Geçen son yazımızda bıraktığımız yerden devam edelim istiyoruz efendim. Kâtil, haydut, alçak isrâil’in Filistinli kardeşlerimize uyguladığı vahşet-dehşet karşısında insanlar haklı olarak; ‘nerde bu İslam ülkeleri?’ demişti. Gerçekten o bahsedilen İslam ülkeleri dediğimiz ülkeler acaba İslam ile mi yönetiliyorlar, gerçekten İslam ülkeleri mi? Biz bugünkü yazımızda müsâdenizle, bu hususa değinmek arzusundayız.
Anayasalarını İslam hukûkuna göre tesis ettiklerini söyleyen ülkeler şunlar: Suudi Arabistan, Yemen, Umman, Afganistan, Pâkistan, İran, Moritanya, Brunei. Bunlardan Suudi Arabistan krallık, İslam’da krallık mı var? Mezhebi, yıllar önce İngilizler tarafından icad edilen Vehhâbî zihniyeti. Yâni Suudi krallığı, kurulduğundan beri, İngilizlerin kumandasında olan bir ülke iken, daha sonra âdeta Amerika’nın küçük bir eyâleti olmuştur. Hatta Trump zamânında, Kral Selman ve avânesi takımı; ‘Amerika’yla berâber dünyâyı yönetiyoruz.’ Demişti. Böylesi bir küstahlık ve kendini beğenmişlik de vardı. İran hâriç diğer ülkelerin fakirlikten, ülkedeki kaos-kargaşa ve karışıklıklardan gözlerinin önünü dahi göremez haldeler. Hangi İslâmî ülkeleriiii???
Şu devletlerde devletin dîni İslam, ama şeriatla yönetilmiyor: Mısır, Malezya, Libya, Ürdün, Somali, Tunus, Cezâir, Fas, Filistin, Irak, Katar, Kuveyt, B.A.E, Bangladeş, Bahreyn, Cubiti, Maldivler. Bunların hepsini incelemek bu köşede mümkün değil. İlgilenenler ayrıca bakabilirler. Rahmetli Erbakan Hocanın bu konuda geniş araştırmaları ihtiva eden dosyaları vardı. En bilindik Mısır’a bakalım, önceki yönetimleri irdelemeye yazılar yetmez ama son seçilmiş Başkana görev yaptırmadılar, (Muhammed Mursî) resmen adamı (mahkemede) öldürdüler de, kimsenin sesi çıkmadı. Askeri darbe yapılarak kendi adamları Sisi’yi başa getirdiler. Kaç kişiler harcandı, hapislerde işkenceler gördüler, nice isyan eden gencecik fidanlar idam edildi. Batı’nın Mısır’a lâyık gördüğü devlet başkanına itiraz edenlerin feci âkıbetleri herkese ibret oldu. Halk istemese de, yönetime sesini çıkaramaz oldu. Cezâyir yine öyle, yıllar evvel İslâmî Selâmet Cephesi (FIS) lideri Abbas Medeni bir atak yapmaya kalktı, adamcağız senelerce Fransa’nın marifetiyle, hapislerde süründürüldü. Libya’da oynanan oyunlar, koca ülkenin üçe bölünerek güçsüzleştirilmesiyle neticelendi. Diğerlerinin hepsinin ayrı ama aynı senaryoları var. Yâni bu devletler, kendi ülkelerinin problemlerinden kafasını kaldırıp da, başka ülkenin problemlerine yönelemiyorlar. Ancak problemi olan ülkenin, kendilerine çok yakın bir ülke olması hâlinde ancak ilgileniyorlar, o da kendi ülkesine zarar gelmesin diye. Tıpkı Mısır gibi. Mısır, Filistinlileri kabul etmiyor. Gelirlerse savaş sebebidir, dedi. Halbuki Mısır’a uzak olsaydı, sesini çıkarmazdı.
Çoğunluğu Müslüman olup lâik yönetimleri olan ülkeler: Türkiye, Sûriye, Endonezya, Sudan, Çad, Bosna-Hersek, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kosova, mali, Nijerya, Nijer, Burkina-Faso, Gambiya, Gine. Şimdi, bu ülkelerin içinde en güçlüleri Ortadoğu’da Türkiye, İran, Mısır ve Suudi Arabistan. Afrika’da Fas, Hint alt kıtasında Pakistan. Güney doğu Asya’da; Endonezya, Malezya.
Aynı zamanda Ortadoğu coğrafyasında bulunan ülkeler, dünyânın en zengin petrol-doğal gaz-maden ve baharat kaynaklarını ellerinde bulunduruyorlar. Dünya petrol üretiminin % 65, doğalgazın % 51, uranyum % 39, doğal kauçuk % 70, Kalay % 52, Fosfat % 41, baharat % 39 una sâhipler.
Düşünelim bir, bunca zengin kaynakları elinde bulunduran İslam ülkeleri, aslında dünyâda ekonomik ve siyâsi yönden etkin güç olabilir, olmalı da, ama neden olamıyor? Çünkü bu ülkeler, dünyâyı yöneten bu beş ülkeye bağımlı haldeler. Târihsel geçmişten gelme, zihinsel ve fiziksel yönden esir alınmış vaziyetteler. Buna karşı çıkmak pek çok şeyden tâviz vermeyi gerekiyor. Kimse böyle bir riski almak istemiyor. Bilhassa devlet başkanları ne kendileri ne de halkları adına böylesi bir karşı çıkmayı göze alamıyorlar. Zira bu onlara meydan okuma, kafa tutmadır ve bu iş, her yönlü bedel ödemeyi gerektirir. Nitekim târihsel geçmiş bunun örnekleriyle doludur.
Bütün bunların yanı sıra bahsedilen bu egemen güçler, İslam dünyasının birleşmemesi için şii-sünni-vehhabi gibi mezhebi ayrılıklarla, ulusalcı-milliyetçi tarzı ideolojilerle, Kürtçü-Türkçü, Arap diye ırksal ayrılıklarla, Müslümanlar arasında çatlaklar, engeller oluşturmuşlardır. Bu sebeple Müslümanlar, bir ve berâber olma bilincinden ve ‘ümmet olma şuuru’ndan yoksunlar.
İşte bu ve benzeri sebeplerden ötürü bugün Filistinli kardeşlerimizin günlerdir yaşadığı bu zulümlere karşı ne yazık ki, İslam ülkeleri birleşip, ortak karar alma cesâretini gösteremiyorlar. Meselenin aslı budur. Cumânız hayrola efendim.