Asırlardır sevgiyle, saygıyla, kardeşlikle yoğrulmuş Anadolu toprakları Yunus Emre, Hz. Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal gibi erenleri, Allah dostlarını bağrından çıkarttı. Bu isimler asırlardır Anadolu'ya sevgi tohumları ekti. Bir zamanlar gönül erlerine ev sahipliği yapan bu topraklar artık sevgisizlikten ve nefretten kurak çöllere döndü....
**
Peki bize ne oldu da insanların ölmesine bile sevinen hatta ölmüş insanlara küfredecek kadar kin ve nefret batağına saplanan bir toplum haline geldik? Son yıllarda yaşadıklarımımız Yunus Emre'nin, Hz. Mevlana'nın ruhunu incitiyor. İnsanların ölümüne sevinmek, ölülere küfretmek, iftira atmak İslam'ın da ruhuna aykırı...
**
Dünyanın kadim üç milletinden biri olan Türk milleti misafirperverliğiyle, küçüğüne sevgisiyle, büyüğüne saygısıyla dünyaya nam salmış bir milletken, nasıl oldu da ölülerini yarıştırır hale geldi? Bu millet "yaradılanı Yaradan ötürü seven" bir milletken nasıl oldu da kin ve nefret batağına boğazına kadar bulaştı?...
**
Türk toplumu artık iliklerine kadar bir "nefret toplumu", "şiddet toplumu" haline geldi. "Balık baştan kokmuş (!)" durumda. Siyasilerin kullandığı nefret söylemleri toplumun her kesimi tarafından tüketiliyor hale geldi. Milletin temsil edildiği (!) Meclis'te ağza alınmayacak küfürler edilirken, tekmeler havada uçuşurken, sokakta kartopu yüzünden bıçaklanıyor bu ülkede...
**
Şiddet, cinayet, tecavüz, yolsuzluk, hırsızlık, yalan, riya, yalakalık, kumpas, güvensizlik... Toplumsal bir cinnet yaşanıyor. Ülkemizin sokakta, siyasette, kültürde neredeyse hiçbir insani değeri kalmamış. "Ya bendensin ya da yok olmalısın" mantığıyla hareket eden çok büyük bir kitle var artık bu ülkede. Kendisi gibi olmayana, kendisinden olmayana artık tahammül edemeyen bir toplum ortaya çıktı...
**
Sevgi, saygı, hoşgörü, empati gibi kavramların artık içi boşaltıldı. Bir zamanlar bu ülkede sevgi de vardı saygı da, hoşgörü de. Artık toplum da kendisinden olmayana karşı müthiş bir kin ve nefret var. Bu kinini ve nefretini ise sosyal medya denen mecrada kusuyor... Kendi mahallesi (!) dışından birisi öldüğü zaman bunu büyük bir sevinçle karşılayan bir toplum ortaya çıktı. Sanki kendileri bu dünyaya kazık çakacaklar (!)...
**
Türkiye’de şu an herşey bozulmuş ve kokuşmuş durumda. Demokrasi, hukuk, adalet, özgürlükler, insani haklar, çalışma yaşamı, kültürel hayat, eğitim, siyaset, toplumsal yapı. Sistemin iyiden iyi çürümesi ve bu bozuklukların bir yansıması toplumda son yıllarda artan nefreti daha da körükledi. Zira nefret toplumu tüm bu çarpıklıklardan besleniyor, kendine alan açıyor, kökleşiyor...
**
Toplumda egemen olan görüşün dışına çıkarsan, kendi düşüncelerini dürüstçe söylersen vay senin haline. Hainlikle, oculuklu, buculukla suçlanırsın. "Suskunluk sarmalı" içerisinde susup sessizce sana dayatılan görüşü kabul edeceksin. Aksini yaparsan nefret toplumu (!) seni linç etmek için hazır bekliyor. Sadece seni linç etmezler, aileni de, linç ederler. Hakkında olmadık iftiralarda bulunurlar... Dedim ya toplum artık sevgi değil nefret üretiyor...
**
Siyaseti falan bir kenara koyup doğrudan evden, sokaktan başlayarak en azından kendi çevremizde başka bir dili hâkim kılmaya çabalamaktan; bu dili savunmaktan başka çare yok gibi gözüküyor. Kötülük, hırs, kin bir veba gibi, bir afet gibi toplumu sardı. İçten içe kemiriyor, bitiriyor. İnsanlık çürüyor, Toplum çürüyor.
Türk toplumunun yeniden sevgi toplumu haline gelmesi için siyasilere ve medyaya büyük görevler düşüyor. Siyasiler kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı dil kullanmaktan vazgeçmeli. Medya ise siyasilere yalakalık yapacağım diye nefret söylemlerinden uzak durmalıdır. Gazetecilerin kaleminden nefret değil sevgi damlamalı...
**
Hepimiz farklı siyasi görüşlere, farklı yaşam tarzlarına, farklı düşüncelere sahip olabiliriz. Etnik farklılıklar, sosyo-kültürel farklılıklar zenginliğimizdir. Bütün bu farklılıklar birbirimizden nefret etmemiz için bir gerekçe değil... Bu kin ve nefret tohumları yeşerip, boy verirse toplum büyük bir travma yaşayacak ve ayrılık daha da derinleşecektir...