Saadet Partisi Konya İl Başkan Yardımcısı Muhammed Uzun'un yazısı şu şekilde:
Kendimizi kısır döngünün içinde buluyoruz
Asgari ücret tespit komisyonunun 4 Aralık’ta ilk toplantısını yapmasıyla birlikte bugünlerde çoğu kişi ve kurum, asgari ücretin ne kadar olması gerektiği konusunda görüşlerini bildiriyorlar.
Çünkü diğer ülkelerin aksine ülkemizde çalışanların büyük bir çoğunluğu (%43’ü) asgari ücretle maaş almaktadır. Ben de bu yazımda konuyla ilgili Saadet Partisi’nin görüşlerini aktarırken bu tür problemlerin ana sebepleri üzerinde de durmaya çalışacağım.
Önce bazı rakamlarla bir durum tespiti yapalım:
· Çalışanı korumak için belirlenmesi gereken ve çok düşük seviyede olan asgari ücret bugün neredeyse ortalama ücret haline gelmiştir. Ülkemizde asgari ücret 2006’da 380 TL, ortalama ücret ise 756 TL idi. Yani ortalama ücret asgari ücretin neredeyse iki katı idi. En güncel verilerin olduğu 2019’da ise 2,021 TL asgari ücret ve 2,857 TL ortalama ücret ile bu oran 1.41’e kadar düşmüştür. Bu oranın düşmesi, asgari ücretle veya o civarda maaş alanların oranın çok arttığını göstermektedir ki asgari ücretle maaş alanların oranı ülkemizde %43’tür.
· Türkiye’deki asgari ücret, yıllar geçtikçe ucuz iş gücü kaynağı olarak bilenen Çin’e yaklaşmaktadır ki bu da ülkemizdeki asgari ücretin seviyesiyle ilgili çok bariz bir fikir vermektedir. 2016’da brüt asgari ücret Çin’de 299 USD, Türkiye’de 484 USD iken 2020’de ise Çin’de 358 USD’ye çıkarken, Türkiye’ninki ortalama kura göre 425 USD’ye, güncel kura göre ise 375 USD’ye düşmüştür, yani aradaki makas bir hayli kapanmıştır.
· Net 2,324 TL olan asgari ücret, 2,362 TL olan açlık sınırının bile altındadır. 8,169 TL olan yoksulluk sınırının ise neredeyse dörtte biridir. Yani bir asgari ücretlinin 3 aylık maaşı bile bir aylık yoksulluk sınırına ulaşamamaktadır.
Ülkemizde son yıllarda seçimlerin de etkisiyle asgari ücret önceki yıllara göre daha fazla artırılmış olmasına rağmen ortaya çıkan tablo budur. Peki o zaman asgari ücret neden artmıyor? Çünkü asgari ücret artırıldığı zaman işverenlerin yükü artıyor ve genel olarak zaten zor durumda olunduğu için işverenler buna karşı çıkıyorlar. Asgari ücret artışının işverene ek yük getirmeden yapılması için de asgari ücretten alınan verginin kaldırılması gerekiyor. Bugünkü rakamlarla asgari ücretten alınan vergi kaldırıldığında, işverene hiç ek yük gelmeden ve hiç zam yapmadan bile 2,324 TL olan rakam birden 619 TL artarak 2,943 TL oluveriyor. Bu sefer de hükümet, bu düzenlemeden dolayı oluşacak vergi kaybını telafi edemeyeceğini düşündüğü için buna razı olmuyor ve kendimizi kısır bir döngünün içinde buluyoruz.
Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu Bey’in de dediği gibi açlık ve yoksulluk sınırı arasında bu kadar uçurum olan bir ülkede asgari ücret sorunu bir ya da birkaç görüşme ile çözülemez. Konuya en az on yıllık bir perspektiften bakılmalı ve asgari ücretin yoksulluk sınırına getirilmesi hedeflenerek çalışılmalıdır.
Peki ne yapacağız, bunun çözüm yolu nedir?
1. Devletin önce kendi israfından ve giderlerinden vazgeçmesi gerekir.
2. Maalesef çok yaygın olan yolsuzlukların önüne geçilmesi gerekir. Bir hükümet yetkilisi tarafından söylenen “İsraf ve yolsuzluğun önüne geçsek, vergi almaya gerek kalmaz.” sözü her şeyi açıklamaktadır aslında.
3. Borca-faize dayalı ekonomi sistemi terk edilmeli, üretim ekonomisine dönülmelidir. Bütçeden yapılan faiz ödemelerinin her yıl katlandığı bir ülkede, hükümetler tabii ki asgari ücretten kesilen verginin kaldırılmasına itiraz ederler. Yoksa faizi nasıl ödeyecekler???
Bu yazdıklarımızı da ancak Millî Görüş düşüncesi, yani Saadet Partisi yapabilir.
Bunun örneği önceki Millî Görüş hükümetlerinde gösterilmiştir. Çünkü olaylara bakış açısını değiştirmeden çözümü bulmak mümkün değildir. Dünyaya hâkim olan mevcut kapitalist ekonomik düzen devam ettiği müddetçe, biz ve bizim gibi ülkelerde yaşayan insanlar ancak bu sistemin köleleri oluruz.
Kölelikten, prangalardan kurtulmak ve yaşanabilir bir Türkiye, yeniden büyük Türkiye ve ardından da yeni bir dünya kurmak için şimdi Saadet vakti.