“Halis muhlis” diyeceğim, ama...
Neyse...
“Kahya”sın işte...
Hem de öz...
Suç senin değil, sana hakemlik yaptıranların...
“Eyyamcı”sın lan...
Hem de yeryüzünden gökyüzüne kadar...
Torku Konyaspor'a verdiğin penaltı, penaltı mı?
Ben beyaz noktayı gösterdiğin anda yanımdaki Salim Kuzu'ya, “penaltı değil, eyyam” dedim...
Çünkü penaltı değildi...
Soruyorum sana...
0-0 olsaydı maç, verebilecek miydin o penaltıyı?
Gerçekten verebilecek miydin?
Veremezdin...
Çünkü, o yürek yok sende...
Yüreksiz insanlardan bırakın hakemliği, apartmanda yönetici bile olmaz...
Onun için...
Defol futbolumuzdan...
Ülkeyi ve şehri yönetenler, futbolun marka değeri yükselsin, insanlar maça gelsin, modern stadlarda hakettikleri gibi huzurlu ve rahat bir şekilde maç izlesinler diye, 150-200 trilyonluk yatırım yapıyorlar, sen ve senin gibi eyyamcılar ise bu insanları bu stadlardan nasıl kaçırabiliriz diye elinizden geleni yapıyorsunuz!
Ayıptır...
Günahtır...
Zulümdür...
İki takım da çatır çatır futbol oynuyor...
Tribünler dersen öyle...
Nazım Hikmet Ran'ın şiiri gibi “Bir orman gibi sık, ama kardeşce”sine tezahuratlar yapıyorlar...
Takımlarını destekliyorlar...
İki takım taraftarları arasında küfür olmayınca, kavga olmayınca ve birbirlerine gönderme olmayınca, sen “Halis Özkahya” denilen kabus adam, bundan rahatsızlık duydun ve tekere çomak soktun...
Açık ve net bir şey daha söyleyeyim...
Tribünlerin kardeşliği seni rahatsız etti...
Bu ahengi bozmak için yaptın yapacağını...
Derdin ne senin arkadaş?
Ne İsa'ya ne Musa'ya...
Yaranamadın işte...
Halis...
Al Kahya'nı defol git ya...
Vallahi de git, billahi de git...
Hem de arkana bakmadan...
Çünkü masum değilsin...
Bu seyirci tribünden çekilirse, şundan emin olun ki, en büyük neden sizlersiniz...
Takımlar değil...
Teknik adamlar ya da yöneticiler de değil...
Tabi ki futbolcular da...
Kaybetmesine rağmen Torku Konyaspor, kazanmasına rağmen Beşiktaş, bu maçta yarattığın derin “tahribat”ı görmezden gel(e)mediler...
Olmayan bir penaltı sonucunda, hem de derbi maçı öncesinde Beşiktaş'ın en önemli oyuncusu Atiba'yı hem cezalandırma hem de itibarsızlaştırma gayretin en büyük günahlarındandı...
Hakemle ilgili konuyu uzatmak istemiyorum...
Maçın önüne geçti, maça damgasını vurdu...
Üç büyükler de dahil, hemen hemen bütün takımların (amatörler de dahil) maçlarında görmek istemediği bir hakem Halis Özkahya...
Eyyamcı, ama alıcısı yok...
Dolayısıyla da ısrar etmenin alemi yok...
Yusuf Namoğlu'na duyurulur...
xxx
Diyorlar ki, “Beşiktaş” kötüydü...
“Hadi lan” diyesi geliyor insanın...
Beşiktaş kötü değildi, Torku Konyaspor çok iyiydi...
Çocukların alınterlerine çamur atılmasın...
Sezonun en sert, en ısırgan, üstünlüğünü rakibe kabullendiren, olması gereken bir futbol kültürünü sahaya yansıtan Torku Konyaspor'da, başta Aykut Kocaman olmak üzere, bütün futbolcuları tebrik etmek lazım...
Hem de 2-1'e rağmen...
Haketmediler yenilgiyi...
xxx
Aykut Hoca'nın Hleb'i ve diğerlerine kadroya almaması çok konuşuldu...
Ancak, geçtiğimiz sezonun çok çok gerisinde kalan Hleb'in yokluğu aranmadı...
Alex'sin Fenerbahçe'de aranmadığı gibi...
Savunmanın sağında Tolga'dan beklediği verimi alamayan Aykut Kocaman'ın, Ali Turan Benjamin Fuchs'a dönmesi, Beşiktaş gibi hücum yönü zengin bir rakip karşısında hemen hemen hiç sırıtmadı...
Savunmanın göbeğinde Selim ile Kokaloviç daha öncelikli olduklarını gösterdiler...
Bireysel hatalarına rağmen...
Ters ayaklı Kokaloviç daha dengeli, Selim ise daha ısırgan...
Uğur İnceman, Ali Çamdalı ve Mehmet Güven'in oyunu iki yönlü oynaması Beşiktaş'ın geriye yaslanmasının en büyük nedeniydi...
Forvet oyuncularına diyecek bir şey yok...
Sadece, final vuruşlarını ve kararsızlıklarını es geçmemek şartıyla...
xxx
Kaleci Belec...
90'lı yıllarda Yugoslavya'dan “Tomiç” diye bir kaleci gelmişti Konyaspor'a...
Suat Kaya, rahmetli Sedat Balkanlı, Hayati Palancı gibi yerli oyuncular, Tomiç'in sempatik, ama iyi kaleci olmadığını bildikleri için, Yugoslav kaleciye ilk öğrettikleri Türkçe kelime “ben bir saatli bomba” olmuştu...
Siz anladınız ne demek istediğimi...
Beşiktaş maçındaki sert, ısırgan ve daha istekli takımı, arkada ve kalede zaman zaman kronikleşen, zaafları kapatan bir kalkan olarak görme yanlışına da düşmemeliyiz.