İnsanın yaşadığı çeşitli ortamlarda her çeşit olayla karşılaşmak mümkündür. Bunlar bin bir farlı şekilde karşımıza çıkabilir. Kimi zaman bir hastalık, onulmaz bir dert, zulüm, iftira, işkence, perişanlık, fakirlik, makam ve mevkinin elden gitmesi, düşkünlük, kimsesizlik, kaza, deprem, ölüm, sakatlık, iflas… gibi problemler insanların sıkılmalarına, üzülmelerine sebep olur. İyilik ve güzellikler nasıl sevinç ve mutluluğa vesile olursa pek tabiidir ki insanın yaşadığı sıkıntı ve problemler de üzüntü ve kedere vesile olur. Ancak unutmamak gerekir ki, insan hayatında sağlık ve mutluluk varsa üzüntü ve keder de olacaktır. Bunlar hayatın kopmaz bir parçasıdır. İnsanın hayatı hep mutlulukla geçmez geçse dahi insan bir süre sonra ondan bıkar, usanır. Üzüntüler, mutluluğun değerini anlamamıza vesile olur. Bu sebeple üzüntüler hayatı bir başka açıdan yorumlamamıza vesile oldukları için güzeldirler. Hatta kıymetli yazarımız Hekimoğlu İsmail beyefendi’nin “Derdimi Seviyorum” isimli bir kitabı var.
Asrımızda insanların birçoğu, mutluluk içinde olsalar bile illa da üzülecek bir şeyler bulmak istiyorlar. Olur olmaz şeylerden kendilerine üzüntü icat eder olmuşlar. ‘Çok sıkıldım, bunaldım’ diyen insanların anlattıklarını dinlediğinizde aslında bahsettikleri kadar üzülecek bir şey olmadığını rahatlıkla görebiliyorsunuz. Şu doğru bir tespittir ki karşınızdaki insanın hayat bakışı, olayları değerlendirişi onun mutluluğuyla doğru orantılıdır. Hayata hep negatiflikleri görmeye odaklanmış bir insan, pozitif şeyleri bir türlü göremez başka deyişle görmek istemez. Oysa insan kendine ve etrafına dönüp bir baksa pozitif görebileceği birçok şeye sahiptir. Fakat nedense bazı insanlar gözlerine hep kara gözlükler takarak hayatı olumsuz olarak değerlendirirler. Böylesi bir yaşam tarzı insana menfilik kazandırır. Menfilikse insanın hayatını karartır. Bu tür insanlar her karşılaştığı problemi atlaması gereken bir olgunluk basamağı olarak değil de önüne çıkan bir engel olarak görürler. Üzülür, sıkılır, bunalır, eleştirir, ağlar, yakınır, söylenirler. Neticede bugünkü tâbirle strese girerler. Sonrası mâlum; doktorlar, hastaneler, ilaçlar, hastalıklar..
Hayatının her safhasında en kâmil ahlak örneklerini şahsında sergilemiş olan peygamber aleyhissalâtü vesselam’ın ve O’nun ardından gelen Müslümanların tâbi olduğu şu yüce düstur: “Size kötü gibi görünen şerlerde hayır, hayır gibi görünen şeylerde şer vardır.” prensibi hayrı ve şerri nasıl değerlendirmemiz gerektiğine dâir en ideal ölçüleri önümüze koymaktadır.
Müspet ve menfi değerlendirmeleri her çeşit zemine götürebiliriz. Meselâ; şimdi seçim zamanı. Bütün parti liderleri birbirlerini kıyasıya eleştiriyorlar. Birbirlerinin arkasından alaycı, ithamkar, son derece yakışıksız üsluplarla verip veriştiriyorlar. Bu tür davranışlar aslında gençlerin ve tecrübesiz kişilerin yapacağı davranışlardır. Fakat bakıyorsunuz yaşını başını almış, olgunluk yaşını geçmiş büyükler üç kuruş etmez yarış adına birbirlerini üzecek, kıracak, incitecek, yaralayacak şekilde konuşmalarda bulunuyorlar. Gerçekten bu davranışlar büyük ve olgun kişilere yaraşır davranışlar değildir. Gençlere güzel örnek olmak gerekir. Bu hatalı davranışları icra eden siyaset liderleri geleceğe güzel misal teşkil etmediklerini bilmeliler. Kimseyi rencide etmeden sâdece yapacaklarını söyleseler, başkalarına çatmadan kendi projelerini anlatsalar daha iyi olur kanaatini taşıyoruz. Kimse kimseyi karalamakla kendini aklayamaz. Günümüzde kötüye bile sen kötüsün denemiyor. Her baktığıma önce hüsnü zanla bakılsın istiyoruz. Dâima iyi düşünmeyi kendimize şiar edinmeliyiz.
Selâmetle kalın efendim.