Narsizm ile ilgili konumuza bu hafta da devam ediyoruz. Problemi bilmek kadar, çözüm çarelerini de bilmemiz gerekiyor. Birçok psikanalist çağın hastalığı narsisizm kaynağı ilgili görüş ortaya attı. Neo-Freudcu bir ekol olan “ego psikolojisinin” temsilcisi Karen Horney, “Narsistlerin diğer insanlarla duygusal bağları çok zayıf ve sevme kapasitesini yitirmiş olmanın boşluğunu yaşayan kişiler olduğunu söylüyor. Narsist olmaksa kendini çok sevmeyi, çok önemsemeyi gerektiriyor. Yeryüzünde kendisinden başka herkesin değersiz olduğu düşüncesiyle var olan narsistler (derinlerde bir yerlerdeki boşluğu doldurma çabasıyla) beğenilmek, övgü almak, ilgi çekmek için yaşıyor.
Karen Horney, “narsistlerin genel olarak kendilerini özel insanlar olarak gördüklerini belirtiyor. Bu nedenle kendilerini övmeye, başkaları tarafından övülmeye bayılıyorlar. Başarı ve yeteneklerini abartıyor, hatta ortada bir başarı yokken yaptıkları şeyi çok önemli gösterebiliyorlar. Onlar hep çok zeki, çok güzel/yakışıklı, özel insanlar (!) olduklarından, her şeyi hak ettiklerine inanıyorlar. Çıkarları için başkalarını kullanmaktan hiç çekinmeyen narsistler için başkalarını manipüle etmek de çok kolay, dışarıya yansıttıkları yüksek özgüven sayesinde insanlar kolayca etkileri altına giriveriyor.”
Eğitim Bilimci Dr. Özgür Bolat, “Narsist insanlar değer görmek için çok çalışır, mükemmeliyetçi ve işkolik olabilirler. Bunun sonucunda da başarılı ve mutlu olurlar” diyor ve ekliyor: “Ama sıkıntı şu: Mutluluklarını sürdürmek için sürekli başarmak zorunda hisseder, sürekli onaylanma duygularının tatmin edilmesine ihtiyaç duyarlar. Bu sürdürülebilir bir mutluluk değildir. Bundan dolayı hayatlarında her zaman kaygı vardır. Sürekli olarak başarısız olma ve onay görmeme kaygısı yaşarlar. Bunun karşılığında da büyük bedel öderler. Bu açıdan bakıldığında çok başarılı olmalarına rağmen değersizlik duygusunu gideremeyen birçok Hollywood yıldızının intihar etmesi hiç şaşırtıcı değil.”
Freudcu psikanalistler, ilk kez; soğuk ve sevgisiz ebeveynlere sahip çocukların kendilerini dengelemek için kendilerine yönelik aşırı sevgi ve övgü geliştirdiklerini ileri sürmüşlerdi. Fakat yeni yapılan bir çalışma ile; diğer psikanalistler narsizmin zıttı şekilde geliştiğini ileri sürdüler. Yani ebeveynler tarafından çocuklara yönelik; aşırı övgüler düzmenin, çocukların kendi değerlerine ilişkin şişirilmiş duygular geliştirmelerini sağlamanın; çocuklarda, narsizmi geliştirdiği ileri sürüldü.
Pedagog Adem Güneş, “Çocuklukta, özellikle annesiyle ilişkisinde problem yaşamış çocukların yetişkinlikte narsist kişilik bozukluğuna daha yatkın olduğu biliniyor” diyor ve ekliyor: “Reddedici, otoriter ve baskıcı annelerin çocukları önce içlerindeki anne yoksunluğunu bastırmayı, kendi iç dünyalarına derinleşmemeyi, fazla duygusal olmamayı, kimseye bağlanmamayı, güvenmemeyi öğreniyorlar. Annesine güvenle bağlanamayan kişi, hayata güvenle bakamıyor.”
Psikanalist Otto F. Kernberg, narsist kişilikleri incelediğinde, onların genellikle agresif, kronik olarak soğuk, duyarsız, ilgisiz, görünüşte iyi işlev gören bir anne figürünün eseri olduğunu gözlemlemiş. Sevgisiz büyümüş bu çocuklar da sevgiyle dolduramadıkları benliklerini başka yanlarını abartarak doldurmaya çalışıyor.
Tüm kişilik bozukluklarının tohumları çocuklukta ekiliyor. Anne ve babalar, ne ekeceklerini bilmeden, bilinçsizce bu tohumları ekebiliyorlar. O zaman gelecekte kendisinin, ailesinin ve topluma sıkıntı verecek bir fert yetiştirmemek için nelere dikkat etmek gerekiyor. O zaman nelere dikkat edebiliriz;
Ebeveynlerden birisi narsist ise, çocuğun da narsist olarak yetişmemesi için muhakkak destek alınmalı. Narsist ebeveyn devamlı kendine yatırım yapacağı için, çocuğuna yeterli zaman ayıramaz.
Çocuğun, her istediğini koşulsuz olarak yerine getirmekten, ona tüm hazları erkenden yaşatmaktan, her istediğini almaktan vazgeçmeliyiz.
Çocuğun özgüveni yüksek olsun diye sürekli çocuğu övmek, prenses ve prens gibi davranmaktan, kendini devamlı iyi hissettirme çabasında olmamalıyız.
Çocuğumuza, başkalarını etkilemek için mücadele etmesi yerine bağ kurabilmeyi öğretmeliyiz
Çocuğumuza, davranışlarının ve sözlerinin başkalarını üzebileceğini, kırabileceğini anlatmalıyız.
Çocuğumuza, arkadaşlık kurabilmesini, yeni arkadaş edinebilmesini, sosyal ortamlara girebilmesini sağlamalıyız.
Çocuğumuza, başkalarına karşı nazik davranmayı, sevgi ve saygı göstermeyi, özür dileyecek şekilde yetiştirmeliyiz.
Çocuğumuza sınır koyabilmek, kurallara uymasını sağlamak, kurallara karşı kararlı ve tutarlı hareket etmeliyiz.
Çocuğumuzdan, mükemelliyetçi bir yaklaşım içerisinde herşeyin en iyisini yapmasını ve en iyisi olmasını, kendi olamadıklarımızı, onun olmasını ve yapmasını beklememeliyiz.
Çocuğunuza koşullu sevgi sunulması durumunda, çocuktan sürekli başarı beklemek, başarısızlık durumunda eleştirmek, dış kaynaklı beklentilere sahip olmak, çocuğu şekillendirme çabası, isteneni yapmadığı zaman eleştirmek veya aşağılamak çocukta değersizlik oluşturacağının farkında olmalıyız.
Aşırı otoriter isek kararları ortak olarak alabilmeyiz. Çocuk sizin, bakım vereninin, öğretmeninin üzerinde otorite kurmaya kalkıyorsa, buna müsaade etmemeliyiz.
Çocukluk çağında yaşanan korkular, başarısızlıklar, bağlılık ihtiyaçlarının karşılanmaması, anne baba yokluğu ve ihmali, sürekli eleştiri, alay edilme, aşırı övgü narsist kişiliği besleyen diğer faktörler olduğunu bilmeliyiz. 3-4 yaşındaki çocuğa gidilecek yerin, yatma saatinin, yemesi, giymesi, izlemesi ve yapmaması gereken şeylerin seçimini bırakmak demokratik aile ya da kişilik veren aile olmayı sağlamıyor. Aksine sorun oluşturuyor. Çocuk narsist bir kişiliğe dönüşüyor. İleriki zamanlarda bedel ödemeyi bilmeyen, sınırsız, bencil, umursamaz ve öfkeli çocuklar olabiliyorlar. Narsist yetişkinler genellikle kendilerini hasta olarak görmediklerinden profesyonel destek alma ihtiyacı da hissetmiyorlar. Genellikle depresyona girdiklerinde bir uzmana gidiyorlar. Çoğunlukla kişiliklerine dair farkındalıkları olmadığından terapistin analizlerine tepkiyle karşılık veriyor, savunmaya geçiyor, terapiyi yarım bırakıyorlar, ya da terapi kısır döngü içerisinde devam ediyor.