Kimi zaman Kur’an’cı, kimi zaman mealci dediğimiz fasık bir tayfanın bozuk zihniyeti asırlar öncesinde Selefimiz tarafından ifşa edilmiş olmasına rağmen son zamanlarda Ehli Sünnet üzere olan Müslümanlara saldırılarını yoğunlaştırarak gündemde kalmak istedikleri görülmektedir.
Bazen İmam Hatip Okulu, bazen İlahiyat Fakültesi mezunu olmaları hasebiyle imam, müezzin veya öğretmen olarak karşımıza çıkan bu sapkın fırkanın yazıp çizdikleri ve söylediklerinin hiç birisinin yeni söylenmiş şeyler olmadığı 1400 yıllık İslam tarihine bakıldığında kolaylıkla görülebilecek bir husustur.
Ta Mekke döneminde ve Medine döneminde Hz. Peygambere (sav) yapılan itirazlardan başlamak üzere Avrupalı müsteşrik İgnaz Goldziher’e veya Hindistan alt kıtasındaki İngiliz kontrolündeki proje mahsulü Seyyid Ahmet Han adındaki saptırıcıya kadar söylenen sözler hemen hemen aynı ve birbirinin devamı olan şeylerdir.
Müslümanlara olan kin ve düşmanlıkları bir yana kendi içlerindeki ayrışmaya baktığımızda kısaca kopyala/yapıştır Müslümanlığı diyebileceğimiz bu sapık düşünce sahipleri " bize sadece Kur’an yeter" mantığına oturttukları fasit düşünceleri ile Hz. Peygamberin (sav) Sahih Hadisleri ile amel etmeyi ve Peygamber Efendimiz’in (sav) din hakkında hüküm koyması bir tarafa Kur’an-ı Kerim ayetleri hakkında Sahabesine (ra) açıklama yapmasını bile şirk telakki etmektedirler.
Sünnet Ehli Müslümanları dinlerini parça parça etmekle suçlayan bu bedbahtlara bakıldığında dünya var olduğundan bu yana bu çakma meâlciler kadar kendi içinde sayısız zihniyet barındıran bir taifenin daha var olmadığı görülecektir.
Bu öylesine bir parçalanmışlıktır ki Kur’an-ı Kerim ayetleri ile belirlenmiş olan Rasulullah’ın (sav) Kur’an-ı Kerim karşısındaki pozisyonu başta olmak üzere din adına hangi konuda olursa olsun sözüm ona kendini Kur’an’cı gören bir kişileri ayrı ayrı yerlerde ve zamanlarda muhatap olarak soracağınız bir soruya farklı farklı cevaplar alacağınızı göreceksiniz.
Rasulullah’ın (sav) Sahih Sünneti ve Hadisleri konusundan Müslümanlarla birlikteliği olmayanların Allah (cc) Rasulü’nün (sav) hadisleri konusunda Müsteşriklerle ve hatta yahudilerle hemen hemen doğrultuda görüş beyan ettiklerini görmekteyiz.
Mesela İslam Peygamberine (sav) düşmanlığı ile meşhur olan müsteşriklerden Macar asıllı musevi İgnaz Goldziher, Rasulullah’ın (sav) Sahih hadislerinin sahabe eliyle rivayet edilerek yazıldığı dönemi “Karanlık bir dönem” olarak nitelerken, ondan ilham alarak seneler sonrasında Kur’an’cılık projesini Türkiye’de devam ettirmeye çalışan bir ilahiyat fakültesi öğretim görevlisi de “Hadislerin bize geldiği zaman çok karanlık bir zamandı” deme zilletine düşmüştür.
Allah (cc) Rasulü’nü devre dışı bırakmak adına sahih sünneti red etmek suretiyle Müslümanların günde 5 vakit eda ettikleri namazı güya Kur’an-ı Kerim’den hatta daha da ileri giderek Yahudilerden ve Hristiyanlardan öğrendiklerini iddia edecek kadar aşağılaşan bu zihniyet bu gidişle sadece Rasulullah’ın (sav) Sahih sünnetini red etmekle kalmayacak ailesi içinde öğrendiği ilk bilgilerden dolayı anne ve babalarından başlamak üzere üzerlerinde hakkı olan tüm öğretmen ve hocalarını da kendilerine bir şey öğretmiş olamazlar diye inkâra kadar gideceklerdir.
Öyle ya.
İslam Dini açısından Kur’an-ı Kerim’in birinci derece de muhatabı ve muallimi olan Allah (cc) Rasulü’nü (sav) ibadetler konusunda muhatap almayan müsteşrik kafalar kendilerine dini konular ile namaz surelerini öğreten anne ve babalarını niye muhatap alsınlar ki?
Bırakın namaz kılmayı ve diğer ibadetleri, yiyip içme konusunda bile İslam Dininin gereklerini Müslümanlar Rasulullah’tan (sav) öğrendiler.
Rasulullah’ın (sav) Sahih Sünnetine uyan Müslümanları değersizleştirmek için Yahudi Müsteşriklere önem veren, Müslüman olan Hadis imamlarına değil de Müslüman olmayan Arap tarihçilerine inananlara yazıklar olsun demekten başka bir şey demeye gerek var mı bu aşamada?