Tarih konuşuyor yazı serisi (1) Araştırmacı yazar
Fransa’nın “Ermeni katliamı yoktur” diyenlere ceza vermesi için başlattığı siyasi süreç tamamlandı ve 2012 yılının ocak ayında kanunlaştı. Böylece Fransızların tarih boyunca doldurdukları kara sayfalara bir yeni kara sayfa daha eklenmiş oldu.
Bu münasebetle 1915 Ermeni tehciri ve Ermeni olayları ülkemiz gündemini işgal etti ve maalesef de bir türlü düşülmedi. Bu olaya sebep sayılabilecek bir olay da, ülkemizde Hırant Dink adında bir Ermeni gazetecinin bir tetikçi tarafından öldürülmesidir.
Hırant Dink’in yazılarıyla, Ermeni Diasporasının söylem ve eylemlerine karşı çıktığı ve yapılanların tüm Ermenilere pahalıya mal olabileceğini söylediği ifade edilmektedir.
Bu tespitlere göre Hırant Dink’in arka planda Ermeniler tarafından öldürüldüğü ve bu ölümün de istismarının yaptığı tarih otoritelerince belirtilmektedir.
Türkiye bu münasebetle değişik reaksiyonlar (dikkat aksiyon değil) ortaya koymasına rağmen kanunun çıkmasını engelleyemedi.
Nedir, Ermeni olayları? Kimdir bu Ermeniler? Niçin bize düşmanlık beslemektedirler? Bütün bunlar, genç neslin ve hatta halkımızın bilmediği konularadır. Çünkü tarih kitaplarımızda bu konulara yer verilmemiş, bir de; “Komşularımızla sıfır sorun veya yurtta sulh cihanda sulh” diyerek bize beslenen düşmanlıkların üzerini kapatmaya çalışmışızdır.
Fransa’nın “Ermeni katliamı yoktur” diyenlere ceza vermesi için başlattığı siyasi süreç tamamlandı ve 2012 yılının ocak ayında kanunlaştı. Böylece Fransızların tarih boyunca doldurdukları kara sayfalara bir yeni kara sayfa daha eklenmiş oldu.
Bu münasebetle 1915 Ermeni tehciri ve Ermeni olayları ülkemiz gündemini işgal etti ve maalesef de bir türlü düşülmedi. Bu olaya sebep sayılabilecek bir olay da, ülkemizde Hırant Dink adında bir Ermeni gazetecinin bir tetikçi tarafından öldürülmesidir.
Hırant Dink’in yazılarıyla, Ermeni Diasporasının söylem ve eylemlerine karşı çıktığı ve yapılanların tüm Ermenilere pahalıya mal olabileceğini söylediği ifade edilmektedir.
Bu tespitlere göre Hırant Dink’in arka planda Ermeniler tarafından öldürüldüğü ve bu ölümün de istismarının yaptığı tarih otoritelerince belirtilmektedir.
Türkiye bu münasebetle değişik reaksiyonlar (dikkat aksiyon değil) ortaya koymasına rağmen kanunun çıkmasını engelleyemedi.
Nedir, Ermeni olayları? Kimdir bu Ermeniler? Niçin bize düşmanlık beslemektedirler? Bütün bunlar, genç neslin ve hatta halkımızın bilmediği konularadır. Çünkü tarih kitaplarımızda bu konulara yer verilmemiş, bir de; “Komşularımızla sıfır sorun veya yurtta sulh cihanda sulh” diyerek bize beslenen düşmanlıkların üzerini kapatmaya çalışmışızdır.
Anadolu’da terör estiren bir gurup Ermeni Komitacısı Bebeğiyle birlikte katledilen bir Türk hanımı
TARİHTE ERMENİLER
Yüzyıllar boyunca Osmanlı idaresi altında yaşamış olan Ermeniler, bu süre içinde toplumun bir parçasını oluşturmuşlar, çeşitli devlet görevlerinde ve hatta en yükseklerinde bulunmuşlardır. İçlerinden birçoğu ticaret, musiki, edebiyat, mimari vs. gibi alanlarda önemli işler başarmışlardır. Sosyal ve iktisadi hayatta kazanmış oldukları bu statü sayesinde, Türklerle rahatça uyum sağlayarak, en nüfuzlu reaya (vatandaş) konumunda sayılmışlardır.
Öyle ki Ermenilerin görev yaptığı yıllarda, Osmanlı Devleti’ndeki durumlarını gözlemleyen Alman Generali Moltke, onlar için; “Bu Ermenilere, hakikatte Hıristiyan Türkler denilebilir. Rumların kendi benliklerini korumalarına rağmen Ermeniler, Türk adetlerini ve dilini benimsemişlerdir. Bir Ermeni kadınını sokakta bir Türk kadınından ayırmak mümkün değildir”. Bu konumları ile Ermeniler, “Sadık-ı tebaa - Sadık insanlar” olarak vasıflandırılmışlardır.
19.yy.ın ikinci yarısından itibaren Avrupalıların, Osmanlı’daki gayr-ı Müslim (Müslüman olmayan) tebaa üzerindeki kışkırtıcı faaliyetlerine kanan Ermeniler, yaşadıkları vatana düşmanca bir tavır alamaya ve çeşitli isyanlar çıkarmaya başladılar. Bilhassa 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında, Ruslar’ın bağımsızlık vaatlerine kapılarak bir Ermeni Meselesi’nin doğmasına sebep oldular.
Savaş sonunda imzalanan Berlin Antlaşması’nda Ermenilerin yaşadıkları vilayetlerde bir ıslahat yapılması öngörülünce, bundan önce Ermeniler memnun olmadılar.
Ermeni meselesi gündeme geldiğinde, Osmanlı tahtında padişah II. Abdülhamit vardı. II. Abdülhamit Ermeni meselesi ve Doğu Anadolu ıslahatı konusunda çok kararlı bir tutum sergilemiş ve Berlin Kongresi’nde alınan ve Ermenilerin aleyhine olan kararları hiçbir zaman yürürlüğe koymamıştır. Alman elçisine söylemiş olduğu şu sözler, onun tutumu hakkında yeterli bir fikir vermektedir: Sultan II. Abdülhamit; “Ölürüm de Ermenilere muhtariyet hakkı tanıyan Berlin Antlaşması’nın 61.maddesini uygulatmam”(1)
Bundan sonra da Ermeniler Taşnak ve Hınçak Komitelerini kurup hedeflerine ulaşabilmenin vasıtası olarak da terör yolunu benimsemişlerdir.
Komiteciler, “Maksadımızı sağlayacak tek yol ihtilaldir. Türkiye Ermenistan’ındaki bütün müesseseleri alt-üst etmek, değiştirmek, halkı umumi isyan yoluyla Türk hükümetine karşı savaştırmaktır” demişlerdir.
Çeşitli uyarılara rağmen Ermenilerin Müslüman ahaliyi katletmeye başlamaları Osmanlıyı onlar hakkında bir tedbir almaya mecbur kılmıştır.
Sarayda “Mabeyn başkâtibi (Sultanın özel kalem müdürü) makamını alan Tahsin Paşa’nın “Yıldız Hatıraları” adlı kitabında, “Ermeni ayaklanmasında Ermeni Papazların büyük rolü olduğunu ve kiliselerinde ibadetten ziyade fesat ve şekavete hizmet ettiklerin, haber almıştık. Ancak çok gizli hareket eden bu komitacıların Avrupa’dan getirttikleri silahları ülkemize nasıl soktuklarını anlayamamıştık.
Nihayet bir gün kendi aralarından tedarik ettiğimiz (bulduğumuz) bazı vasıtalar bize, bu silahların Beyoğlu’nda Ermeni kilisesinin duvarlarına sakladıklarını bildirdiler. Bunun üzerine Zaptiye Nazırına haber gönderildi. Bir heyet marifetiyle kilise basılarak bazı duvarlar yıkıldı. Böylece silah depoları meydana çıktı.
Bir ibadethaneyi, eşkıya tahassungahı (karargâhı) haline sokan Ermeni ihtilalcıların bu fesat ve hıyanetleri, Sefaretlerden celbedilen (davet edilen) zevata (kişilere) gösterildi ve bir zabıt varakasıyla kayda alındı” diye yazmaktadır.
Bilhassa Doğu Anadolu’da ülkenin asayişi ile yükümlü komutanlarımız Dâhiliye Nezareti’ne (İçişleri Bakanlığına) 2 Mayıs 1915’te başvurarak “İsyankâr Ermenileri ve ailelerini Rusya hududu dâhiline sürmek yahut meskûn Ermenileri Anadolu dâhiline muhtelif yerlere dağıtmak lazımdır. Bu iki şıktan münasibinin iltihabı ile icrasını rica ederim” demişlerdir.
----------------
(1) Vahdettin ENGİN: Terörün Tahta Uzandığı Gün Tarih ve Medeniyet Dergisi S:10-11 Sayı:5 Temmuz 1994
(2) Mim Kemal ÖKE: Ermeni Sorunu TTK Basımevi –Ankara 1991
TARİHTE ERMENİLER
Yüzyıllar boyunca Osmanlı idaresi altında yaşamış olan Ermeniler, bu süre içinde toplumun bir parçasını oluşturmuşlar, çeşitli devlet görevlerinde ve hatta en yükseklerinde bulunmuşlardır. İçlerinden birçoğu ticaret, musiki, edebiyat, mimari vs. gibi alanlarda önemli işler başarmışlardır. Sosyal ve iktisadi hayatta kazanmış oldukları bu statü sayesinde, Türklerle rahatça uyum sağlayarak, en nüfuzlu reaya (vatandaş) konumunda sayılmışlardır.
Öyle ki Ermenilerin görev yaptığı yıllarda, Osmanlı Devleti’ndeki durumlarını gözlemleyen Alman Generali Moltke, onlar için; “Bu Ermenilere, hakikatte Hıristiyan Türkler denilebilir. Rumların kendi benliklerini korumalarına rağmen Ermeniler, Türk adetlerini ve dilini benimsemişlerdir. Bir Ermeni kadınını sokakta bir Türk kadınından ayırmak mümkün değildir”. Bu konumları ile Ermeniler, “Sadık-ı tebaa - Sadık insanlar” olarak vasıflandırılmışlardır.
19.yy.ın ikinci yarısından itibaren Avrupalıların, Osmanlı’daki gayr-ı Müslim (Müslüman olmayan) tebaa üzerindeki kışkırtıcı faaliyetlerine kanan Ermeniler, yaşadıkları vatana düşmanca bir tavır alamaya ve çeşitli isyanlar çıkarmaya başladılar. Bilhassa 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında, Ruslar’ın bağımsızlık vaatlerine kapılarak bir Ermeni Meselesi’nin doğmasına sebep oldular.
Savaş sonunda imzalanan Berlin Antlaşması’nda Ermenilerin yaşadıkları vilayetlerde bir ıslahat yapılması öngörülünce, bundan önce Ermeniler memnun olmadılar.
Ermeni meselesi gündeme geldiğinde, Osmanlı tahtında padişah II. Abdülhamit vardı. II. Abdülhamit Ermeni meselesi ve Doğu Anadolu ıslahatı konusunda çok kararlı bir tutum sergilemiş ve Berlin Kongresi’nde alınan ve Ermenilerin aleyhine olan kararları hiçbir zaman yürürlüğe koymamıştır. Alman elçisine söylemiş olduğu şu sözler, onun tutumu hakkında yeterli bir fikir vermektedir: Sultan II. Abdülhamit; “Ölürüm de Ermenilere muhtariyet hakkı tanıyan Berlin Antlaşması’nın 61.maddesini uygulatmam”(1)
Bundan sonra da Ermeniler Taşnak ve Hınçak Komitelerini kurup hedeflerine ulaşabilmenin vasıtası olarak da terör yolunu benimsemişlerdir.
Komiteciler, “Maksadımızı sağlayacak tek yol ihtilaldir. Türkiye Ermenistan’ındaki bütün müesseseleri alt-üst etmek, değiştirmek, halkı umumi isyan yoluyla Türk hükümetine karşı savaştırmaktır” demişlerdir.
Çeşitli uyarılara rağmen Ermenilerin Müslüman ahaliyi katletmeye başlamaları Osmanlıyı onlar hakkında bir tedbir almaya mecbur kılmıştır.
Sarayda “Mabeyn başkâtibi (Sultanın özel kalem müdürü) makamını alan Tahsin Paşa’nın “Yıldız Hatıraları” adlı kitabında, “Ermeni ayaklanmasında Ermeni Papazların büyük rolü olduğunu ve kiliselerinde ibadetten ziyade fesat ve şekavete hizmet ettiklerin, haber almıştık. Ancak çok gizli hareket eden bu komitacıların Avrupa’dan getirttikleri silahları ülkemize nasıl soktuklarını anlayamamıştık.
Nihayet bir gün kendi aralarından tedarik ettiğimiz (bulduğumuz) bazı vasıtalar bize, bu silahların Beyoğlu’nda Ermeni kilisesinin duvarlarına sakladıklarını bildirdiler. Bunun üzerine Zaptiye Nazırına haber gönderildi. Bir heyet marifetiyle kilise basılarak bazı duvarlar yıkıldı. Böylece silah depoları meydana çıktı.
Bir ibadethaneyi, eşkıya tahassungahı (karargâhı) haline sokan Ermeni ihtilalcıların bu fesat ve hıyanetleri, Sefaretlerden celbedilen (davet edilen) zevata (kişilere) gösterildi ve bir zabıt varakasıyla kayda alındı” diye yazmaktadır.
Bilhassa Doğu Anadolu’da ülkenin asayişi ile yükümlü komutanlarımız Dâhiliye Nezareti’ne (İçişleri Bakanlığına) 2 Mayıs 1915’te başvurarak “İsyankâr Ermenileri ve ailelerini Rusya hududu dâhiline sürmek yahut meskûn Ermenileri Anadolu dâhiline muhtelif yerlere dağıtmak lazımdır. Bu iki şıktan münasibinin iltihabı ile icrasını rica ederim” demişlerdir.
----------------
(1) Vahdettin ENGİN: Terörün Tahta Uzandığı Gün Tarih ve Medeniyet Dergisi S:10-11 Sayı:5 Temmuz 1994
(2) Mim Kemal ÖKE: Ermeni Sorunu TTK Basımevi –Ankara 1991