Dünyanın pek çok ülkesinde yazılı olan kuralların yanında yazılı olmayan kuralların olduğu hatta umumiyetle yazılı olmayan kuralların yazılı olanlardan daha fazla ehemmiyetli olduğu ve uyulmaya daha fazla özen gösterildiği söylenir. Yazılı kural denilince elbette akla gelen ilk kurallar bütünü devletlerin anayasalarıdır. Gerçi anayasal devletler olarak bilindiği halde başta İngiltere ve Suudi Arabistan anayasası olmayan ülkeler olarak söylenir. Gerçi ülkelerdeki kuralların temel de anayasaya aykırı olamayacakları veya anayasaya aykırı olarak yorumlanamayacağı ifade edilirse de sözde kalmaktan öte bir anlam ifade edememiştir. Çünkü Özal ile başlayan anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz düşüncesi her zaman işini görenlerin ilhamı olmuştur.
Veya ahı gidip vahı kalan anayasayı defalarca ilga eden apoletli askerlerin her şey olup bittikten sonra ahir ömürlerinde yargılanmaları da bir şey ifade etmemektedir.
Ama yazılı olan bu kurallar sadece kâğıt üzerinde kalır veya tamamen yerle bir edilebilirken el üstünde tutulan bir takım kurallar vardır.
Hem de her devirde el üstünde tutulurcasına sahip çıkılan.
Bu yazılı olmayan kuralların belki de en önemlisi çağdaş insan şartnamesidir.
Bu ülkede Tanzimat döneminden bu yana insanların batı medeniyeti karşısındaki eziklik ve yılgınlıklarının sebebinin çağdaş olmamak olarak belirlenmesinden bu yana yürürlüktedir bu şartlar bütünü.
Gerçi aşağı yukarı her on yılda bir ufak tefek veya esaslı bir biçimde bazı maddeleri değiştiriliyor olsa da aslı olan batıyı efendi olarak kabul etme özelliği hiçbir değişikliği bile teklif dahi edilemeyen hususlar arasında yer alır.
Güya insanların batı uygarlığı skalasında üst sıralarda yer almasını sağlamaya dönük olduğu ifade edilen bu hususların uygulaması insanları ekonomik ve siyasi olarak batı ülkelerine kul yapmaktan başka bir işe yaramamıştır.
Bunun en büyük sebebi batı medeniyetine ulaşılacak diye uygulanan her siyasi ve ekonomik değişim programının sadece bir program olarak kalmaması ve ülkenin temek ahlaki ve sosyal yapısını değiştirmeye dönük olmasıdır.
Şöyle biraz gerilere gidip bakınca görüleceği üzere Demirel hükümeti zamanında ekonomi yönetiminin başına getirilen Özal ın askeri darbe sonrasında da devam eden kurtarıcılık rolü sırasında yaşadığımız “transformasyon” bunun en büyük delilidir.
Seksenli yıllarda tüketimi hızlandırmak adına uygulamaya konulan ithalatın serbest bırakılması kararının sonucu olarak sadece tüketici olarak görülen insanların fiziki görünümüne dönük ürünler ile modernlik adına israfa dönük gıda maddelerinin piyasayı işgal etmesinden başka bir sonuç v
Ülke içinde üretilen gıda ve giyim kuşam ile ev aletleri planlanan modern insan şartnamesinde öngörülen tüketicinin profiline uygun ürünler olarak görülmediği için Çikita markalı muzdan tutun ithal edilmeyen hiçbir eşya kalamamıştır Kendilerini Türkiye’nin asli sahipleri zanneden jakoben laiklerin uygulamaya koyduğu modern insan yaşam şartnamesine en çok uymak isteyenler ise maalesef aynı grup tarafından hor görülen ve dışlanan Anadolu insanı olmuştur. Emperyalist batının gönüllü kölelerince eğitim, ticaret ve sanayi söz konusu olduğunda dış dünyaya karşı Türkiye’nin ve çağdaş Türk insanının imajını bozan kişiler olarak görülen Anadolu insanının kendi varlığını red edercesine giriştiği bu yeni değişim ve dönüşüm hareketi çağdaşlaşmadan ziyade kendini reddetmekten öteye gitmemiştir. Bu modernleşme veya çağdaşlaşma olarak ifade edilen fakat esasında sadece biraz daha fazla zenginleşme amacına dönük olan şartnameye uyma girişimine ilk zamanlarda yüksek sesle itiraz eden İstanbul ve Ankara dukalıklarının sonraki zamanlarda Müslüman ve mütedeyyin insanlarda gördükleri değişime hiçbir itirazda bulunmamaları konunun anlaşılmasında ön önemli duraklardan birisidir. Seksenli yıllar sona ererken oldukça kısa sayılabilecek bir sürede vizyona giren bu çağdaş tipler için geçerli olan modern yaşam şartnamesinde çağdaş erkek biraz kadınımsı, çağdaş kadın ise evden neredeyse tamamen uzaklaşan erkeğim si bir yapıya sahip olması öngörülmüştür. Bireysel ve toplumsal olarak kabul edip uyguladığı inançları başta olmak üzere o güne kadar toplumsal ahlak ve milli kültür adına geçmişte sahiplendiği ne varsa şimdilerde çağdaşlarca aşağılanırken hatta küfredilirken bile gülümseyebilen bir kişi haline dönüştürülen insanlar sonunda çağdaşlık kurallarını batılı gibi kabul eden ancak uygulamaya gelince doğulu gibi uygulamak şaşkınlığını yaşamışlardır. Bu arada üretilen çağdaş ve modern Gençliğin Yeni Profilinin ise belki de ebeveynlerinden daha içler acısı bir duruma düşürülmüş olduğunu görmekteyiz.
FARKINDA MISINIZ?
Daha düne kadar İstanbul'un nasıl fethedildiğini anlatan insanlar, bu günlerde moda yöntemlerle nasıl zayıflamaya çalıştığından bahsediyorlar.