Mustafa Duman yazdı: Güzel He

Mustafa Duman, Arapça'nın 3 h'sinden en güzeli olarak anılan 'he'yi yazdı. İşte Mustafa Duman'ın o 'Güzel He' yazısı...

Arapçanın 27. harfi. Sıfatları: Hems, rihvet, infitah, terkik ve istifal.
Bu sıfatların tecvid ıstılahı olarak manaları erbabına malum ve lügat manaları aşağıda.
- Hems: Sesi gizleme veya gizli ses.
- Rihvet: Yumuşak olmak.
- İnfitah: Açılmak ve ayrılmak.
- Terkik: İnce kılmak.
- İstifal:  Aşağı olmak.
Deruniyi, munisi, muhaciri, rakiki ve zelili hatırlayınız.

هـ‎‘nin Mahreci

Tecvid ilminde harfin çıktığı yere mahreç deniliyor. Muhakkak ve mukadder olmak üzere iki kısım. Mahreç bölgelerinin sayısı da beş. Uzatmadan söyleyeyim:  هـ‎‘nin mahreç bölgesi aksa’l-halk. Yaniboğazın sonu, göğse bitişen ve ağza en uzak olan kısmı. Bizim anlamamız gereken şekliyle: Mahreç bölgelerinin kalbe en yakın olanı.

Güzele Dair

Etimoloji sözlüklerinde kelimenin Proto-Turkic yani ilk Türklere ait olduğu yazılıyor. Ancak güzel Divan-ı Lugat-it Türk’te yok. Lugatin G harfi bölümünde sadece altı kelime var. Dördü edat ve kalan ikisi de havuç. Oğuzcası ile “Geşür”, Argucası ile “Gizri”.
Şöyle oluyor. Divan-ı Lugat-it Türk’ün körk veya körklüsü zaman içinde + al ekini de alarak güzele dönüşüyor. Biz güzele güzel demeye, kelimelerin ilk harflerinde dil kökünü mahreç olarak kullanmayı öğrendikten sonra başladık.

هـ‎ Harfinin Dilimize Girişi

Kaşgarlı Mahmut’tan öğrendiğimize göre bütün Türk dillerinde kullanılan harflerin sayısı on sekiz. Yazılışta yeri olmayan fakat söylenişte gerekli bulunan yedi harfle birlikte sayı yirmi beşe çıkıyor. Bu yirmi beş harf arasında هـ‎ yi karşılayan yok. Ühi kelimesinin manasını verirken şöyle diyor Kaşgarlı. Ühi: Baykuş. Türklerin çoğu ك‎ ile اَوكِى ‘ügi’ diye söylerler, doğrusu da budur. Çünkü Türk dilinde هـ‎ harfinin yeri yoktur.
هـ‎ harfinin dilimize girişi İslam’a girişimiz ile birlikte. 

هـ‎ ‘nin Halleri

Dört hali var malum ve dört hali de Türkün güzel telakkisine uygun. Kelimenin başında, ortasında, sonunda ve yalın hali. Tedaileri ile birlikte görelim. 
- Kelimenin başında : هـ‎  Bir çift göz, basar, feraset ve gözyaşı.
- Kelimenin ortasında : ـهـ‎ Giden her şey, yükselen her şey, uçan her şey.
- Kelimenin sonunda : ـهArife. Seferin arifesi, hicretin arifesi, mesut günün arifesi.
- Yalın hali  : ﻩ‎ Azalarından da tecrid edilmiş halde bir tek başınalık.

Lafza-î Celal

Lafzatullah ile aynı manada. Kelimetullah da öyle. Allah lafzı veya kelimesi:  Beş harf.  Bir elif, iki lam ve bir güzel he. Harfleri eksilterek gidelim.

Elif çıktığında lillah. Allah’a mahsus, Allah için demek. Allah rızasını hayatımızın her anında gözetmeyi unuttuğumuzdan beri, sadece taziyelerde Fatiha okumaya davet için söylediğimiz Rıza-en Lillah’da Allah rızası için demek.

Birinci lam çıktığında lehu. Ma fis semavati ve ma fil ard’ı hatırlayalım.

İkinci lam da çıktığında hû. İsm-i hû. Allah ismi.

Lafza-i Celal sonunda bir harfdedir. Güzel he’de.

Celvet

Lafza-i Celal’e dair anlattıklarım tasavvufda celvete  tekabül eder. Celvet: Kulun ilahi vasıflarla halvetten hurucu, ayn ve azası enaniyetinden çıkarak Hakk’a muzaf olmasıdır.

İki Ankaralı

Birincisi Hacı Bayram Veli. Vefatı Miladi 1430. Ankara’nın Solfasol köyünden. Silsilesi Safeviye tarikatının piri Safiyüddin Erdebilî’ye ulaşan Somuncu Baba namı ile şöhret bulmuş Hamidüddin Aksarayî’nin müridi. Bayramiye tarikatının kurucusu. Ahmet Bican kardeşi. Eşrefoğlu Rumî müridi ve damadı. Diğer müridlerinden bazıları:

“Muhammediye” müellifi Yazıcızade Mehmed, Akşemseddin, Ömer Dede Sikkinî ve meşhur Üftade’nin şeyhi Hızır Dede.

İkincisi Aziz Mahmud Hüdayî. Vefatı miladi 1628. Hacı Bayram Veli’den yaklaşık iki asır sonra. Ankara’nın Koçhisar’ından. Gözdüğü bir rüya üzerine Üftade’ye intisap ediyor. Ondan dinlediklerini “Vakıat-ı Üftade” isimli eserinde bir araya getirmiş. Sultan I.Ahmed’e çok yakın, Sultan IV. Murad’a saltanat kılıcını o kuşatıyor.

İki de Not

Bir: Bayramiye’nin Pazartesi ve Cuma gecelerine mahsus evradının son virdi Hû’nun yüz kere tekrarından ibarettir.

İki: Aziz Mahmud Hüdayî tarafından kurulan tarikatın ismi Celvetiye’dir.

Güzel He Türkündür

Maksadımı ifade için, tekrara düşmeyi göze alarak söyleyeyim. هـ‎  harfinin beş sıfatına güzeli Türk ilave etmiştir. Harfi ilave ettiği sıfatla tarif ederek kendisinin kılma mahareti de Türk’ün. Tarih boyunca Türkden başka  هـ‎  ‘ye güzel he diyen de yok.

Türk Asırları

Dağdan gelmedik, bağdakini de kovmadık. Zayıf ihtimalle Çin’den almış olsak da, dağ geldiğimiz yerde vardı, bağı yolda bulduk. İkisini de buralara biz getirdik.

Maveraünnehir’den ve Fariside güneşin yükseldiği yer demek olan Horasan’dan yola çıktık. Rum illerini fetihlerle geçtik, Nemçe içlerine kadar. Miladi onuncu asrın sonlarından on sekizinci asrın sonlarına kadar.

Dergâh da Hû zikri, gazada Allah nidası. Hep güzel he ile beraberdik.

Küçük Kaynarca

1774’ün 14 Temmuz günü o köyde hezimetimiz tevsik olundu. Nasılı uzun, mesulü kısa. Kısa olanını söyleyeyim. Ulü-l-emr. Emir sahipleri.

Küçük Kaynarca sadece Türk asırlarının değil, Türk’ün de sonudur. Küçük Kaynarca’dan sonra Türk sadece bir etnosun adıdır. Bu günden bakarak, dergâhların kapatılmasını da harf ınkîlabını da Küçük Kaynarca’ya yazabilirsiniz.

Emir sahipleri yaklaşık iki buçuk asırdan beri o etnosun mevcudiyetini hangi formda devam ettirebileceklerini bulamadılar. Tanzimat yaptılar, ıslahat için ferman çıkardılar.

Meşrutiyet kesmedi, cumhuriyet ilan ettiler. Adını o etnosdan alan bir ulus inşası işini dahi beceremediler.

El’ân askeri vesayeti kaldırmakla meşguller. Gazayı çağrıştıracağı şüphesi de sebepleri arasında mıdır bilmiyorum.

Netice. O etnosun milyonlarca mensubu Nemçe ve civarı ülkelerde işçi yahut lümpen. Başvekil onlara bulundukları ülkelerin vatandaşlığını telkin ediyor. Vatandaşlığa geçenlerin çocukları başka dillerde başka mahreçler kullanıyor ve güzel bile diyemiyorlar.

Güzel he ile yazılınca hezimet, hezimet olmaktan çıkmıyor.

Hırankeşan

Kaldı mı bilmiyorum. Kaldıysa öyle mi deniliyor onu da bilmiyorum. “Mürettibi” düşünerek yumuşak g ile yazmadım. Aslında doğrusu odur. Hiç değilse benim duyduğum şekli ile doğrusu. Yazılı haline rastlamadım veya hatırlamıyorum.

Büyükler yahut yaşlılar “Hırankeşanın ortasına düştük” derlerdi. Ben, içinden çıkılmaz bir halde olduklarını söylüyorlar zannederdim. Çok da yanılmıyormuşum.

Hıran değil hiran. Şaşkın demek. Keşan değil kesan. O da insanlar demek. Meğer oradan geliyormuş.

Bu yazı bu hırankeşanın ortasında kalmış, ilahi planın Kaynarca sonrasına bıraktığı Türkler içindir. Onları topluluk içindeki hicranlı hallerinden tanıyabilirsiniz.

Hicranları hicret ile akrabadır. O da güzel he ile yazılır efendim.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Medya Haberleri