Geçmiş târihimizde Musul 1916 yılında ‘Sykes-Picot’ anlaşmasıyla Fransızlara peşkeş çekilmişti. Zaman içinde Musul’un petrolünde gözü olan İngiltere ve Amerika da bu peşkeşlikten nasiplenebilmek için epeyce anlaşmazlıklar çıkararak sonunda amaçlarına bir şekilde ulaşmışlardı. O gün bugün Ortadoğu ülkelerinin petrolü Batı ve diğer sömürücü güçlerin tasallutundan kurtulamamıştır.
Savaş çığlıklarının iyice yükseldiği bir hengamede âdeta bir kan gölüne dönen zengin petrol rezervleri bulunan İslam ülkeleri bilhassa Ortadoğu sömürücü, kan emici güçlerin ellerinde can çekişiyor. Son beş senedir Sûriye’de akan kanlar sözde insan hakları savunucularının umurunda değil. Barış diye oturup barış diye kalkıyorlar ama netice hep olumsuz çıkıyor. Barış filan istemedikleri çok açık. Ölen insanlar onlar için gâyet önemsiz.
En son Musul’da odaklanan, çeşitli terör örgütlerinin hemen hepsiyle ittifak yapan tüm şer güçler yeni bir katliama imza atmak üzereler. Musul bir Sünni kentidir. Bu kentin % 80’i Sünni Araplardır gerisi Sünni Kürtler ve Türkmenlerdir. Musul’da 2 senedir yaptıklarıyla İslam’la hiç bağdaşmayan ‘DAEŞ’ terör örgütü hâkimdir. Halkın daha önce kendilerine çok zulümler yaptığı için katı bir Şii anlayışına sâhip merkezi hükümetten yana değil de ‘DAEŞ’ten yana tavır koyduğuna hükmediliyor. Sünni aşiretler de bunu destekliyorlar.
Mevcut Irak hükümeti, kendisine akıl hocalığı yapanlar sebebiyle son günlerde Türkiye’ye dik dik çıkışlar yaparak güya gözdağı veriyor. Yakın bir zamanda gerçekleşecek Musul operasyonuna Irak hükümeti Türkiye’nin katılmasını istemiyor. Irak ‘Haşda’ş-Şabî’ Şii milisleriyle Musul’a müdahale etmek istiyor. Bu milisler ise müthiş bir Şii rûhûna uygun eğitilmiş âdeta intikam askerleri olarak hazırlanmışlar. Üst akıl denilen bir numaralı şeytan güç, bu Şii milislerle Musul’a girmek düşüncesine ilâveten bir de PKK’nın uzantısı olan güçleri de buna eklemek istiyor. Böylesi bir gözü dönmüş askeri potansiyel Musul’u kurtaracak öyle mi? Bu mümkün mü?
Sözüm ona Irak hükümetine bağlı Şii milisler Sünni intikamıyla hareket ederlerse o zaman ortaya çok ciddi bir Şii-Sünni katliamı çıkabilir ki, bütün şer güçler bunun çıkmasını dört gözle beklemekteler. Müslümanların mezhep ve etnik kimlikler üzerinden birbirlerini yemesi onlar için bulunmaz bir fırsat!!!
İşte bu çirkin tasarımın içerisinde sanki bir katalizör görevi oynamak isteyen, bu savaşın önlenmesi için kol kanat germek isteyen mazlumların dostu ülkemiz iki şer uçta denge unsuru olabilir. Târihi misyonumuz da, ülkemizin bulunduğu coğrafya da bunu gerektiriyor. Ancak bunu kimse istemiyor.
Ne yazık ki Irak mezhep çatışmalarına Sûriye’den daha çok muhatap konumda ve Irak’da buna müsait zeminler var. Musul’un 2 milyona yakın Sünni halkı bir yandan ‘DEAŞ’ın korkunç cinâyetlerinden çok çekti şimdi de devamlı Sünnîlere intikam ateşiyle yetiştirilen Şii milislerinin yapabilecekleri katliamlara muhataplar. Bu ne acı bir durumdur! Gönül dayanmıyor…
Aslında dünyânın ittifaklı şer güçleri bölgedeki demografik yapıyı kendi haçlı zihniyeti ve petrole dayalı ekonomik getirilere paralel olarak şekillendirirken bölge halkını etnik ve dînî kimlikler üzerinde ayrıştırmak, bölüp parçalamak için ellerinden geleni esirgemiyorlar. Bu amaçla bahsedilen şer şebekeleri, bölgede cirit atan terör örgütlerini hem kuruyorlar hem besliyorlar hem silahlarla donatıyorlar. Bu iş için kılıktan kılığa giriyor, akıl almaz işler çeviriyorlar neredeyse şeytanın dahi aklına gelmeyecek şeylerin peşinde koşuyorlar. Bunların amacı ‘DAEŞ’i oradan çıkarmak filan değil. Maksat Müslümanlar birbirlerini yesinler, ölsünler, tarihleri yok olsun neticede onlar zengin petrole sâhip Musul’a konsunlar. Bu arada İran ile Türkiye’yi de kapıştırırlarsa değme keyiflerine…
Ama ey ittifaklı şer güçler sizin bir hesâbınız varsa Cenâb-ı Hakk’ın da bir hesâbı var. Hep deriz hangi zulümkârın zulmü yanına kâr kaldı? Mevla dâima hayreyler…