Peygamberimiz “cihat kıyamete kadar devam edecek” (1) ve “harp hiledir” buyurur. Buradaki hile; Harp esnasında her türlü kalleşliği yapabilirsiniz demek değildir. Düşmanını iyi tanıyacaksın, eksiklerini, aksaklarını, gücünü, zafiyetini… iyi bilecek ve ona göre kart vaziyeti alacaksın demektir. Düşmanını tanımayan onu yenemez.
Peygamberimiz bile casus kullanmış, düşmanları hakkında bilgi toplamış ve ona göre hareket etmiştir.
Güçlü devletlerin süper istihbaratı olur. FBI, CIA, KGB, Mossad, M16 gibi teşkilatlara sahip olan devletlere baktığımızda durum anlaşılır. Ta 1984 yılında Çekoslavakya’dan TBMM’ye alına avizelerin içine KGB dinleme cihazı yerleştirmiş ve yıllarca Meclisimizi dinlemişler, (2) şimdi neler yapıyorlar kim bilir? Sadece şunu yazalım: Bu güçlü devletlerin casus kuruluşları, bütün bilgisayarlara “Arka Kapı” tabir edilen bir çip ve metotla girip, içindeki bilgilere ulaşabildikleri yazılmaktadır. (3)
Tarihinin en az 300 senesini süper devlet olarak yaşayan Osmanlının torunlarının birazcık kendine geldiği, zevalin kemale ınkılap etmeye başladığı şu günlerde, canlanmaya, kanlanmaya, ayağa kalkacağım diye yeltendiği şu dönemde MİT üzerinden kıyametlerin koparılmasına sebep, MİT’e şöyle bir çeki-düzen verilip, güçlü istihbarat kuruluşları seviyesine yükselmeye başlamasıdır. Güçlü casus kuruluşlarının özellikle Mossad’ın bunu kabullenemeyip, bir kaşık suda kıyamet koparmasının sebebi budur. Minnacık bir İsrail bu sahada forvet oyuncu pozisyonu çizerken, Tarihin derinliklerine kök salan bir Osmanlının torunlarına bu fırsatı bir daha tanıma taraftarı olmuyorlar ve ne “Âl-i Cengiz” oyunları ile, “Bizans Hileleri” ile bu derlenip toparlanmayı ınkıtaya uğratmaya çalışıyorlar ama inşallah başaramayacaklar.
Çünkü bizim bu hususta tarihimiz, temelimiz, tecrübemiz, alt yapımız… bugün de buna cesaretimiz var. Osmanlı; Avrupa saraylarında olup bitenleri, dönen entrikaları, aşk skandallarını, hangi çocuğun kimden peydahlandığına varıncaya kadar mahrem bilgileri, kendi kral ve imparatorlarından daha önce haber alacak şekilde çalışan bir casus teşkilatı kullanıyordu. (4)
Deli İbrahim diye çocuklarımıza lanse ettiğimiz Sultan bile bugünkü Türkiye’nin 20 katından fazla bir Devlet-i Aliyye’yi idare ediyor ve Vatikan’daki Papa’nın günde kaç defa def-i hacete çıktığını takip edebilecek kadar sağlam kulaklara (casuslara-mortoloslara) sahip olduğuna dair günümüzde yeni yeni bulunan belgeler, Batılıları bile hayrete düşürmektedir. (5)
1670’li yıllarda bile yani IV. Mehmed devrinde bile, Osmanlı topraklarının en uç noktasındaki Komaniçe Kalesi fethedilmek istenince, casuslar vasıtasıyla kalenin bal mumundan bir maketi yapılıp sultana getirilmiş ve onun üzerinde fetih planları yapılmış, yani Osmanlı o dönemde bile bu derece teknik çalışıyormuş. (6)
Bu sahada en fazla papazlar kullanılmış, yeni bulunan belgeler ışığında Kanuninin, Protestanlığın kurucusu Martin Luther’i, birçok bölgenin idarecilerini bile mortolos olarak kullandığı ortaya çıkmıştır. (7)
Osmanlı, casuslarından aldığı bu kritik bilgileri gerektiğinde icraata dökecek, düşman topraklarının derinliklerinde bile operasyon yapacak, nokta hedefleri vuracak akıncı birliklerine yani bugünkü adıyla özel timlere sahiptir.
Sultan Abdülhamid; Ecdadının bu önemli teşkilatını ihya etmiş, Çin’e, Küba’ya, Singapur’a, ABD’ye Teşkilât-ı Mahsusa elemanları göndermiş, (8) sonradan Yunan Başbakanı olan Venizelos’u bile Osmanlı lehine casus olarak kullanmış, (9) 33 sene devletin çöküşünü ertelemiş ama faturasını tahtını kaybetmekle ödemiştir.
Dolayısıyla bu saha mayınlı bölgedir. Buraya girmeye kalkanlar çok ağır bir bedel ödemek durumunda kalıyorlar. Hükümetin buna niyetlenmesi bile nelere mal oluyor görüyoruz. Hâlbuki MİT’in birazcık desteklenmesi, cesaretlendirilmesi bile sulh ve sükûna ne denli faydalı oluyor görüyoruz. Son zamanlarda devlet içindeki kazuratların ortaya çıkması, çetelerin deşifre olması, devlet gücünü istismar edip kendini hâşâ Tanrı zannedenleri ne kadar aciz olduklarının görülmesi, şehit haberlerinin asgariye inmesi, anaların gözyaşlarının dinmesi… hep bunun alamet-i fârikasıdır. Ama tetbirli olalım, dua edelim de faturasını ağır ödemeyelim.
--------------------
1- Mecmeu’z-Zevâid, 1/106.
2- Milliyet Gazetesi, 13.04.1984.
3- Aydoğan Vatandaş ve Mustafa Aydın, “Kod Adı Kılıç Balığı” Karakutu Yay. İst. 2002, s. 185-189- 193-194-
4- Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Tarihi”, Ötüken Yayınevi, İst. 1971, c. 9, s. 7; c. 13, s. 36.
5- Ahmet Sarbay, “Deliler ve Casuslar”, Tarih ve Medeniyet Dergisi, Ekim Kasım 2002 sayı 33, s. 56.
6- Mustafa Armağan, “Büyük Osmanlı Projesi”, Timaş Yay. İst. 2008, s.285.
7- İsmet Bozdağ, “Osmanlı İmparatorluk mu, Cihan Devleti mi?”, Tarih ve Medeniyet Dergisi Ocak 1997, sayı 34, s. 32; Mustafa Armağan, “Kır Zincirlerini Osmanlı”, Da Yay. 2004, İst. s. 151.
8- Mustafa Armağan, “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı-1”, Timaş Yay. İst. 2009, s.19.
9- Samiha Ayverdi, “Bir Dünyadan Bir Dünyaya”, Kubbealtı Yay. İst. 2005, s. 148.
Peygamberimiz bile casus kullanmış, düşmanları hakkında bilgi toplamış ve ona göre hareket etmiştir.
Güçlü devletlerin süper istihbaratı olur. FBI, CIA, KGB, Mossad, M16 gibi teşkilatlara sahip olan devletlere baktığımızda durum anlaşılır. Ta 1984 yılında Çekoslavakya’dan TBMM’ye alına avizelerin içine KGB dinleme cihazı yerleştirmiş ve yıllarca Meclisimizi dinlemişler, (2) şimdi neler yapıyorlar kim bilir? Sadece şunu yazalım: Bu güçlü devletlerin casus kuruluşları, bütün bilgisayarlara “Arka Kapı” tabir edilen bir çip ve metotla girip, içindeki bilgilere ulaşabildikleri yazılmaktadır. (3)
Tarihinin en az 300 senesini süper devlet olarak yaşayan Osmanlının torunlarının birazcık kendine geldiği, zevalin kemale ınkılap etmeye başladığı şu günlerde, canlanmaya, kanlanmaya, ayağa kalkacağım diye yeltendiği şu dönemde MİT üzerinden kıyametlerin koparılmasına sebep, MİT’e şöyle bir çeki-düzen verilip, güçlü istihbarat kuruluşları seviyesine yükselmeye başlamasıdır. Güçlü casus kuruluşlarının özellikle Mossad’ın bunu kabullenemeyip, bir kaşık suda kıyamet koparmasının sebebi budur. Minnacık bir İsrail bu sahada forvet oyuncu pozisyonu çizerken, Tarihin derinliklerine kök salan bir Osmanlının torunlarına bu fırsatı bir daha tanıma taraftarı olmuyorlar ve ne “Âl-i Cengiz” oyunları ile, “Bizans Hileleri” ile bu derlenip toparlanmayı ınkıtaya uğratmaya çalışıyorlar ama inşallah başaramayacaklar.
Çünkü bizim bu hususta tarihimiz, temelimiz, tecrübemiz, alt yapımız… bugün de buna cesaretimiz var. Osmanlı; Avrupa saraylarında olup bitenleri, dönen entrikaları, aşk skandallarını, hangi çocuğun kimden peydahlandığına varıncaya kadar mahrem bilgileri, kendi kral ve imparatorlarından daha önce haber alacak şekilde çalışan bir casus teşkilatı kullanıyordu. (4)
Deli İbrahim diye çocuklarımıza lanse ettiğimiz Sultan bile bugünkü Türkiye’nin 20 katından fazla bir Devlet-i Aliyye’yi idare ediyor ve Vatikan’daki Papa’nın günde kaç defa def-i hacete çıktığını takip edebilecek kadar sağlam kulaklara (casuslara-mortoloslara) sahip olduğuna dair günümüzde yeni yeni bulunan belgeler, Batılıları bile hayrete düşürmektedir. (5)
1670’li yıllarda bile yani IV. Mehmed devrinde bile, Osmanlı topraklarının en uç noktasındaki Komaniçe Kalesi fethedilmek istenince, casuslar vasıtasıyla kalenin bal mumundan bir maketi yapılıp sultana getirilmiş ve onun üzerinde fetih planları yapılmış, yani Osmanlı o dönemde bile bu derece teknik çalışıyormuş. (6)
Bu sahada en fazla papazlar kullanılmış, yeni bulunan belgeler ışığında Kanuninin, Protestanlığın kurucusu Martin Luther’i, birçok bölgenin idarecilerini bile mortolos olarak kullandığı ortaya çıkmıştır. (7)
Osmanlı, casuslarından aldığı bu kritik bilgileri gerektiğinde icraata dökecek, düşman topraklarının derinliklerinde bile operasyon yapacak, nokta hedefleri vuracak akıncı birliklerine yani bugünkü adıyla özel timlere sahiptir.
Sultan Abdülhamid; Ecdadının bu önemli teşkilatını ihya etmiş, Çin’e, Küba’ya, Singapur’a, ABD’ye Teşkilât-ı Mahsusa elemanları göndermiş, (8) sonradan Yunan Başbakanı olan Venizelos’u bile Osmanlı lehine casus olarak kullanmış, (9) 33 sene devletin çöküşünü ertelemiş ama faturasını tahtını kaybetmekle ödemiştir.
Dolayısıyla bu saha mayınlı bölgedir. Buraya girmeye kalkanlar çok ağır bir bedel ödemek durumunda kalıyorlar. Hükümetin buna niyetlenmesi bile nelere mal oluyor görüyoruz. Hâlbuki MİT’in birazcık desteklenmesi, cesaretlendirilmesi bile sulh ve sükûna ne denli faydalı oluyor görüyoruz. Son zamanlarda devlet içindeki kazuratların ortaya çıkması, çetelerin deşifre olması, devlet gücünü istismar edip kendini hâşâ Tanrı zannedenleri ne kadar aciz olduklarının görülmesi, şehit haberlerinin asgariye inmesi, anaların gözyaşlarının dinmesi… hep bunun alamet-i fârikasıdır. Ama tetbirli olalım, dua edelim de faturasını ağır ödemeyelim.
--------------------
1- Mecmeu’z-Zevâid, 1/106.
2- Milliyet Gazetesi, 13.04.1984.
3- Aydoğan Vatandaş ve Mustafa Aydın, “Kod Adı Kılıç Balığı” Karakutu Yay. İst. 2002, s. 185-189- 193-194-
4- Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Tarihi”, Ötüken Yayınevi, İst. 1971, c. 9, s. 7; c. 13, s. 36.
5- Ahmet Sarbay, “Deliler ve Casuslar”, Tarih ve Medeniyet Dergisi, Ekim Kasım 2002 sayı 33, s. 56.
6- Mustafa Armağan, “Büyük Osmanlı Projesi”, Timaş Yay. İst. 2008, s.285.
7- İsmet Bozdağ, “Osmanlı İmparatorluk mu, Cihan Devleti mi?”, Tarih ve Medeniyet Dergisi Ocak 1997, sayı 34, s. 32; Mustafa Armağan, “Kır Zincirlerini Osmanlı”, Da Yay. 2004, İst. s. 151.
8- Mustafa Armağan, “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı-1”, Timaş Yay. İst. 2009, s.19.
9- Samiha Ayverdi, “Bir Dünyadan Bir Dünyaya”, Kubbealtı Yay. İst. 2005, s. 148.