“Şeyh Sâdi Şirâzî anlatır; Sanan’da bir yavrucuğum vefat etti. Onun vefâtından dolayı başıma neler geldiğini nasıl anlatayım bilmem!
Bu bahçede yüce bir selvi yetişmemiştir ki, ecel yeli onu kökünden koparıp atmasın.
Bir fidan otuz senede ağaç oluyor. Sonra bir hırçın rüzgar geliyor, onu deviriyor.
Kendi kendime düşündüm; ‘Küçük çocuk temiz ve mâsum olarak öldü. Sen ey ihtiyar! Hâlâ kirli ve günahkar yaşıyorsun. Artık geber.
Çocuğumu gömdükten birkaç ay sonra dayanamadım, sevdam kabardı. Şaşırdım, kendimi tutamadım. Kabrini açmak, boyunu bosunu görmek istedim. Mezarın üstündeki uzun taşı kaldırdım. Daracık, karanlık kabri görünce, üstüme korkular geldi. Benzim attı. Aklım, fikrim perişan oldu. Kendimi kaybettim.
Bu buhrandan sonra aklımı başıma topladığım zaman, sevimli çocuğumdan kulağıma şöyle bir ses geldi: ‘Babacığım! Eğer bu karanlık yerden ürküyorsan, aklını başına al. Buraya ışık ile gel. Mezarda geçecek gecelerin gündüz gibi olmasını istiyorsan, dünyâdan gelirken çerağ (ışık) ile gel.’
Bahçıvanların ne güzel bir duygusu var; ‘Ah bu yıl hurma ağaçları meyve tutacaklar mı? Diye titreşirler. Buna mukâbil bir takım ihmalkarlar, buğday ekmeden harman yığma kuruntusunda bulunurlar.
Sâdi! Kim ağaç dikti ise meyveyi o yedi. Kim tohum ekti ise harmanı o yığdı.”
İşte dostlar yine buradan hareketle dünyâda iken “o gün”ü unutmadan, çıkacağımız ebedi sefer için hazırlık yapmak gerekiyor. Dünyâda kabirde başımıza gelebilecekleri düşünerek hesaplı-kitaplı-imanlı yaşamak en akıllıca yaşam şeklidir. Kutsal kitâbımızdaki “o gün” gerçeğine yine bakmakta fayda var:
“Acaba o bilmiyor mu ki, kabirlerde bulunanların çıkarılacağı ve kalplerde olanların ortaya konulacağı zaman, işte o gün onların Rabb’i her şeyden mutlaka haberdardır.” (1) O’ndan hiçbir şey gizli kalmaz.
“Çoğunluk olmak iddianız sizi o kadar meşgul etti ki, mezarları ziyâretle oradakileri de sayacak kadar oldunuz. Hayır; öyle olmayın; yakında bileceksiniz. Hayır; gözünüzü açın; yakında bileceksiniz. Dikkat edin, şâyet yaptığınızın sonucunu kesin olarak bir bilseniz! And olsun ki, cehennemi göreceksiniz. And olsun ki, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz. Sonra o gün, size verilmiş olan her nimetten sorguya çekileceksiniz.” (2)
“İşte o gün ağızlarını mühürleriz, Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıklarına şahidlik eder.” (3)
“Ey iman edenler! Alışverişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı o gün gelip çatmadan size verdiğimiz rızıklardan hayra sarf edin. İnkar edenler ancak kendine yazık edenlerdir.” (4)
O gün’den kaçış yoktur.
“O gün bir takım yüzler Rablerine bakıp parlayacaktır. O gün bir takım yüzler de asıktır. Kendisinin belkemiğinin kırılacağını sanır. Dikkat edin; can boğaza gelip köprücük kemiklerine dayandığı zaman: ‘Çâre bulan yok mudur?’ denir. Artık ayrılık vaktinin geldiğini sanır. Bacaklar birbirine dolaşır. O gün sevk Rabb’in huzûrunadır. O, Peygamberi doğrulamamış, namaz kılmamış, ama yalanlayıp yüz çevirmiş, sonra da salına salına kendinden yana olanlara gitmişti. Sana yazıklar olsun, yazıklar! Daha ne olsun, sana yazıklar olsun, yazıklar! İnsanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?” (5)
“Sûra üflendiği zaman, o gün, aralarındaki soy yakınlığı fayda vermez ve birbirlerine de bir şey soramazlar.” (6)
“O gün, Allah onlara kesinleşmiş cezâlarını verecektir. Allâh'ın apaçık hak olduğunu bileceklerdir.” (7)
“Melekleri gördükleri gün, işte o gün, suçlulara iyi haber yoktur. Melekler: ‘İyi haber size yasaktır, yasak!’ derler.” (8)
“O gün gerçek hükümdarlık Rahmân'ındır. İnkarcılar için yaman bir gündür.” (9)
“Kim bir iyilik getirirse, ona daha iyisi verilir. Onlar o günün korkusundan güvendedirler.” (10)
“O gün”ün şuuruyla yaşayanlardan, hesâbı verilenlerden, cennete erişenlerden, cemâlullah ile müşerref olanlardan olmamız niyâzıyla…
-----------
1- Âdiyat, 9-11
2- Tekâsür, 1-8
3- Yasin, 65
4- Bakara, 254
5- Rahman, 22-36
6- Mü’minun, 101
7- Nur, 25
8- Furkan, 24
9- Furkan, 26
10- Neml, 89