Müslümanların Kur’anla İmtihanı

Süleyman Küçük

Bütün Müslümanlar inanır ve kabul ederler ki Kur’an-ı Kerim Rasulullah’ın (sav) tebliğe başladığı andan itibaren Kıyamete kadar tüm insanlığı küfür ve şirk karanlıklardan ve dalaletten hidayete ulaştıran 23 yılda, Allah (cc) tarafından Hz. Muhammed’e (sav) Cebrail (as) aracılığı ile vahiy yoluyla indirilen, Mushaflarda yazılan, tevatürle nakledilen, okunmasıyla ibadet edilen, Müslümanlar için dünya ve ahiret nizamını sağlayan, Arapça, semâvî, ilâhî, bizzat kendisi mucize olan kutsal bir kitabımızdır.

Kur’an, Kendi ifadesiyle kendisini Bakara Suresinin ilk ayetleri ile şöyle tarif eder: “Elif. Lâm. Mîm. O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (Allah’a (cc) karşı gelmekten sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.” O şüphe götürmez, üzerinde tartışma ve tereddüt kabul etmez, muttakilere yol gösteren ilahi bir kitaptır.

Kur’an kendisine Müslümanca bir inanç ve kabul ile yaklaşan kişiler için bir hidayet rehberi olduğu gibi, kendisine art niyetle, düşmanca yaklaşanlar için de aynı zamanda bir sapıtma vesilesidir.

Özellikle Rasulullah’tan (sav) bu yana kopmadan gelen bir rivayet zinciriyle sağlamlığı dünyada hiçbir ümmete nasip olmayan sağlamlıkla oluşturulan sünnet ehli Müslümanların aksine Rasulullah’ın (sav) sahih sünnetine ve hadislerine muhalif olmayı marifet zan eden tv kahramanı diyebileceğimiz bir takım yeni yetme hocalardan duyduğu yanlış bilgiler, çarpık yorumlar, dogmalar, yalanlar ve ön yargılar ile Kur’an’a yaklaşan veya yaklaştırılan kişilerin evrensel hidayet rehberimiz olan Kur’ândan bir nasipleri olmayacaktır.

Bu husus Kur’an İsra Suresi 82. ayeti ile şöyle ifade edilir:

“Biz Kur'ân'dan, iman edenler için bir şifa ve rahmet kaynağı olan âyetler indiriyoruz. Zalimlerin de ancak zararını artırır.”

Bu açıklıkta daha başkaca ayetler de mevcut iken hatta tarihte Kur’an-ı ve Rasulullah’ın (sav) sahih sünnetini terk eden Müslümanların uğradıkları yıkımlar da ortada iken, bir takım insanların Kur’ancılık kisvesi altında kendi prensiplerini, dünya görüşlerini ve yaşam felsefelerini Kur’an’a söyletmeye çalışmaları üstelik bunu da sahih Müslümanlık adına yapmaları kabul edilir şey değildir.

Meşhur Bektaşi hikâyesidir: Hocanın biri Bektaşi'ye "Niçin namaz kılmıyorsun?" der ve "Kur'an öyle emrediyor" cevabını alır. "Allah Allah, nerede emrediyor?" deyince, Bektaşi pişkin pişkin cevabı yapıştırır: "Lâ takrabu's-salat" (namaza yaklaşmayın) demiyor mu?" Hoca itiraz eder: "Devamını da okusana?" Maksadı kitaba değil kitabına uydurmak olan Bektaşi kaçamak yapar: "Ben hafız değilim."

Bu kısa fıkrada dile gelen gerçek şudur: İnsanın derdi hakikate uymak değil de hakikati kendisine uydurmaksa, Kur'an-ı bile buna alet eder.

Bu fıkradaki olay bilenler için yeni bir şey değildir ve maalesef bugün Türkiye de farklı bir versiyonu sahneye konmak istenmektedir.

Üstelikte kasıtlı bir şekilde yapılmaktadır bu.

Tıpkı fikir babaları Haricilerin Hz. Ali'yi dinden dönmekle suçlayarak katletmek isterlerken Yusuf suresinin 40. Ayetini, çocukları öldürmeleri meselesinde ise Kehf Suresinin 74. Ayetini delil getirdikleri gibi, zamanımızın harici artıkları Kur’ancılık mezhebi mensupları da hemen her konuda, Kur’an’ın ilk tebliğcisi, ilk açıklayıcısı ve ilk uygulayıcısı olan Peygamberimizin(sav) sahih sünnet ve hadisleri aksine akılsız ve mantıksız itirazları sonucunda yaptıkları çarpık ve saçma sapan yorumladıkları ayetleri delil getirmektedirler.

Bu nedenledir ki Kur’an-ı Kerim 23 yıllık sürede parça parça nazil olan ayetlerinin hangi sebeple ve hangi konularda indirilmiş olduklarını, Rasulullah’ın (sav) ve Ashabının (ra) bu ayetleri nasıl anlayıp nasıl uyguladıklarını hiçbir şekilde hesaba katmadan ben bu gün böyle okudum, böyle anladım ve böyle uygularım mantığıyla hareket eden insanların sapkınlığının ve şaşkınlığının artmasına vesile olmaktadır.

Daha açıkça söylemek gerekirse bu gün Ben Kur’an-ı anladım diyerek ortaya çıkan pek çok kişi maalesef adına din satıcılığı diyebileceğimiz işi kitabına uyduruyor ve Müslümanların sırtından hayli büyük kazançlar elde ediyor.

Müslümanların Kur’an’la imtihanı maalesef öyle büyük boyutlara ulaşmış durumdadır ki özellikle son 10 yılda patlama yapan Kur’an Meali piyasasında ortaya çıkan meal sayısı 250 leri bulmuş durumdadır.

Diyanetin bu meal enflasyonuna bu güne kadar sessiz kalması da işin vahametinin artmasında önemli bir sebeptir.

Kalpazanların piyasaya sahte para sürmeleri gibi şeytanlaşmış insanların da piyasaya sahte mealler sürdürdükleri bu dönemde en temel ölçü Kur’an’ın hayata uygulaması olan Sahih sünnet ve hadislerdi olmalıdır.

SAHTE PARANIN SAHTELİĞİNİ ANLAMAK İÇİN PARAYI IŞIĞA TUTTUĞUNUZ GİBİ, SAHTE OLABİLECEĞİ ENDİŞESİ TAŞIDIĞINIZ MEALLERİ DE RASULULLAH’IN (sav) SÜNNETİNİN AYDINLIĞINA TUTUN. SAHTELİĞİ HEMEN BELLİ OLACAKTIR.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.