Hatıralar canlanıyor
Hepimiz zaman zaman değişik maksatlarla seyahatlere çıkarız. Bu seyahatlerden bazıları, seyahat sonunda bizi üzerken bazıları da fevkalade mutlu kılar. İsteriz ki bu seyahat hiç bitmesin hep sürsün. Ancak zaman denen mef’um, “dur durak bilmeden…” çalıştığı için, her şeyde olduğu gibi bu seyahatin de sonunu getirir.
Mutluluğun sadece para ile sağlanması mümkün değildir. Çok lüks şartlarda seyahat eden nice insanlar vardır ki seyahatten döndüklerinde kendisine; “seyahatiniz nasıl geçti?” diye sorsanız o, bir kelime ile “berbat” der. Nice dar imkânlarla seyahat edenler vardır ki onlar seyahatlerini “ballandıra ballandıra…” anlatırlar. Onlar, seyahatlerinde aldıkları zevki onu anlatırlarken de yaşadığını görürsünüz. Bizler de onları dinlemekten zevk alırız.
Nedir, bu seyahatleri doyumsuz yapan şartlar? Veya nedir, seyahatini berbat olarak değerlendirenlerin gözden kaçırdıkları hususlar?
Yukarıda ki iki tariften anlıyoruz ki bir seyahatin, onu yapana mutluluk vermesi sadece çok para ile ve lüks seyahatler yapmakla olmamaktadır. Mutluluk için başka şeyler, maddenin yanı sıra bir takım manevi değerlerin de bulunması lazımdır.
Resim; Medine rehberimizin Ekrem kardeşimizin (soldan ikinci) Uhud’da bulunan hurma bahçelerinden hurma almaya giden umre ekibinden birkaç arkadaşımız görülüyor.
UNUTAMADIĞIM UMRE SEYAHATİ
İnsan sadece et, kemik, kas, doku, sinir ve damarlardan ibaret değildir. Siz ne kadar güzel ve leziz yemekler yerseniz yiyin, içecekler için, onların tadı, onlar ağzınızdan ve boğazınızdan geçinceye kadardır. Hatta o güzel yiyecekleri oburluk yaparak tıka – basa yemişseniz, bir de onların hazmedebilme sıkıntısını yaşarsınız. Hazmedebilmek için maden sodası içersiniz veya uzunca bir yürüyüşe çıkarsınız.
Hâlbuki herkesin maddesinin yanı sıra bir de ruhu vardır ki, işte her yaptığınız iş de mutlaka onun da tatmin edilebilesi gerekir.
Konumuz seyahat olduğu için bu sahada ruhun tatmini için seyahatinizin bir mübarek (kutsal) bir amacının olması, yol arkadaşlarınızın “kafa dengi…” sizinle anlaşabilen insan olması, seyahat boyunca manen zevk alabileceğiniz ortamların bulunması gibi manevi, vasıtanızın, kaldığınız yerin, yiyip içtiklerinizin sizi rahatsız edecek değil, huzur verecek maddi şeyler olması gerekir.
Geçen sene, Allah nasip etti ve ben de bir Umre seyahati yaptım. Madden pek fazla imkânlarım da yoktu. Şöyle orta halli bir seyahat yapmayı kararlaştırdım.
Seyahatimde bana yardımcı olacak bir seyahat firmasını seçerken, onun ticari maksat gütmeyen yani umreciyi sırtından para kazanılan bir müşteri gibi görmeyen veya umrecileri “bir insan kalabalığı…” olarak da değerlendirmeyen bir firma aradım.
Firmanın umre ibadetini yaparken o ibadetlerin manalarını bilen ve şuurla onları yolcularına aktarabilen, birlikte seyahat edeceğiniz insanların da en az sizin kadar şuurla ve inançlarına bağlı insanlar olmasını sağlayan bir firmaya olmasına dikkat ettim.
HUZUR YOLA ÇIKARKEN BAŞLADI
Benim dikkat ettiğim hususlara dikkat eden insan ve kuruluşların da bulunabileceğinin en güzel örneği, bu umre seyahatine, “Evrensel hafızlar Derneği” de dikkat etmiş olmalı ki aynı umreci gurubumuzda onlardan 16 kadar da hafız bulunmaktaydı.
Bu hafızlar, bundan önceki Ramazan ayında Teravih namazlarını hatimle kıldırmış hafızlar arasından Türkiye çapında seçilmiş 16 kişi idi.
Bunlarla Ankara Esenboğa hava alanında karşılaştık. Ehramlarımızı hava meydanı mescidinde giydik. Vakit geldi, uçağa alındık.
Uçağın içi ehramlarına girmiş ve bembeyaz örtülere bürünmüş insanlarla dolu idi.
Daha uçak havalanmadan hocalar, uçağın mikrofonundan sohbet etmeye, Kur’an-ı Kerim okumaya, ilahi söylemeye, fıkra anlatmaya veya sohbetler yapmaya başladılar.
Büyük bir coşkuyla başlayan umre seyahatimizin her safhası, Cidde – Mekke, Mekke’de ki kalma süremiz, Mekke – Medine arası, Medine’de kalma süremiz, Bu arada ziyaret mahallerine yaptığımız geziler, Medine – Cidde arası, dönüş yolculuğumuz hep aynı coşkuyla devam etti.
Beni de kafile başkanı olarak seçen bu kardeşlerim ve her işlerin de verilecek son kararı benden almaya çalıştılar. Ben de mikrofona yabancı olmadığımdan bu kardeşlerime sohbetler yaptım, onlarla ilahiler ve marşlar söyledim.
Eski arkadaşlarımızdan şu anda Mekke’de mukim (oturan) Nazım Karaman kardeşimiz, özellikle bizi umreye götüren şirketle yakın alaka kurmuş. Benim ve hafızların umrede olduklarını öğrenince yanımıza geldi ve bizleri önce kendi evine daha sonra da bir gece Müzdelife’ye davet ederek ikramlar yaptı.
Hatta ben, Müzdelife’de bize ikram ettiği “Buhara pilav”ından bir kutusunu ta Türkiye’ye getirerek burada ki insanlarımızın da yemelerini sağladım.
TEMSİLCİLİK ALIYORUM
Birbirleri ile anlaşmış ve kaynaşmış bir umre ekibinin dillere destan bu seyahati her birerlerimizde unutulmaz hatıralar bırakırken, bu uyumlu ve canlı ekibin hareketleri bizi umreye götüren şirket tarafından da tespit edilmiş olmalı ki geçenlerde beni ofislerine çağırdılar ve bana Türkiye’de onlar için temsilcilik yapmamı istediler. Bu tekliflerini memnuniyetle kabul ettim.
Bu kabulümün altında Umre ve Hac’ca gidecek insanlarımıza en uygun bir şirketle göndermek, yukarıda anlattığım gibi bu seyahatlerde daha birçok kaynaşmış umre Hac ekiplerini oluşturmak ve onların huzurlu bir ibadet yapmalarını sağlamak mümkün olacaktı.
Yazımı okuyan kardeşlerim bu şirketin adını ve adresini isteyeceklerini tahmin ediyorum. Ancak bunun bir reklama girmesini de istemiyorum. En iyisi, Hac ve Umre’ye gitmek isteyen kardeşlerim benim nevzatlaleli@gmail.nom adresimden veya 0.532.275 50 69 numaralı cep telefonumdan bana ulaşmaları halinde kendilerine yardımcı olabileceğimi bildirmek isterim.