Yeni yılın takvimi basıldığında belli gün ve haftaların işaretli olduğu ve kutlanıldığı o zaman dilimleri… Sadece kutlamak için değil aynı zamanda da hayatın yoğun temposundan kaçıp, temposu yoğun yerlere gidip tatil yapma fırsatıdır; birçok insana.
Bu kutlamaların bazıları okulda öğrencilerin icrası ve velilerin seyri ile olsa da; aşina hale gelmiş safhaları vardır!
Aşina hale gelen bazı safhalar şunlardır!
Kulaklara rahatsızlık veren cızırtılı ses sistemi… Günün anlam ve önemini tam uyanamamış gözlerle elindeki metinden zoraki okuyormuş hissi veren müdür yardımcısı… O günün kutlanmasından sorumlu olan ve bitse de gitsek havasında olan öğretmen… Önüne konulan her metni ağlamaklı ses tonuyla okuyabilme yeteneğine sahip mızmız kız öğrenci… Flüt çalma konusunda yeteneği müzik öğretmenince keşfedilmiş bir grup öğrenci… Geçemediği sayısal dersleri kanaat vesilesiyle en düşük puanla da olsa geçmek için bu günleri fırsat bilip gönüllü hizmet eden hayta öğrenciler… Uzun uğraşlar sonucu kendini hazır eden yöresel oyun ekibi… Playback yapan ve ünlü şarkıcı tipine bürünen okulun elle gösterilen şımarık çocuğu… Çökertme türküsü ve yeni yetme şarkıcıların şarkısı başta olmak üzere değişik şarkılar, cızırtılı ses sisteminden… En son olarak ise gösterinin olmazsa olmazı seyirciler; asıl adlarıyla “veliler”…
Eğer gösteri yapanlar arasındaki çocuklardan biri evin ilk torunu ise dedeler ve nineler de gelir mutlaka müsamereye. O çocukları ise kantinden alınan ve avucuna sığmayan abur cuburlarla tanırsın. Hiçbir anne baba bu kadar abur cubur almaz çocuğuna çünkü.
Ortam her ne kadar neşeli olsa da oranın da garipleri vardır. Her zamanın, her anın garipleri olduğu gibi, bu dünya gibi…
Orada da bir yetim bir öksüz olur mutlaka. Bozulan aile yapısından dolayı annesi babası hayatta olsalar bile modern yetim ve modern öksüzlerde bulunur bu ortamlarda.
Bitmez bu toplumun garipleri, bitmez bu toplumun gariplikleri…
Ramazan Ayı’da nasibini alıyor bu garipliklerden. Bundan dolayı Ramazan Ayı’da garip geliyor, garip gidiyor…
“İki günü birbirine eşit olan zarardadır” Hadis-i Şerifini şöyle yorumluyor Nevzat TARHAN: “İki günde aynı iş yapılsa bile şartlar farklıdır, o iş günün şartlarına göre değiştirerek, yeniden yapılmalıdır. İnsan da kişiliğini zamanın şartlarına göre değiştirmeli, geliştirmelidir.”
Ramazan ayı da mevcut tekrarlar yüzünden okul müsamerelerine dönüyor! Kur’an-ı Kerim’i güzel okuma yarışmaları, reklam niteliğinde iftar çadırları, had safhaya çıkan gösteriş ve bunun sonucu olarak israf, beş yıldızlı otellerde semazen gösterisi, boş konu üzerine bina edilen orucu bozan haller üzerine tartışmalar, halkı boş konularla oyalayan hoca takviyeli programlar, teravih namazlarındaki hız yarışı, ilahi korolar, on bir ayı keyfine göre yaşayıp bu ayı arınma ayı olarak görenler…
“Şeytan bazen insanı ilahi af ihtimaliyle kandırır” dedi, Üstad Ömer SEVİNÇGÜL.
Ramazanlar geliyor, Ramazanlar gidiyor… Camilerden taşarcasına teravih namazları kılınıyor, kadir gecesi kutlanıyor. Yardımlaşma duygusu had safhaya çıkıyor, ikramlar ve misafir ağırlamalar yoğunlaşıyor.
Bayramlar geliyor, Bayramlar gidiyor… Ziyaretler, el öpmeler, yeni kıyafetler, şekerlemeler, balonlar…
Sonra bayram da bitiyor… Güzellikler yaşanmamış ve aydınlık günlerin arkasından karanlık zaman dilimini giriveriyor insanlar…
“Güzel günler yeniden yaşanmayı özler” dedi, Kemal SAYAR.
“Cami mahalle camii ama, ortada mahalle yok. Yani işin gövdesi kaybolmuş. Aynı safta namaz kılan insanlar birbirini tanımıyor. Bir ay teravihe devam ediyor, bir ahbap, bir dost bulamıyor. Metroya binip, metrodan inen insanlar gibi, ancak bir göz aşinalığı. Zaten Ramazan geçip teravih bitince dağılıyoruz. Kimse kimseyi görmüyor artık. Camide vakit namazları için bir saf tutan emekli ihtiyarlar kalıyor” dedi, Üstad Mustafa KUTLU.
“Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin” dedi, Âlemlerin Rabbi; Nisa Suresinde.
İman edenlere tekrar iman et emrini şöyle de yorumlayabilir miyiz? Zihinsel çile çekerek; ritüellerden, ritimden, ezberden, standartlaşan tekrarlardan kurtul ve düşünerek iman et! Amelin; bedenen yapılmadan evvel niyetinde ve zihninde yapılsın! Düşün! Düşün! Düşün!
Standart hale gelen hareketler ile otomatikleşiyoruz! Otomatik hareketler yüzünden iradesizleşiyoruz! İradesizleşirken ise kısır döngü içinde fasit dairede yapılan seyir ile başımız dönüyor! Bu baş dönmesi ile ne düşünebiliyoruz ne de doğruyu bulabiliyoruz!
Her düşünme ilk, her niyet ilk ve her amel ilkmiş gibi yaşanmadıkça heyecanımızda bizleri terk edip gider.
Bir de şöyle düşünün! Kitapların ilk baskısının üstünde neden ‘birinci baskı’ diye yazmaz…
Elimizdekinin kıymetini bilemezsek gelecek olanında kıymetini bilemeyiz.
“Gelen gidiyor amma…” dedi meczup ve şöyle devam etti: “Giden gelmiyor!”