“19 Mayıs Kutlamalarını, Ergenekonculuğun bir versiyonu” gibi gören bir sayın profesörün, yazısındaki ifade dikkatimi çekti:
“(…) Böyle bir bayram kutlaması değerlerine taptıkları, din olan laikliğin (yani laisizmin) ağa babaları olan Batılı ülkelerde var mıdır?” hususunda ise hiç düşünmezler.
Çünkü bütün taraflarıyla Ergenekoncular en azından Mekke müşrikleri kadar cahil, izansız ve idraksizdirler.”
Yazının devamında “Müslümanlar, Müslüman’ın cennetinde Müslümanlarla.. Laikler laisizmin cennetinde laiklerle” bir olacaklar diyordu. Bu muhterem zat, yakın zamanda muhafazakâr bir liderin hararetle ve ısrarla, Arap ülkelerine “laikliği” tavsiye ettiğini hatırlıyor muydu acaba. Şimdi söz konusu zat, hangi cennete gidecek?
Meramımın bayram kutlamaları veya Ergenekon’u, yahut laikliğin faziletlerini(!) konuşmak olmadığını anlamışsınızdır herhalde.
Herhangi bir partiyi, herhangi bir iktidarı da tutabilir, gönül verebilirsiniz. Fakat bu derece duygusal, tarafgir ve objektiflikten uzak bir tavır, aydın kimliğiyle nasıl bağdaşır, onu anlamakta zorlanıyorum. Böylesine bir yan(daş) lık hâli, “sizdenlik, bizdenlik” bölüşmesi, muktedire eklemlenme durumu düşündürücü.
Etrafında çok tartışılan, farklı bakış açılarıyla eleştirilen, bir konuyu, süreci, olguyu, gerçekliği ya da kavramı göremeyecek kadar bir körleşme ve dar bir zaviye nasıl mümkün olabilir?
Bir kere herkesi müşrik, hem de azgın Mekke müşriklerinden de öte; dolayısıyla Cehennemlik ilân ediyorsunuz. Bu adamların tümü “Allahsızlığını mı” beyan etti, ne yaptı. Velev ki öyle yaptılar, Ferman sizin mi? Bu nasıl bir uzmanlık(!) alanı?
Bir bohçaya her çeşit muhalefeti topluyorsunuz; bazılarının suçu da tespit edilmemiş kimselerin yalnızca bugününe, istikbaline değil, yetmiyor, ahretteki hayatına da ipotek koyuyor, kâfirlik dahil her çeşit kötü sıfatı yapıştırıyorsunuz. Egemenin buyrukları, ulakları; kişilerin öte dünyadaki yerini de belirliyor; Tanrı’ya iş kalmıyor.
Bu ne bitmez bir gayz, bu nasıl irade ve idare. Kim olursa olsun, o kişilerin imanlarını nasıl yargılayabiliyorsunuz. İleri demokrasilerde Millî bayramları, cumhuriyeti -sevmeyebilirsiniz ama- kutlamak isteyenleri, müşriklikle bitiştirme, eşdeğer tutma hakkı var mı? Bir aydının biraz daha itidalli konuşması, yazması; muktedirle politikayla arasına bir nebze mesafe koyması gerekmez mi?
“Ergenekon” denilenlerin tümü, en azından “Mekke müşrikleri kadar cahil, izansız ve idraksiz” kimseleri ve zihniyeti temsil ettiklerine göre; karşıdaki zıt köşedeki parlak ve ışıklı şahıslar kimdir acaba? Malûm bir dönem, kutlu birileri çevresinde “Peygamber; dokunmak ibadet” hükmünde, türünde cümleler kurulmuştu.
Bir iktidar eleştiriden muaf olabilir mi. Hiç mi hatalı tarafı yoktur; her yaptığında mutlak bir hikmet, hakikat mi vardır. Yanılma payı olamaz mı? Ya şahısların?
Zamanımızdaki haksızlıklara kim temas edecek, sorgulayacak? Kayıtsız şartsız bir itaat, aydının söz hakkını egemene devretmesi, kafasını hediye edip, gücün çemberine hapsetmesi ne kadar üzücü ve müessiftir.
…
Bu arada Hırant Dink de “sivil şehit” sayılıyor. Sonuçta sadece Müslümanlara mahsus şehitlik mertebesini de, büyük bir hoşgörüyle(!) Hıristiyanlara da yakıştırıyor, yapıştırıyoruz artık. Oysa günahkâr Müslümanlar tümüyle müşrik, cahil.
Mesela bir soru akla geliyor. Yüksek hız yaparken vefat edenlere de mi, “şehit” diyeceğiz. Bir taraftan hararetle Çanakkale Günleri tertipleniyor, şehitlerimizi anıyoruz. Pek güzel.
Ama diğer taraftan ve asıl önemlisi, şehitliğin kıymetini, yüzlerce yıllık algıyı bertaraf edecek, ucuzlatacak, nakzedecek kapsam genişleten uygulamalara gidiyoruz. Başka bir tanımlamayla elbette yardım edilsin, mağduriyetler giderilsin. Fakat hep bir potaya sokmak, en hafifinden incitici.
Müslümanlar üzerine defi hacet eden, ırza geçen, Kur’an yakan, daha yeni kan banyosundan çıkmış Amerikan askerleri, benim nazarımda “şehit” değil. Onlar için dua edemem.
Hiç kusura bakmasınlar. Mehmetçik’le bir tutamam.
“(…) Böyle bir bayram kutlaması değerlerine taptıkları, din olan laikliğin (yani laisizmin) ağa babaları olan Batılı ülkelerde var mıdır?” hususunda ise hiç düşünmezler.
Çünkü bütün taraflarıyla Ergenekoncular en azından Mekke müşrikleri kadar cahil, izansız ve idraksizdirler.”
Yazının devamında “Müslümanlar, Müslüman’ın cennetinde Müslümanlarla.. Laikler laisizmin cennetinde laiklerle” bir olacaklar diyordu. Bu muhterem zat, yakın zamanda muhafazakâr bir liderin hararetle ve ısrarla, Arap ülkelerine “laikliği” tavsiye ettiğini hatırlıyor muydu acaba. Şimdi söz konusu zat, hangi cennete gidecek?
Meramımın bayram kutlamaları veya Ergenekon’u, yahut laikliğin faziletlerini(!) konuşmak olmadığını anlamışsınızdır herhalde.
Herhangi bir partiyi, herhangi bir iktidarı da tutabilir, gönül verebilirsiniz. Fakat bu derece duygusal, tarafgir ve objektiflikten uzak bir tavır, aydın kimliğiyle nasıl bağdaşır, onu anlamakta zorlanıyorum. Böylesine bir yan(daş) lık hâli, “sizdenlik, bizdenlik” bölüşmesi, muktedire eklemlenme durumu düşündürücü.
Etrafında çok tartışılan, farklı bakış açılarıyla eleştirilen, bir konuyu, süreci, olguyu, gerçekliği ya da kavramı göremeyecek kadar bir körleşme ve dar bir zaviye nasıl mümkün olabilir?
Bir kere herkesi müşrik, hem de azgın Mekke müşriklerinden de öte; dolayısıyla Cehennemlik ilân ediyorsunuz. Bu adamların tümü “Allahsızlığını mı” beyan etti, ne yaptı. Velev ki öyle yaptılar, Ferman sizin mi? Bu nasıl bir uzmanlık(!) alanı?
Bir bohçaya her çeşit muhalefeti topluyorsunuz; bazılarının suçu da tespit edilmemiş kimselerin yalnızca bugününe, istikbaline değil, yetmiyor, ahretteki hayatına da ipotek koyuyor, kâfirlik dahil her çeşit kötü sıfatı yapıştırıyorsunuz. Egemenin buyrukları, ulakları; kişilerin öte dünyadaki yerini de belirliyor; Tanrı’ya iş kalmıyor.
Bu ne bitmez bir gayz, bu nasıl irade ve idare. Kim olursa olsun, o kişilerin imanlarını nasıl yargılayabiliyorsunuz. İleri demokrasilerde Millî bayramları, cumhuriyeti -sevmeyebilirsiniz ama- kutlamak isteyenleri, müşriklikle bitiştirme, eşdeğer tutma hakkı var mı? Bir aydının biraz daha itidalli konuşması, yazması; muktedirle politikayla arasına bir nebze mesafe koyması gerekmez mi?
“Ergenekon” denilenlerin tümü, en azından “Mekke müşrikleri kadar cahil, izansız ve idraksiz” kimseleri ve zihniyeti temsil ettiklerine göre; karşıdaki zıt köşedeki parlak ve ışıklı şahıslar kimdir acaba? Malûm bir dönem, kutlu birileri çevresinde “Peygamber; dokunmak ibadet” hükmünde, türünde cümleler kurulmuştu.
Bir iktidar eleştiriden muaf olabilir mi. Hiç mi hatalı tarafı yoktur; her yaptığında mutlak bir hikmet, hakikat mi vardır. Yanılma payı olamaz mı? Ya şahısların?
Zamanımızdaki haksızlıklara kim temas edecek, sorgulayacak? Kayıtsız şartsız bir itaat, aydının söz hakkını egemene devretmesi, kafasını hediye edip, gücün çemberine hapsetmesi ne kadar üzücü ve müessiftir.
…
Bu arada Hırant Dink de “sivil şehit” sayılıyor. Sonuçta sadece Müslümanlara mahsus şehitlik mertebesini de, büyük bir hoşgörüyle(!) Hıristiyanlara da yakıştırıyor, yapıştırıyoruz artık. Oysa günahkâr Müslümanlar tümüyle müşrik, cahil.
Mesela bir soru akla geliyor. Yüksek hız yaparken vefat edenlere de mi, “şehit” diyeceğiz. Bir taraftan hararetle Çanakkale Günleri tertipleniyor, şehitlerimizi anıyoruz. Pek güzel.
Ama diğer taraftan ve asıl önemlisi, şehitliğin kıymetini, yüzlerce yıllık algıyı bertaraf edecek, ucuzlatacak, nakzedecek kapsam genişleten uygulamalara gidiyoruz. Başka bir tanımlamayla elbette yardım edilsin, mağduriyetler giderilsin. Fakat hep bir potaya sokmak, en hafifinden incitici.
Müslümanlar üzerine defi hacet eden, ırza geçen, Kur’an yakan, daha yeni kan banyosundan çıkmış Amerikan askerleri, benim nazarımda “şehit” değil. Onlar için dua edemem.
Hiç kusura bakmasınlar. Mehmetçik’le bir tutamam.