MÜSLÜMANLARIN NEO LİBERAL DÖNÜŞÜMÜ

Süleyman Küçük

Dünyada mı yoksa Türkiye’de mi son yirmi yılda insanların fikirlerinde ve mekânlarında değişim oldu derseniz biz Türkiye’de daha çok ve daha hızlı bir değişim yaşandı deriz.

Çünkü dünyadaki insanların ve devletlerin çok büyük bir kesiminin bu değişime geçiş hızı bizdeki değişime göre daha yavaş ve daha uzun sürede gerçekleşmiştir.

Türkiye’de ise nerede ise hızına yetişilemeyecek nitelikte olan bu değişim sadece kişisel olarak kalmamış büyük kitleleri etkileyen toplumsal değişimler söz konusu olmuştur.

Bunda en büyük payın 20 yıldır işbaşında olan tek parti hükümetinin uyguladığı ekonomi ve sosyal politikaların etkili olduğu bir gerçektir.

Bu değişimlerin yaşanması ile Müslümanların kimliğinden başlamak üzere ev ve iş hayatları, giyim kuşamları, ev ve iş yeri mekânlarının alanlarının dayanıp döşenmesi, yaşam alanı olarak görülen korunaklı sitelerin seçilmesinden başlayarak kentsel mekânlar olarak görülen mahalle ve çarşı Pazar alanları bu neoliberal projelerinin yıkımına uğramıştır.

Müslümanların bu neoliberal değişimleri sonucunda kişisel ve toplumsal yaşam mekânların sınırları yeniden çizilmiş hatta diğer insanlar olarak gördükleri kişiler ile aralarındaki farklıları belirten sınırlar o insanların aleyhine olacak şekilde yeniden çizilmiştir.

Bu düşünceyi birbirinden görerek uygulayan Müslümanlar bir süre sonra uygulamalarını tamamen içselleştirerek neoliberal uygulamaların temel düşüncesi olan bireyselleşmeyi kendi özel hayatlarından toplumsal hayata dönüştürerek kendileri gibi olan veya olmaya çalışan kişilerle birliktelikler oluşturmuş özel mekânlarını toplumsal mekânlara dönüştürerek çok eşitlilik pratiğini uygulamaya koymuş ve böylelikle mekânlarının cinsiyet ayrışmasını da ortadan kaldırmışlardır.

Hâlbuki Müslümanların özel hayatlarını sınırlayan ev ve işyerlerinin mekânsal kullanım pratikleri inançları gereği mekânsal ayrışmayı gerektirdiği için buna göre düzenlenmiş olur ve dolayısıyla mekânsal kullanım pratikleri bile ayrışmayı emrederdi.

En başa dönecek olursak 1970’li yıllarda sanki bir noktadan verilen emirle hareket edilmiş gibicesine dünyanın gelişmiş ekonomik toplumları sayılan batılı ülkelerde ekonomik, politik, kültürel ve bilhassa toplumsal boyutlarda değişimlerin yaşandığı görülmüştür.

1990’lı yıllarla birlikte batılı ülkelerde yaşanan bu değişimlerin toplumlarca kabulünden sonra uygulanan kapitalist ekonomik düşünce gereği bu değişimlerin daha az gelişmiş ülkelerde uygulama yolları denenmeye başlamıştır.

Dünya da yaşanan bu yeni süreç tabir yerinde ise kapitalizmin uygulamalarında ortaya çıkan aksaklıklarını gidererek daha fazla ülkede ve insanlar üzerinde hegemonya kuracak şekilde düzenlene yeni bir biçimi olarak ifade edilmiş ve adına da yeni liberalizm denilmiştir.

Emperyalizm düşüncesi ile donatılan yeni liberalizmin uygulama alanı ise toplumların ekonomik ve sosyal hayatları ile yaşam biçimlerini yeniden dizayn etmeye odaklanarak dünya ölçeğinde tek ve mutlak bir siyaset ve ekonomi biçimi olan küreselleşme olmuştur.

Siyonizmin ekonomisi olarak adlandırabileceğimiz bu akımı toplumları din ahlak ve ekonomik olarak yeniden inşasına yönelik siyasal ve toplumsal bir program olarak da tarif etmek mümkündür.

Maalesef hazırlıksız yakalanmaları ve alternatif bir düşünce de geliştiremedikleri için gönüllü esaret olarak kabullendikleri Neo-liberalizm düşüncesi ile dönüşen veya dönüştürülen Müslümanlar günümüzde öyle bir hâl almıştır ki sonucunda ekonomik kazanç hırsları politik düşünce biçimlerine hâkim olan hayat tarzına dönüşmüştür.

Yakın geçmişte kabul etikleri ve uyguladıkları tüm ekonomik ve politik kavram ve değerlerden vazgeçerek inançları aksine neoliberal düşünce sisteminin temel kavramlarını tartışmadan kabul eder duruma gelmişlerdir.

Ekonominin İslamileştirilmesinden neoliberal ekonomik düşüncenin toplumsal etkilerden sıyrılarak sadece daha fazla kazanmaya dönük açık piyasa işlemlerine bile sıcak bakan, kendinden başkalarını da düşünen bir düşünceden rekabeti önceleyen piyasaları tercih ederek insanlığın kalkınması daha doğrusu milletlerin sosyoekonomik kalkınmaları için en uygun mekanizma olduğunu ifade eder olmuşlardır.

Ancak kendilerince belirlenmemiş ekonomik piyasaların birtakım görünmez elleri olduğunu ve bu karanlık ellerin ekonomiden daha çok ve her fırsatta mümkün olduğunca toplumsal hayatı dizayn etmeye dönük olduğunu fark edememeleri nedeniyle ellerinde olanı da kaybetmiş duruma düşmüşlerdir.

Her geçen gün aile ve toplum hayatında varlığını daha da fazla hissettiren küreselleşme kavramının büyüsüne kapılan Müslümanlar küreselleşme kavramının sadece ekonomik işletmelerin yapısını, yönetim anlayışını ve üretim ve satışını değiştireceğini düşünürlerken küreselleşen dünyanın kişilerin ekonomik durumlarından daha çok dini ve sosyal hayat tarzlarını etkilediğini fark ettiklerinde dönüşü olmayacak bir biçimde iş işten geçmiştir.

Küreselleşme ile birlikte ekonomik yapıdan daha çok aile yapımızın değişime uğramış ve yeniden dizayn edilmiş olduğu gerçeğini son İstanbul sözleşmesi tartışmaları bir kez daha yüzümüze vurmuştur.

Dinimize ve toplumsal kültürümüze uygun olmayan bu siyonist neoliberal projenin nasıl büyük ve çok ciddi dönüşümlere sebebiyet verdiğinin ispatını uygulamadan kaldırılmış bu projeyi hala desteklediklerini veya yeni bir sözleşme hazırladıklarını ilan edenlerin sözlerinde görebilirsiniz.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.