Şuurlu kılınan namazın, kulluk ve mal üzerindeki etkisini, Şuayb (a.s.) ile kavmi arasındaki mücadele esnasında kavminin Şuayb (a.s.)’a söylediği şu sözden anlıyoruz: “Dediler ki: “Ey Şu'ayb! Babalarımızın taptığını yahut mallarımız hakkında dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen gerçekten yumuşak huylu ve aklı başında bir adamsın.” (Hud 87)
Yani Ya Şuayb! Senin namazın, sana bizim atalarımızın tapmış olduğu şeyleri terk etmemizi yahut malımız üzerinde istediğimiz gibi işlem yapmayı bırakmamızı namazın mı emrediyor? Muhakkak sen halim, nazik, kibar ve olgun bir insansın. Böyle bir insanın şuurlu namaz kılıp böyle demesi mümkün değildir. Tıpkı siyah ve beyazın birbiriyle bağdaşmadığı gibi bağdaşmaz.
O halde aklını başına al, şuurlu namaz kılmayı bırak ve bize bu şekilde bir daha nasihatte bulunma. Bizim gibi atalarımızın dinini takip et ve bizim gibi sen de malın hakkında dilediğini yap ve bizim gibi zenginle. Bırak hesabı ve azabı işine bak.
Bu ifadeden anlıyoruz ki, şuurlu kılınan namaz ile kulluk ve mal arasında bir ilinti vardır. Yani şuurlu namaz kılan bir insanın, Allah’tan başkasına kesinlikle kulluk edemez; tartıda ve ölçüde asla hile yapamaz.
Namaz kılan bir insanın, kulluğunda bir pürüz varsa veya tartıda ve ölçüde hile yapıyorsa o kimsenin kıldığı namazın bilincinde değil, demek ki. Gelenek ve göreneğe dayalı bir namaz kılma şekli ki, kendisini tam anlamıyla Allah’a bağlamamakta ve ölçüde ve tartıda hile yapabilmektedir.
Bilinçli namaz kılan bir insan, tıpkı Şuayb (a.s.) gibi Allah’tan başkasına kesinlikle kulluk edemez, tartı ve ölçüde asla hile yapamaz; bu konuda onun gibi çevresini uyarır.
Allah (c.c.), Şuayb (a.s.)’ı peygamber olarak Medyen’e göndermişti. Medyen halkı ticaretle meşguldü. Mısır, Irak, Yemen ve Şam’a mal götürür ve o beldelerden mal alırlardı.
Medyen halkı her asırda nebilerin ümmetleri gibi müşrikti. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapıyordu. Kervanlara saldırıyor ve onları tehdit ediyorlardı. Güçlü kuvvetli zenginleri hesaba inanmıyor ve azaptan da korkmuyorlardı.
Bunun üzerine Şuayb (a.s.), kavmine şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizi bolluk içinde görüyorum. Ben sizin adınıza kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.”( Hud 84)
Şuayb (a.s.)’ın kavmi, bu uyarıyı dikkate almadı ve bildikleri yolda devam ettiler. Onları kızdıran ve öfkelendiren Şuayb (a.s.)’ın nasihatinden ziyade kıldığı şuurlu namazıdır.
Şuayb (a.s.)’ın namazı onları o kadar etkilemişti ki, öfkelenmekten, kızmaktan kendilerini alamıyorlar ve kendilerine yaptıkları nasihatlerin kıldığı namazdan kaynaklandığını sandılar.
Yani demek istiyorlardı ki, Şuayb (a.s.) bu kadar çok ve bilinçli namaz kılmazsa, bize atalarınızın dinini terk edin, ölçü ve tartıda hile yapmayın demezdi.
Onların üzerinde durduğu husus, Şuayb (a.s.)’ın nasihatinden ziyade onun eyleme dökmüş olduğu çok ve bilinçli kıldığı namazıdır. İşte bu namaz, bizi alışageldiğimiz dinimizden çevirmek istemekte ve malımız üzerinde dilediğimizi yapmayı yasaklamaktadır.
Sonuç olarak diyoruz ki. Şuurlu bir şekilde kılınan namaz, Allah’a kulluğun önemini kavratır, ölçü ve tartıda hile yapmaktan meneder.
Unutmayalım ki, şuurlu bir şekilde namaz kılmayan bir kimsenin, babalarının taptığını yahut malları hakkında dilediğini yapmasını terk etmesi mümkün değildir. Hoşça kalın.