İnsanın yaşadığı hayattan memnun olmasının adıdır mutluluk. Herkes farklı şeylerden mutlu olabilir. Toplumda yaşayan her biri değişik karaktere sâhip çeşit çeşit insan vardır. Her insan kendi beğenisine uyan şeylerden tat alır, zevk alır, keyf alır dolayısıyla mutlu olur. Genelde insanlar maddi ihtiyaçları temin edildiğinde, evlendiğinde, çocuk sahibi olduğunda, bir mesleğe kavuştuğunda mutlu olurlar. Bunların dışında herkesin özelinde biriktirdiklerine göre mutlu olma senaryoları mevcuttur.
‘İnsan aradığını bulduğunda, umduğuna kavuştuğunda mutlu olur’, denir. Ama buradaki mutluluk ne aradığına bağlı, neyi umduğuna bağlı zira insan öyle şeyler arıyor, umuyor ve istiyor ki bunlara ömür boyu ulaşması mümkün değil o yüzden bu tür insanlar bir türlü mutlu olamıyor. Aslında bu husus insanların hayâta bakış tarzıyla alâkalıdır. İnsan doymak bilmeyen bir nefis taşıyor. Bir isteğine ulaşsa bir diğerini istiyor yâni almanın, bulmanın, ulaşmanın sonu gelmiyor. O zaman isteklerimize ve inanışlarımıza dolayısıyla mutluluk anlayışımıza dahi bir çerçeve getirmek zorundayız yoksa mutluluk hayal olur. Herkes alabilecekleri, yetebilecekleri kadarıyla mutlu olabilmeyi öğrenmelidir. Her konuda çıtanın yükseltildiği bir devirde yaşıyoruz. İnsanlar istediklerine erişemedikleri zaman hemen başlıyorlar şikâyete, aman bir şikâyet, bir şikâyet… Böylece güya ruhlarını tatmin ediyorlar. Sebebi ise çeşitli vasıtalarla önüne dayatılanları alamamak! Bu gidişle neredeyse insanlar mutluluğu hiç bulamayacaklar. Oysa insan ancak yüce Yaratıcının kendisine lufettiklerine erişebilir. İnsanlar sâhip oldukları ile mutlu olmasını bilmeliler ki onlar, bizim için en iyi olan şeylerdir.
Tolstoy’a mutluluğun sırrı sorulduğunda cevâben; ‘Ben bende olanları seviyorum, olmayanlara da kafayı takmıyorum’ der. Bu cevap bir güzel yaşam tarzının adıdır. Mutluluk tabiî ki bir ruh hâlidir. Huzuru yakalamak şu her yeri madde ile bezeli dünyâda oldukça zor görünüyor. ‘Huzûra durmadan huzur yakalanamaz.’ Sözü gereği, huzur ve mutluluk birbirleriyle doğru orantılıdır. O zaman huzura durmanın yolları bulunmalı ki, mutluluk gerçekleşebilsin. Gerçek huzur arayan “İslam” ile buluşmalıdır. ‘Diniyle tanışan, kendiyle barışır’ ve yine unutulmasın ki; ‘Mutluluk çeşmesini ancak Mevla açar.’
İslâm’ın küçük küçük prensipleri vardır işte onlar insanı mutlu etmeye yeter. Meselâ, kişi başkalarını mutlu ettiği kadar mutlu olur. Kimi zaman engin gönüllü olup kutsi değerleri bir bir hayata koyarak hakiki mutluluğa ulaşılabilir. Örneğin; bir hastayı ziyâret etmek, bir yetimin başını okşamak, bir ihtiyaçlının ihtiyâcını karşılamak, borç vermek, karı-koca arasını düzeltmek, küsleri barıştırmak gibi. Ya da bir câmiye gidip cemaate katılmak, gece seher vakitlerini ihlasla ihya etmek, sâlih dostlarla arkadaş olmak gibi. Bunlar tarif edilemez mutluluk tanımlamalarıdır. İşte başta da dedik ya. Mutluluk târifi kişilere ve hayâta bakış tarzına göre çeşit çeşittir.
Bir de şu hakikat söz var; “Umma ki yıkılmayasın.” Yâni insanoğlu karşısındakilerden hep en ideal davranışları bekliyor sonra umduğunu bulamayınca yıkılıyor, hâdiseyi hazmedemiyor hemen mutsuz oluyor. Halbuki kişi en kötü ihtimâli dahi umduğuna katmalı ki yıkılmasın. Ya da en güzel davranış modeli, kimseden bir şey beklemeden ne yapıyorsa her yaptığını ‘Allah’ için yapmalıdır. Hüznü ve üzüntüyü devam ettirmek de mutluluğa engeldir. Bu sebeple kişi; “Bu da geçer Yâ Hû” demesini bilmelidir. İşte bunlar hep dînî prensiplerdir.
Kişiler küçük şeylerden mutlu olabilirler. İllâ da en yüksek seviyeden, en üst perdeden olmayacak şeyler istenirse bu durum elbette ki mutsuzluğa sebep olur. Meselâ; kişinin sağlık ve sıhhatli bulunması ne büyük bir mutluluktur. Günümüzde neredeyse iki kişiden biri kanser! Mevla korusun değil mi? Demek ki, sıhhatli olmak bir mutluluk vesilesidir hatta cihâna bedeldir. İnsanın meşgul olacağı hayırlı, günah olmayan bir işinin, bir vazifesinin bulunması da bir mutluluktur. Nice işi gücü olmayan insanlar var. Kişinin ekmek-yemek bulması, bulunca onlardan lezzet alabilmesi de ayrı bir mutluluktur. Misalleri çoğaltmak mümkündür.
Bizler Müslüman insanlarız. İnsanı mutlu edecek şartlar fıtrata uygun olacak tarzda kutsal kitâbımız Kur’ân-ı Kerim’de belirtilmiştir. Kâinâtı yaratan yüce Rabb’imiz herkesin nasıl yaşamasıyla hakiki mutluluğu elde edebileceğine dâir kıstasları belirleyip önümüze sunmuştur. Cenâb-ı Hak, insanları dâima hayra, iyiliğe, güzelliğe çağırmış onları sâlih amel işlemeye teşvik etmiştir. Bunları yerine getiren hem dünyada hem ebedi yaşantısında gerçek ve kalıcı mutluluğa ulaşacağını haber vermiştir. İnsan eğer bu ilâhî çağrıya kulak vermezse dünyâdaki güdük, geçici, sahte mutluluklara kapılıp gidecek ömrünü boşa heba edecektir.
Bu gerçeklerin idrak edilmesi temennisiyle en güzele emânet olunuz efendim.