“Hâlâ düşünüp öğüt almaz mısınız?” (6 En’am 80)
“Onlar, gökte ve yerde önlerine ve arkalarına bakmıyorlar mı? Dilesek onları yere batırırız, ya da üzerlerine gökten parçalar düşürürüz. Şüphesiz bunda (Rabbine) yönelen her kul için bir ibret vardır.” (34 Sebe 9)
Bütün bunlar şunun için dile getirilir:
"Umulur ki düşünürler" (7 A’raf 26)
"Nefislerinizde de (hücrelerden vücut yapınıza kadar) birçok alâmetler var. Hâlâ görmeyecek misiniz?" (51 Zariyat 21)
Allah'ın varlık ve birliğine binlerce delil var. O yüce Rabbin bunca lütuf ve ihsanları karşısında O'nu zikretmemek ve O'na şükretmemek insanlığa sığacak bir şey değildir. Akıllı olup tefekkür eden insan, bu hakikati anlar ve O'na kulluğu en mühim ve en büyük vazife sayar. Böyle olmamak ne kötüdür. Gerçekten insan, ne kadar nankör bir varlıktır:
"-Muhakkak insan Rabbine karşı pek nankördür." (100 Âdiyat 6)
Hâlbuki O Allah (c.c.), her bir nîmeti bizim için yaratmıştır:
“Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü de dağılıp çalışma (zamanı) yapan O'dur. Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O'dur. Biz, ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanlara ve nice insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik. Ölü bir beldeye hayat vermek ve yarattığımız birçok hayvan ve insanı sulamak için (indirdik). Andolsun bunu, insanların öğüt almaları için, aralarında çeşitli şekillerde anlatmışızdır; ama insanların çoğu ille nankörlük edip diretmiştir.” (25 Furkan 47-50)
Tefekkürün meyvesi ilimdir. Tefekkür olmadan marifet ve bilgi meydana gelmez.
Bir mucit, icadını düşünerek meydana getirir. Bir sanatkâr, eserini düşünerek yerli yerince yapar. Öyleyse, önümüze kurulan bu muazzam ve koca sofranın içindekilerden tefekkür ehli olmak suretiyle doyuma ulaşmamız gerekiyor.
Allah’ın insanoğlunun nazarına ve idrakine sunduğu şu âlem, ne kadar güzel ve intizamlı. Her bir zerreden binlerce mana çıkar insan için. Bir çiçek bahçesine, ya da yemyeşil bir ormana giren kişi, envai çeşit çiçek ve güllerin kokusunu, o birbirinden güzel ve hayretamiz kuş ve hayvanların ötüşünü binbir manâ sezerek düşünür, tefekkür âlemlerine girer ve Rabbinin büyüklük ve hikmetleri karşısında gözyaşlarını tutamaz. Sonra da şöyle der:
"Sen bunu boş yere yaratmazsın ey Rabbimiz!" (3 Âl-i İmran 191)
Yalnız O'na secde ve yalnız O'na kulluk yapar. Şu dua ile bu halini belirtir:
"-Yalnız Sana kulluk yapar ve yalnız Senden yardım dileriz." (1 Fatiha 4)
İnanan ve kulluk yapan insan, Rabbinin huzurunda bu âyet-i kerimeyi 40 defa okur. Nefsine, şeytana ve kâinata bu hakikati ömründe milyonlarca defa haykırır. Zira o, yaptığı ibadetin şuur ve idrakindedir. Nasıl dünyaya geldiğini ve bir gün Rabbine döneceğini ve O'nun huzuruna hangi halle varacağını gözyaşlarıyla, binbir nedametle hatırlar. Bu tefekkürle, ibadeti bambaşka olur. Bambaşka bir tat ve lezzet alır. Onun tefekkürü de artık başlı başına bir ibadettir. Bunun için Allah Teâlâ:
“Belki sakınırlar, yahut onlara ibret verir” (20 Tâhâ 113) buyurmuştur.
Bu konuda Hasan-ı Basri (r.al.) şöyle der:
"Bir saat tefekkür etmek, bir gece nafile ibadetinden hayırlıdır."
Teffekkür, Allah korkusunu ve îmanı arttırır. Bu konuda Hatem Hazretleri şöyle der:
“İbretten ilim, zikirden sevgi, tefekkürden ise Allah korkusu çoğalır.”
Tefekkürsüz kişi ölüler ve karanlıklar gibidir. Tefekkür ehli ise diriler misalidir. Onlar meyveli ağaçlar, çağlayan sular ve meydana gelen nimetler gibidir. Onunla bu, bir olabilir mi?
“Körle, gören bir olmaz. Karanlıkla aydınlık da bir olmaz. Gölge ile sıcak da bir olmaz. Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirlerdekilere işittiremezsin!” (35 Fâtır 19-22)
Düşünen ve inanan görendir, tefekkürsüzce inkâr eden ise kördür.
Ömer b. Abdülaziz: “Allah Tealâ’nın nimetleri üzerinde düşünmek, en makbul ibadetlerdendir” derdi.
Abdullah b. el-Mübarek, bir gün tefekkür içinde gördüğü Sehl’e:
-“Nereye vardın?” diye sordu. Sehl:
-“Sırat’a vardım,” dedi.
Ebû Şureyh yolda giderken başörtüsünü yüzüne alarak ağlamaya başladı. Sebebini soranlara, ömrünün azaldığını, amelinin azlığını ve ecelinin yaklaştığını düşünerek ağladığını söyledi. Ebû Süleyman ed-Dârânî de: “Gözünüzle ağlamayı ve kalbinizle düşünmeyi âdet haline getirin” demiştir.
Hâtem-i Esamm: “İbretle bakmaktan ilim, zikirden sevgi, tefekkürden korku artar” der. Hasan-ı Basrî de: Akıl sahipleri zikir ile fikre, fikir ile de zikre döne döne kalplerini dile getirir ve hikmetle konuşmaya başlar” demiştir.
İmâm Şâfiî ise; “Söze sükûttan, hüküm çıkarmaya da tefekkürden yardım isteyin” demiştir.
Bize gerekli olan şey, Allah (c.c.)’ın yaratıkları hakkında düşünmek, onlardan ibret almak, sonra ölümü ve ahireti düşünerek ebedî hayatımıza çokça hazırlık yapmaktır. Keşke bunu başarabilsek!.. Rabbimiz cümlemize yardım eylesin. O’na emanet olunuz!