Yıllardır Türkiye’de ekonomik bakımdan en sıkıntılı ve en mağdur kesim, emekli kesimi idi. Özellikle SSK ve BAGKUR Emeklileri… Yıllardır onların geçinemiyoruz, feryatlarına kimse kulak vermedi. Hani “yer demir, gök bakır, bağır Allah’ım bağır” hesabı seslerini kimseye duyuramadılar.
Geçinemiyoruz dediler olmadı, zamlar yanlış hesap edilerek aleyhimize uygulandı dediler, mahkemelere gittiler yine olmadı. Geçenlerde emeklilerin durumu yeniden gündeme geldi, emeklilerin aldıkları aylıkla geçinmeleri şöyle dursun, evlerine aylarca et girmediği ifade edildi.
Yıllardan beri muhtelif kesimlere zaman zaman zam yapılırken, emekliler hep unutuldu, hep ihmal edildi. Fakir, her halde iktidar emeklileri gözden çıkardı, “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” diyor, diye düşünmeye başlamıştım. Bu kadar ihmalden sonra nasıl oldu da iktidar, emeklileri ele aldı diye insan hayret ediyor.
Vaktiyle Konya’da bir vali, ham kavun satan üreticinin, hamur ekmek çıkaran fırıncının başına dikilir, bunları kendilerine zorla yedirirmiş. Bizim siyasilere de, “Alın şu altı yüz lirayla bir ay geçinin bakalım” diyecek bir babayiğit lâzım.
Bugünlerde gazete ve televizyonlarda âdeta emeklilere yapılacak zam, açık artırmaya çıkarıldı. Kimisi yüzde yüze yaklaşan zamdan, kimileri de yüzde yüzün üzerinde yapılacak zamlardan bahsetmeye başladı. Bu uçuk kaçık zamlar karşısında yetkililer hemen açıklamayı patlattı. Ve zammın bu kadar olamayacağını, emeklilerin hayal kırıklığına uğratılmamaları gerektiğini söyleyiverdi. Zaten bu kadar ihmalden sonra emeklilere böyle bir zam, eşyanın tabiatına aykırı olmaz mı?
Her yıl kutladığımız bir “Yaşlılar Haftası” var. Hafta, bir iki huzurevi ziyareti, birkaç el bûs etme, birkaç da parlak nutukla geçiştirilir. Elle tutulur, gözle görülür bir faaliyet ve yenilik göremezsiniz bu haftalarda. Yaşlılar için ulaşım vasıtalarındaki indirimler de sembolik ve göstermeliktir. Bazı belediyelerin emekliler için kurduğu emekli evleri gerçekten takdire şayan. Bunların yaygınlaştırılması gerekir diye düşünürüz. Bu tesisler, emeklileri akranları ile bir araya getirdiği gibi onların vakitlerini değerlendirmelerine de vesile olur. Geçenlerde bir gazetede okumuştum, yaşlılardaki çevre ile olan iletişim bozukluğu, onların çok tehlikeli hastalıklara yakalanmalarına sebep oluyormuş.
Yaşlıları ve emeklileri iki şey öldürür. Birisi; onları ahir ömürlerinde yoksulluğa ve geçim sıkıntısına, ikincisi de; yalnızlığa, unutulmuşluğa ve terk edilmişliğe mahkûm etmektir. Onları ölmeden evvel öldürmeyelim. Biz büyük bir medeniyetin mirasçılarıyız. Bizim gelenek ve göreneklerimizde yaşlılar yalnızlığa itilmek şöyle dursun, onlar baş tacı edilen değerli varlıklarımızdır. Onlara değer verelim ve tahta çanak örneğini asla unutmayalım. Bu konuda söyleyecek daha çok şey var. Ama ”söyleyenden dinleyen ârif gerek” hesabı, lâfı daha fazla uzatmamak gerekir.
Yıllardan beri iktidarın emeklilere uyguladığı haksızlığı, emekliler arasındaki farklılığı ve adaletsizliği nasıl telâfi edeceğini ve onlara ne kadar değer verdiğini yakında hep birlikte göreceğiz. Kanaatimizce emeklilerin maaşlarına zam yapmak yeterli olmaz. Elverdiği nispette onların ahir ömürlerini rahat ve huzur içinde geçirmelerini sağlayacak daha geniş imkânlar da sağlanmalıdır. Bu sadece insanlık değil, medenî bir toplum olmanın da gereği değil midir?
Geçinemiyoruz dediler olmadı, zamlar yanlış hesap edilerek aleyhimize uygulandı dediler, mahkemelere gittiler yine olmadı. Geçenlerde emeklilerin durumu yeniden gündeme geldi, emeklilerin aldıkları aylıkla geçinmeleri şöyle dursun, evlerine aylarca et girmediği ifade edildi.
Yıllardan beri muhtelif kesimlere zaman zaman zam yapılırken, emekliler hep unutuldu, hep ihmal edildi. Fakir, her halde iktidar emeklileri gözden çıkardı, “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” diyor, diye düşünmeye başlamıştım. Bu kadar ihmalden sonra nasıl oldu da iktidar, emeklileri ele aldı diye insan hayret ediyor.
Vaktiyle Konya’da bir vali, ham kavun satan üreticinin, hamur ekmek çıkaran fırıncının başına dikilir, bunları kendilerine zorla yedirirmiş. Bizim siyasilere de, “Alın şu altı yüz lirayla bir ay geçinin bakalım” diyecek bir babayiğit lâzım.
Bugünlerde gazete ve televizyonlarda âdeta emeklilere yapılacak zam, açık artırmaya çıkarıldı. Kimisi yüzde yüze yaklaşan zamdan, kimileri de yüzde yüzün üzerinde yapılacak zamlardan bahsetmeye başladı. Bu uçuk kaçık zamlar karşısında yetkililer hemen açıklamayı patlattı. Ve zammın bu kadar olamayacağını, emeklilerin hayal kırıklığına uğratılmamaları gerektiğini söyleyiverdi. Zaten bu kadar ihmalden sonra emeklilere böyle bir zam, eşyanın tabiatına aykırı olmaz mı?
Her yıl kutladığımız bir “Yaşlılar Haftası” var. Hafta, bir iki huzurevi ziyareti, birkaç el bûs etme, birkaç da parlak nutukla geçiştirilir. Elle tutulur, gözle görülür bir faaliyet ve yenilik göremezsiniz bu haftalarda. Yaşlılar için ulaşım vasıtalarındaki indirimler de sembolik ve göstermeliktir. Bazı belediyelerin emekliler için kurduğu emekli evleri gerçekten takdire şayan. Bunların yaygınlaştırılması gerekir diye düşünürüz. Bu tesisler, emeklileri akranları ile bir araya getirdiği gibi onların vakitlerini değerlendirmelerine de vesile olur. Geçenlerde bir gazetede okumuştum, yaşlılardaki çevre ile olan iletişim bozukluğu, onların çok tehlikeli hastalıklara yakalanmalarına sebep oluyormuş.
Yaşlıları ve emeklileri iki şey öldürür. Birisi; onları ahir ömürlerinde yoksulluğa ve geçim sıkıntısına, ikincisi de; yalnızlığa, unutulmuşluğa ve terk edilmişliğe mahkûm etmektir. Onları ölmeden evvel öldürmeyelim. Biz büyük bir medeniyetin mirasçılarıyız. Bizim gelenek ve göreneklerimizde yaşlılar yalnızlığa itilmek şöyle dursun, onlar baş tacı edilen değerli varlıklarımızdır. Onlara değer verelim ve tahta çanak örneğini asla unutmayalım. Bu konuda söyleyecek daha çok şey var. Ama ”söyleyenden dinleyen ârif gerek” hesabı, lâfı daha fazla uzatmamak gerekir.
Yıllardan beri iktidarın emeklilere uyguladığı haksızlığı, emekliler arasındaki farklılığı ve adaletsizliği nasıl telâfi edeceğini ve onlara ne kadar değer verdiğini yakında hep birlikte göreceğiz. Kanaatimizce emeklilerin maaşlarına zam yapmak yeterli olmaz. Elverdiği nispette onların ahir ömürlerini rahat ve huzur içinde geçirmelerini sağlayacak daha geniş imkânlar da sağlanmalıdır. Bu sadece insanlık değil, medenî bir toplum olmanın da gereği değil midir?