına bir küp konuluyor. İki kişide küpün yalnızca tek bir yüzünü görebiliyor. Küpün bir tarafı beyaz bir tarafı da siyah. Masada karşılıklı oturanlara küpün ne renk olduğu soruluyor. İki tarafta sonuna kadar kendi gördüğü rengi ölümüne savunuyor. Yerleri değiştirilen iki kişi bu sefer biraz önce reddettiği rengi şimdi ölümüne savunuyor.
Olayın devamında iki kişide yaptığı hatayı anlamalıydı diye düşünüyoruz. Maalesef bu olmuyor. Eskiden körü körüne savunduğu bir rengi şimdi körü körüne reddediyor. Reddetmekle kalınsa yine iyi şimdi gördüğünü de inatla sonuna kadar savunuyor. Peki küpün diğer tarafına oturunca ne olacak ? Ben söyleyeyim. “ Pardon” diyecek.
Mayasında ve hamurunda samimiyet ve hoşgörü olan toplumun bu tarz uçlarda yaşaması çok ilginçtir. Sosyal medyada 90’lı yıllar ile alakalı bir başlığa rastladım. Günün siyasi liderleri tek bir masada toplanmış ve saygılı bir şekilde birbirlerini eleştiriyorlardı. Değil siyasi liderleri aynı ilden çıkmış milletvekillerini aynı masada en son ne zaman gördük yahut yılda kaç defa görüyoruz ?
Toplumsal saygının bu denli azaldığı günlerde herkesin itidalli olması bizim en büyük kazancımızdır. Nitekim “ Bölüşürsek tok oluruz, Bölünürsek yok oluruz.” sözünü dilimize pelesenk ettik. Sıra içini doldurmakta.
“ Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun. Kusuru örtmeyi marifet edin kendine. İşte o zaman kusursuz olursun.” der Hazreti Mevlana. Kusur bulmak için uğraştığımızda anlamı yitiriyoruz. Anlama ulaşmak için çabaladığımızda ise kusurlar bizim gözümüzü lekelemiyor.
Güncel haber takvimimize bir bakalım. Ne ile iştigaliz ? En büyük düşmanımızın kendimiz olduğunu anlayana kadar bakalım. Bırakalım bir yerlere suç atmayı. Herkes yapabildiği bir şeyin en iyisini bir defa olsun yapsın. Sokakları süpüren temizlik görevlileri, çay demleyen çaycılar, ders çalışan öğrenciler, ekmek yapan fırıncılar, ders anlatan öğretmenler, vaaz veren hocalar, otobüs süren şoförler, yemek yapan lokantalar, çiçek satan çiçekçiler, bina yapan müteahhitler, çizim yapan mimarlar, yöneten amirler ve yönetilen memurlar herkes bir gün işini tam hakkıyla ve diğer insanları düşünerek yaptığında nelerin değişebileceğine şahit olabiliriz.
Ütopyadan bahsetmiyoruz. Kimsenin Amerika’yı yeniden keşfetmesini de istemiyoruz. Amerika keşfedildi. Toplumsal saygının kazanılması için farklı bir yönteme de ihtiyaç yok. Kolay bir yolu var. Nasıl bir toplum istiyorsa öyle davranacak. Herkes kendi evinin önünü süpürecek.