Yuvamız yazı serisi
Mutlu bir yuvanın kurulmasında eşlerin dünya görüşlerinin paralellik taşıdığını, birbirlerine sevgi ile yaklaştıklarını, çocuklarına, büyüklerine ve komşularına karşı gerekli ilgi ve alakayı gösterdiklerini varsayalım. Acaba bir ailenin mutlu olmasına bu özellikler yetecek midir?
Eğer babanın işi yoksa ve evine ekmek getiremiyor ve evinin ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa veya maaş veya ücretine zam yapılsa bile zaruri ihtiyaçlarını almaya yetmiyorsa, hanımın veya kızın evden dışarıya çıkınca hangi saldırılara uğrayacağı kestirilemiyor ve her an bir endişe yaşanıyorsa, anarşi ve terör artmış ve bir serseri kurşunun evin beyine veya oğluna isabet etmesinden korkuluyorsa, okula gönderilen oğlan ve kız gözü yaşlı okuldan geri dönüyorsa, ilim ilim olmaktan çıkmış her tarafı çağdaşlık adına taklitçilik kaplamışsa, üniversiteler araştırmalar yaparak telif eserler ve projeler hazırlamıyor, rektör ve dekanlar kendi yandaşlarını kolluyor, görüşünü benimsemedikleri öğrencileri okula bile almıyorlarsa, üretim yerine tüketim toplumu olunmuş, israf her yeri sarmışsa, imalat yerine montaja, temel sanayi ürünleri yerine paraya para kazandıran bankerlik ve bankacılık şehirlerde bütün köşe başlarını tutmuşsa, medya kuruluşları topluma doğruları aktaracağına yalan yanlış bilgi ve olaylarla reyting (seyredilme oranı) sevdasına kurban ediliyorsa, devlet ve hükümet yetkilileri milletin mutluluğunu düşünecek ve ona göre siyaset üreteceklerine iç ve dış çıkar odaklarının taleplerini karşılamak için bütün mesailerini veriyorlarsa... (bu olumsuzları daha istediğiniz kadar artırabilirsiniz) Bu ve buna benzer olaylar yaşanıyorsa bir aile bu ortamda nasıl mutlu olacaktır.
Aile yuvasının dışındaki ortamı, ekonomisiyle, ahlaki yapısıyla, sanayisiyle, ticaretiyle, siyasetiyle, hukukuyla, ilimsizliğiyle bir okyanusa benzetirsek aile yuvası bu çalkantı ve yüksek dalgalar okyanusunun ortasında batmamak için çabalayan bir sandala benzeyecektir. Bu sandalın içindekiler ne kadar mutlu olsalar da dışarıdaki dalgalar eninde sonunda bu mutlu ailenin mutluluğunu karartacak, sandal bir müddet sonra alabora olacaktır.
Bu sandalların sayısını milyonlarca kabul etsek bile bütün bu sandallar azgın dalgalar karşısında bir ceviz kabuğu gibi sallanmaktan kendini alamayacaklardır. Bu örneği, “efendim insan yetiştirelim, efendim mutlu ailelerin sayısını artıralım...” gibi sözler söyleyenlere atfediyorum. Elbette insan yetiştirmek iyi şeydir, ancak azgın dalgaların önünü almak da mutluluğun sağlanmasından daha önemli şeydir.
O halde insanın ve aile yuvasının mutluluğu toplumun ve bu topluma hayat veren ekonomik, ahlaki, ilmi ve hukuki gibi bütün yapılanmaların de insana ve topluma mutluluk verecek şekilde ayarlanması ve bütün haksızlıkların ortan kaldırılması gerekmektedir.
ADALET ESASTIR
Ferde, aileye ve topluma, dünya ve ahiret mutluluğun sağlanması ancak adaleti esas alan bir yönetim siyaset anlayışıyla gerçekleşecektir.
Zamanın felsefecilerini bile dize getiren ünlü ilim ve din adamı İmam-ı Gazali hazretleri “İhya-yı Ulummiddin adındaki kitabının 40. sayfasında; “İnsanların dünya ve ahiret saadetini sağlayacak şeyin, siyaset” olduğunu vurguladıktan sonra siyaseti ve siyaset erbabını tasnif ederek dörde ayırıyor. “İnsanların iş, meslek ve uğraşmaları dört ana gurupta toplanır” dedikten sonra, “yiyecek temini için rençberlik, giyecek temini için dokumacılık, mesken temini için inşaat ve insanların dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayacak siyaset” demektedir. “Bu işler içerisinde en üstünü diğer meslekleri de emrinde çalıştıran siyasettir” tespitini yapıyor.
Bu meslekler insan yaşamının devamını sağlayan mesleklerdir. Eğer bir toplumda hak ve adalete dayalı bir siyaset yapılmıyorsa, insanlar ya canlarının derdine düşmüşlerdir, ortalıkta anarşi ve terör vardır ya da malları heder ediliyor, sömürü ve soygun vardır, insanlar mallarının derdine düşmüşlerdir.
Gazali, siyaseti de dörde ayırıyor ve; “Peygamberlerin siyaseti, emir sahiplerinin (reis, başkan, lider) siyaseti, âlimlerin siyaseti, vaizlerin (hatiplerin) siyaseti demekte ve “Peygamberlerden sonra bütün insanları kuşatan siyasetin emir sahiplerinin siyaseti olduğunu vurgulamaktadır.
SİYASET SAHİPLERİ
Peygamberimizin en önemli özelliği, Nübüvvet vasfına sahip olmasıdır. İnsanlar bu vasfa İman etmekle mükelleftirler. İkinci vasfı, Devlet Başkanlığı (kumandanlık) dır. İnsanlar bu vasfa da Biat (söz dinleyip itaat etmekle) mükelleftirler. Üçüncü vasfı ise Hâkimlik (yargıçlık) vasfı. Bu vasıf da verilen karara uymayı gerektirmektedir.
Peygamberimizin “Abd...” bir kul olması sebebiyle irtihal etmesi (dünya değiştirmesi) mukadderdir. Ancak, kendisinin “Hatem-ül Enbiya” olması (son peygamber) sebebiyle bir daha peygamber de gelmeyecektir. Ondan dolayı Nübüvvet vasfı kıyamete kadar Peygamberimizde olup, kıyamete kadar bütün insanların ancak ona iman etmesi gerekmiştir. Halbuki diğer vasıfları olan İmamet ile hâkimlik vasıfları (halifeye, mü’minlerin emirine biat ile hakimlerin kararlarına uymak) kıyamete kadar devam edecektir.
Hazret-i Ebu Bekir, Halife olunca yaptığı ilk hitabede; “ Ey nas, (insanlar) sizin en hayırlınız olmadığım halde başınıza seçilmiş bulunmaktayım. Bana doğru işlerimde yardımcı olunuz ve yanlışlarımda beni ikaz ediniz. İyi biliniz ki, hak sahibi bir zayıf, hakkı alınıncaya kadar benim nezdimde en güçlü, başkalarının hakkı üzerinde bulunan haksız ise elindeki haklar sahiplerine iade edilene kadar en zayıfınızdır” buyurmuştur.
Adaletiyle bütün dünya da meşhur olan hazreti Ömer ise; “ Ey insanlar. Eğer siz eğrilirseniz ben sizi doğrulturum. Ama ben eğrilirsem siz ne yaparsınız?” hitabına; Ashab-ı Kiram (peygamberimizin sohbetinde bulunmuş) dan bir şahıs ayağa kalkarak, “Ey Ömer, seni şu eğri kılıcımızla düzeltiriz” demesi meşhurdur.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) de “Veda hutbesinde” ... Biliniz ki faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdümuttalib’in oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir. Lakin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız... Buyurarak, idare de sahip olduğu güçle alınan kararları açıklamıştır.
Bu makamın elinde bulundurana büyük güç, makam ve imkân sağlaması açısında her insanın ilgisini çektiği ve orayı ele geçirebilmek için birçok insanın meşru/gayrimeşru bütün yolları kullandığı görülmektedir. İnsanların bu hususa da dikkat etmesi yalana, boş sözlere ve propagandalara kanmaması gerekmektedir.
Bu; kendinin, ailesinin, çoluk çocuğunun ve toplumun mutluluğunun sağlanmasında çok büyük bir önem taşımaktadır.