Bizleri yoktan var eyleyen, yarattığı varlıklar içerisinde bize ruh verip bizi canlı eyleyen, yarattığı canlılar içerisinde bize akıl verip bizi insan eyleyen, yarattığı insanlar içerisinde bize iman nimetini verip bizi Müslüman eyleyen, o Müslümanlar içerisinde bize namazı sevdirip, bizi namazla dirilenlerden eyleyen Rabbimize hamdolsun. Kıyamete kadar gelecek bütün insanlığa rehber olarak gönderilen liderimiz, önderimiz, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v.) salat ve selam olsun.
“Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duânıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.”” (Mü’min Suresi 60) ilahi ikazında bahsi geçenlerden olmamak için Alemlerin Rabbine olan kulluğumuzun en açık nişanesi olan namazlarımızı vaktinde ve hakkıyla kılıyoruz.
Hadesten taharetle manevi kirlerden, necasetten taharetle maddi kirlerden arınarak, setrul avretle edebimizi takınarak, günde en az beş defa, kalıbımızla Kabe cihetine yönelerek, kalbimizle de göklerin ve yerin Rabbi olan “Allah rızası için” namazımı kılmaya diyerek hazırlık şartlarını yerine getirdiğimiz namazımızın farzlarındaki manayı bulmaya, namaz konusundaki onuncu yazımızla devam ediyoruz.
Allah-u Ekber diyerek ellerimizi bağlayıp kıyama durduğumuz namazımızın bir diğer farzı da kade-i ahiredir. Kade-i ahire, namazdaki son oturuş demektir. Son oturuş, namazların son rekâtında rüku ve secdelerden sonra, selam vermeden önce “tahiyyat” duasını okuyacak kadar oturur vaziyette beklemeye denir ve namazının geçerli olabilmesi için bu oturuş gereklidir.
Namaz kılarken ikinci ve dördüncü rekattan sonra oturmaya ka`de denir. Üç rek`atlı olan akşam ve vitir namazlarında ise, ikinci ve üçüncü rekatlardan sonra oturulur. İkinci rek`attan sonraki oturuşa ka`de-i ûlâ (ilk oturuş), üçüncü veya dördüncü rekattan sonraki oturuşa da ka`de-i âhire (son oturuş) denir. İlk oturuş vâcib, son oturuş ise farzdır. İki rekatlı namazlarda ise, ikinci rekatın sonundaki oturma, son oturuştur.
***
Hepimiz, Hicri 1442 yılının miraç gecesinde nefes alıp veriyorduk ve dualar ettik. Şimdi, sayılı nefeslerimizin sona ereceğine iman edenler olarak Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Miraçtan getirdiği hediyelerden olan namaz ibadetimizi daha bir dikkatle yerine getiriyoruz. Her birimiz, namazlarımızı günlük hayatımızda canlı hale getirebilmek ve namazlarımızın miracımız olabilmesi için gayret ediyoruz, etmeliyiz de. Allah’a ve Ahiret gününe iman edenler olarak; iyi, güzel ve bereketli geçmesini istediğimiz her güne sabah namazıyla başlıyoruz. Çünkü üzerine Güneşin her gün doğduğu bu Dünyada, en güzel günler sabah namazıyla başlar.
Farzlarını, vaciplerini, sünnetlerini ve edeplerini yerine getirerek kıldığımız namazlarımızdaki manayı günlük hayatımızda yaşıyoruz. Yalnız Allah’a kulluk eden Müslümanlar olarak her türden günlük iş ve işlemlerimizi de Allah’ın razı olacağı şekilde yapıyoruz. Kıldığımız namazlarımızı evimizde, ailemizde, işimizde, düşünce, duygu, tutum ve davranışlarımızda ve toplumla olan münasebetlerimizde “ikame” etme gayretinde değilsek acınacak bir durumdayız demektir. “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, Onlar kıldıkları namazdan gafildirler. Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar.”( Mâ’ûn Suresi 4,6)
Kibrin kişiyi mahveden en büyük günahlardan olduğunu bilerek Allah’a (c.c.) kibirlenmeden bütün ibadetlerimizi yerine getirme gayretinde oluyoruz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremeyecektir.” buyurmuşlardır. Kıldığımız namazlarımızla övünme hastalığına kapılmayarak, yeniden dirilmek üzere toprak olacağımızı da unutmuyoruz. “Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah, hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.”( Lokman Suresi 18)
***
“Gökyüzü yarıldığı, yıldızlar döküldüğü, denizler birbirine katıldığı, kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, insanoğlu (yapıp) gönderdiklerini ve (yapamayıp) geride bıraktıklarını bir bir anlar.”( İnfitâr Suresi 1,5) Her tahiyyat Allah (c.c.) içindir ve böylelikle bütün hayatımız ibadete dönüşebilir. Allah’a ve Ahiret gününe iman eden Müslüman, neyi, nerede, ne zaman, nasıl, ne kadar ve niçin yapması veya yapmaması gerektiğinin bilincinde olarak yaptığı veya yapmadığı işleri el alem için değil, Alemlerin Rabbi olan Allah için yapar.
Tahiyyat duası: “Selam, rahmet ve bütün güzellikler, her türlü dil, beden ve mal ile yapılan ibadet Allah’a mahsustur. Ey Peygamber! Allah’ın rahmeti ve bereketleri senin üzerine olsun. Selâm bizlere ve Allah’ın sâlih kullarına olsun. Ben şahadet ederim (kesinlikle bilirim) ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Ve şahadet ederim ki Hazret-i Muhammed Allah’ın kulu ve Resûlüdür.”
Peygamber Efendimiz, (s.a.v.) Miraçta, bütün hayatını ibadete dönüştüren ve ihlasını da kaybetmeyen kullara, selam vermiştir. Ne mutlu Kutlu Nebinin (a.s.) selam verdiği salih kullara…
Allah’a emanet olunuz.