Büyük yelkenli gemilerle gece veya gündüzün en uygun vaktinde karaya çıkıp insan ve mal ile mülk ne bulursa ele geçirip bununla kendilerine bir ekonomik bölge hâkimiyeti yani sömürge kurmak demek yağmacılık tarihe karışalı çok oldu.
Batı medeniyetsizliğinin bir sonucu olan yağmacı sömürgecilik tarihe karışalı çok olsa da onun yerine medeni sömürgeciliğin ikame edilmesinden bu yana da çok zaman geçti.
Bugünkü tek kutuplu olarak dizayn edilmeye çalışılan dünya düzeninde kapitalist sermayenin ulaştığı küresel birikim geçmişin yağmacı sömürgeciliğinin yerini almış durumdadır.
Küresel saldırgan işgalci kapitalizm ABD ve AB ülkeleri başta olmak üzere uyguladıkları veya uygulamak zorunda bırakıldıkları kapitalist iktisat politikalarını hayat geçirmek için şimdilerde yelkenli gemilerden çıkan saldırganlar yerine çokuluslu veya uluslararası şirketler yoluyla dünyada küresel bir egemenlik kurmak istemektedir
Bu günlerde insanlara gayet yumuşak gelecek ve onları ürkütmeden küresel sepetin altına sokabilmek için uydurdukları kelime küreselleşme olarak adlandırılmaktadır.
Ne kadar gizlerlerse gizlesinler küreselleşme denilen sahte cennetin siyonist, seküler, saldırgan kapitalist sermayenin dünyada serbest dolaşımını sağlamaktan başka bir şey olmadığı açığa çıkmıştır.
Kendileri için olabilecek siyasi ve ekonomik engelleri ortadan kaldırabilmek amacıyla bütün ülkelerin sınırlarını ortadan kaldırmaya yönelik olarak pazarları bütünleştirmek yoluyla küresel bir piyasa oluşturma süreci olarak tanımlanan küreselleşme olgusu küresel zalimlerin ekonomik işgallerinin bir takım süslü kelimelerle ifade edilmesinden başka bir şey değildir.
Dünya üzerindeki ekonomik sömürgenin jandarması İngiltere’nin zamanla geri çekilerek ABD önderliğinde küresel ekonomik kuruluşlar eliyle dünya ekonomisini bir bütün olarak düzenleyerek örgütlü bir küresel hegemonya kurmak girişimlerinin gören gözlerden saklanır gizlenir bir tarafı kalmamıştır.
Günümüzde neoliberalizm olarak sunulan modern sömürgeciliği aslında tam anlamı ile küresel güdümlü bir liberalizm olarak tanımlamak da mümkündür.
Petrol ve doğalgaz başta olmak üzere enerji kaynaklarının ve sanayi üretiminin dağıtımının gerçekleştirildiği deniz yollarının kontrolünü ele geçirme iktisadi doktrinine dayalı ekonomik modelleri uygulayarak Avrasya ve Ortadoğu’da emperyalist bir egemenlik gücünü tüm unsurları ile dünyada kurmaya çalışan oligarşik bir hegemonya olarak tanımlamak belki daha doğru olacaktır.
Bu nedenledir ki batı medeniyeti denilen olgu ve onun başta İngiltere ve ABD deki temsilcileri Merhum Aliya İzzetbegoviç’in tabiriyle hiçbir zaman medeni olmamıştır ve olmazlar da .
Bunun en açık örneği emperyalist batının uşaklarınca bu günlerde arkasından taziye mesajları yayınlanan İngiltere kraliçesinin Kenya’da masum çocukları adeta tavuk yerine koyarak yiyecek atmasıdır.
Küresel saldırgan sermayenin temsilcileri olan çok uluslu şirketlerin temel hedefi, siyonist emellerini artık gizleme ihtiyacı bile duymayan saldırgan sermayenin daha da güçlenerek küresel boyuta varan egemenliğini sağlamlaştırmaktan başka bir şey olmadığını fark eden ülkelerde amaç ekonomik piyasanın sert rekabet koşullarının hayata geçirilmesi olmaktadır.
Böylelikle temel değeri daha fazla kar elde etmek olan küresel sermaye karşısında tutunamayan milli ekonomik kuruluşlar ülkelerarası ekonomik uçurumun daha fazla açıldığı bir sistemin içine düşürülmüş olurlar.
Bugün insanlık tarihinin geldiği nokta, asırlar önce yapılan ve tamamı ekonomik sebeplerle yapılmış olan fetihler ve keşiflerin keşifler, teknolojik ilerlemeler ve 18. Yüzyıl sonunda gerçekleştirilen sanayi devriminin ardından ulaştığı küresel sömürgecilikten başka bir şey değildir.
Sanayi topluma ulaşmanın sonucunda uygulanan ekonomi programlarla insanların dünya tasavvurunu, varlık, bilgi, değer ve estetik anlayışını değiştiren küresel siyonist sermaye sahiplerinin belirleyici olduğu ülkelerde seküler bir hayat tarzından başka bir şey göremezsiniz.
Daha kısaca ifade etmek gerekirse “batı cephesinde hala değişen bir şey yok”
Doğuda daha doğrusu doğu toplumlarında ise değişen o kadar çok şey var ki saymaya bu yazının sınırları yetmez.
Bu gün tarih olarak 12 Eylül ihtilalinin yıldönümüdür ya.
Sadece 12 Eylül 1980 askeri darbesinden bu yana bu ülkede kimler eliyle nelerin nasıl değiştiğini veya değiştirildiğini düşünmeniz yeterli olur kanaatindeyiz.
FARKINDA MIYIZ?
Batı ülkeleri dışındaki insanlar tarafından ülkelerinde siyaseten tercih edilen politikacılar eliyle ve/veya dış baskılar sonucunda sürüklendikleri ekonomik programlar sonucunda dünyanın hakikat ve anlamının nasıl anlaşıldığı meselesinde oldukça büyük sapmalar meydana gelebilmektedir.