Ne Olacak Bilboardların Hali?

Muzaffer Dereli

Gün geçmiyor ki insana utanç veren yüz kızartıcı bir manzara ile karşılaşmış olmayalım bu -adı bile yabancı- bilboardlarda! Sanki televizyon ve internetler az geliyormuşçasına! İster yaya olun isterseniz vasıtada. Tam da gözünüzün önünde beliren bir utanç tablosu! Sanki kahramanlara yapılan bir abide! (!) Özenilerek hazırlanan ve insanlara sunulan edepsiz ve hayâsız nice günah küpleri…
Gerçekten yüreklerimizi acıtan ve bir İslâm ümmeti olarak hepimizi ağlatan yaralardır bunlar. Düşünebiliyor musunuz; bir milletin hayâsı yoksa o millet nereye gider? Hangi millet görülmüştür ki hayâsızlığıyla ayakta kalmış olsun! Tarihte bununla helâk olan nice kavimler vardır. Bir Pompei’yi düşünün!
-“Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler!” (30 Rûm sûresi: 9)
Evet, işte ayet-i kerimedeki mânâya uygun bir ibret sahnesi. Kazılar altından çıkarılan Pompei şehri. Günümüzde gidilip görülebilen, ibretle seyredilebilen bir mekân. Özellikle bir mahallesi o derece dehşetli ahlâksızlıklar sergilemektedir ki, İtalyan hükümeti buranın iki tarafına; “Bu sokağa genç kızların ve talebelerin girmesi yasaktır,” levhasını asmıştır. Yıllar önce bizzat gidip gezen bir hocamızdan dinlemiştim bu gerçekleri. Şimdi bu şehrin tarihi seyri ve başına gelenleri ibretle okuyalım:
POMPEİ; “İtalya’daki Vezüv Yanardağı'nın patlaması ile lâvlar altında kalan şehir. Napoli’nin 25 km kadar uzağında olan bu şehir, mîlâdî 63 yılında şiddetli bir zelzele ile yıkılmış, şehrin onarımı bitmeden 79 yılında Vezüv Yanardağı'ndan çıkan, metrelerce yükseklikteki lâv ve küllerin altında kalarak kaybolmuştur.
Antik şehir M.Ö. 6. yüzyılda Osk’lar tarafından kuruldu. M.S. 1. yüzyılda Romalılar buraya gelince şehri eğlence merkezi haline getirdiler. Yapılan kazılardan anlaşıldığına göre, zenginliğin, debdebenin akıl almaz boyutlara yükseldiği bu yeri görünce insanların yüzünü kapatacağı, gözlerini yumacağı bir eğlence pazarı haline gelmişti. Düşünülemeyen, tasavvur edilemeyen ahlâksızlıkların yapıldığı belde M.S. 63 yılında bir zelzele geçirdi. Buna rağmen insanların gittikçe azgınlaşması, eğlence adı altında türlü ahlâksızlıkların devamı sonunda Vezüv Yanardağı, Ağustos ayında büyük bir gürültüyle patladı. Kimsenin farkında olmadığı bir sırada havadan taşlar, kaya parçaları ve toprak yağmaya başladı. Bunu gören, o gün için 30.000 civârında olan Pompei halkı, ne yapacağını şaşırdı. Panik arasında hiç kimsenin aklına ihtiyarları, sakatları, hastaları kurtarmak gelmiyor, herkes yalnız kendini düşünüyordu. Yer yer kalınlığı 3-4 metreye varan küller, kükürtlü buharlar insanı hareket edemez hâle getiriyordu. Şarap pazarında toplananlar ise çöküntü sonunda ağırlıkların altında kalıp öldüler. İki gün süren korkunç patlamalar, taş, kül yığınlarının sonunda şehir; kalınlığı yer yer sekiz metreyi bulan lâv yığınının altında kaldı. Tahmini olarak 2000’den fazla insan öldü.
Felâketin daha dramatik tarafı, ölen insanların bulundukları durumlardı. Bulunan 2000’in üzerindeki iskeletlerin durumlarından, çoğunun çirkin işler yaparken, evlerinin harabesi altında kaldığı veya kül yığınlarının ağzına burnuna dolarak onu boğduğu anlaşılmaktadır. Bu felâketle ilgili hatıralar, Roma komutanlarından Pliny the Elder’in yeğeninin, târihçi Tacitus’a yazdığı iki mektupta genişçe anlatılmıştır.
1711 yılında köylünün birinin, toprağını kazarken ortaya çıkardığı gerçek, insanlara, o günkü felâkete uğrayanların hallerini ortaya koyması bakımından önemlidir. Pompei’deki kazılara düzenli olarak 1748 yılında başlanıldı. Bundan sonra devam edilen kazılarla düzenli bir plâna sahip Pompei şehrinin büyük bir kısmı ortaya çıkarıldı. 1860’ta İtalyan ilim adamı Giuseppe Fiovelli taşlaşan küllerin arasında bir boşluğa tesadüf edince, buraya açılan delikten sıvı alçı döktürerek içerdeki boşluğun kalıbını aldırıyordu. Böylece lâvların altında kalmış olanların gerçek durumlarını aksettiren hâller tesbit edilmişti. İlim adamının ölümünden sonra da bu çalışma devam etti. Günümüzde Pompei’nin büyük bir kısmı ortaya çıkarılmıştır. Bugün gezen insanlar 2000 yıl önceki şehri olduğu gibi görebiliyorlar. Lavlar altından çıkarılmış evler, sokaklar, tapınaklar ve diğer eşyalar herkesin ilgisini çektiğinden burası önemli bir turistik bölge hâline gelmiştir.” (Yeni Rehber Ansiklopedisi, c.16 s.311, Pompei Maddesi)
Evet, ansızın gelen bir felâket... Hiçbir şey yapamayan belki de lâvlardan önce zehirlenen ve onlarla birlikte taşlaşan insanlar… Allah (c.c)’ın kudretiyle bir anda hayat durmuştu ve herkes aynı bulunduğu haliyle ölüme yakalanmıştı. Vezüv’ün o dehşetli ve korkunç patlamasına rağmen, kimsenin kaçamamış ve adeta büyülenerek kalmış olması çok hayret vericiydi. Yemek yiyen bir aile mi ararsınız ya da cinsel birleşme halinde nice çiftler mi? Hatta aynı cinsten olanlar ve küçükler. Allah (c.c.) ibret olsun diye yüzyıllar sonrasına onları yüz hatları ve dehşet verici halleriyle taşlaşmış olarak muhafaza etmiştir. Tıpkı Kur’an’da anlatıldığı üzere. Fir’avn’ın cesedi de bunlardan birisi değil midir?
Bir anda yok oluş! Örneğin Yasin Sûresi’nde anlatılan “şehir halkı”, tek bir anda hep birden ölmüşlerdir:“ -(Onlara); Yalnızca bir tek sayha (çığlık yetti); anında sönüverdiler!” (36 Yasîn Sûresi: 29)
Semûd Kavmi'nin helâkı anlatılırken de yine “anında yok olma” olayına dikkat çekilir:
“-Çünkü Biz onların üzerine bir tek çığlık gönderdik. Böylece onlar, ağıldaki çalı-çırpı, kuru ot gibi oluverdiler.” (54 Kamer Sûresi: 31)
***
Evet, bütün bunlarda bizler için alınması gereken önemli dersler ve bununla birlikte bizlere düşen pek çok da görevler mevcuttur. Bunlardan birisi de üniversite gençliğidir. Onlar büyük bir ihmalin içindedirler. Bunun vebalini Konya’lılar olarak nasıl vereceğiz bilmem! Nefsinin hesabını yapanlar oralardan keyf (!) alabilirler ama bilsinler ki bunun acısı son derece büyük bir şeydir. Onların civarından sadece maddî çıkarlar düşünmek de büyük bir gaflettir. Oralara imanî hizmetler sunmak hepimizin en önemli görevidir. Herkesi kucaklayan, edeb ve hayâyı ön plana çıkaran çalışmalar yapılmalıdır. Bu, bütün kurumlarıyla Konya’mızın ve Konya’lının görevidir. Bu iş içimizde bir dert olmalıdır ki çareler arayalım. İsterseniz felâketin boyutlarını görmek için bir gidip bakınız!
Evet, bilboardlar, plazalar ve alış-veriş merkezleri… Boy boy günahlar. İnsanoğlu günahlarla dolu dünya kazançlarını (!) götürsün bakalım ahiret yurduna; ne yapacak acaba orada? Nasıl bir fayda (!) sağlayacak kendisine?
Yok mu bir çaresi bunların? Bir sansür uygulamak mümkün değil mi acaba? Gerekirse bu, devletin yüksek kademelerinde seslendirilmeli ve bunların önüne geçilmesi için kanuni müeyyideler hazırlanmalı. Bu konuda ilgili olan Konya’mızdaki her kuruma büyük görevler düşmektedir.
Allah (c.c) sonumuzu hayreylesin! O’na emanet olunuz! Ne olur bu meseleyi hep gündemde tutunuz!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.