Sevgili çocuklar,
Eviniz misafir gelir mi?
Size hediye getiren misafiri mi daha çok seversiniz yoksa hediye getirmeyeni mi?
Misafir size sık sık mı gelir yoksa, seyrek mi?
Misafire hizmet eder, onun istediklerini yerine getirir misiniz?
Misafire yemek hazırlar, onun yemekleri yemesini istesiniz. Yoksa içinizden; “bizim yiyeceklerimizi yiyip bitirecekler” mi dersiniz?
Onların bir an önce gitmesini mi istersiniz?
Sevgili çocuklar,
Bizim inançlarımızda misafirin yeri çok önemlidir. Peygamberimiz; “Allah’tan korkan, misafirine ikram etsin” buyurmuştur.
Bir başka sözlerinde ise “Allah bir kulunu severse ona misafir hediye eder. Misafir kendi rızkını yer. O evden ayrılırken, ev sahibi Allah tarafından affedilmiştir” buyurur.
Genellikle misafirler bir yere konuk olacaklarında o ev halkı için hediyeler getirirler. O hediyeler dağıtıldığında en çok sevinenler her halde çocuklardır değil mi?
Mevlana hazretlerinin Mesnevi isimli kitabında misafirle ilgili şöyle bir hikâye vardır.
SIKINTILI EV SAHİBİ
Bir adamın evine, beklenmedik bir misafir geldi.
Ev sahibi misafiri güler yüzle karşıladı. Sofra kurup onu ağırladı.
O akşam, mahallede komşularının sünnet düğünü vardı. Evin hanımı sünnet düğününe gidecekti. Hanım evden çıkmadan kocası hanımına;
''Konuğumuzun (misafirin) yatağını hazırla da öyle git'' dedi. Kadın,
''Pekâlâ, beyim'' diyerek yatakları hazırlayıp komşuya geçti.
Ev sahibi, misafir için kuru ve yaş çerezler hazırlamıştı. Gece boyunca konuğuyla bir yandan yiyip içtiler, bir yandan da sohbet ederek, başlarından geçenleri konuştular.
Misafirin uykusu geldiğinde gidip yatağına yattı.
Kadın düğünden döndüğünde kocasına;
''Kocacığım, dışarıda yağmur yağmaya başladı. Yağmur, çamur yüzünden galiba misafir başımıza kaldı'' dedi.
Misafir bu sözleri yattığı yataktan duydu ve sıçrayıp kalktı. Evin hanımına;
''Hanım sen merak etme. Ben yağmurdan, çamurdan korkmam. Yolcu yolunda gerek. Haydi, bana Allah'a ısmarladık. Allah size hayırlar ihsan etsin'' dedi ve evden ayrıldı.
Bir an şaşırıp kalan ev sahipleri, söyledikleri sözden pişman oldular.
''O sözler, şaka maksadıyla söylendi'' diyerek, diller döktülerse de fayda etmedi.
Misafir onları üzgün ve pişman bir halde bırakıp, geldiği yere doğru yola çıktı, gitti.
Ev sahipleri, misafir giderken arkasından baktıklarında, onun yürüdüğü yolların cennet gibi aydınlandığını gördüler. Misafirin yaydığı nur, ovanın üzerindeki karanlık geceyi sıyırıp atmış, her taraf pırıl pırıl olmuştu. Ev sahipleri;
“Eyvah. Biz ne yapmış da böyle uğurlu bir misafiri küstürmüşüz?” diye üzüldüler.
Ev sahibi yaşadığı bu kötü tecrübeden sonra, vicdan azabını hafifletmek için evini misafirhane haline getirdi. O beldeye gelen, giden her kesi evine misafir olarak aldı ve onlara hizmet etti.
Zaman zaman evin beyinin ve hanımının gönlüne o misafirin hayali gelir ve o sanki onlara;
''Ben Hızır'ın (a.s.-aleyhisselam) dostuydum. Size define (toprak altındaki kıymetli mallar) getirmiştim. Fakat sizin nasibiniz yokmuş'' der gibi gelirdi.
Böylece ev sahipleri hem bu dünya nimetlerini ve hem de ahiret nimetlerini kaçırmış oldular.
Eviniz misafir gelir mi?
Size hediye getiren misafiri mi daha çok seversiniz yoksa hediye getirmeyeni mi?
Misafir size sık sık mı gelir yoksa, seyrek mi?
Misafire hizmet eder, onun istediklerini yerine getirir misiniz?
Misafire yemek hazırlar, onun yemekleri yemesini istesiniz. Yoksa içinizden; “bizim yiyeceklerimizi yiyip bitirecekler” mi dersiniz?
Onların bir an önce gitmesini mi istersiniz?
Sevgili çocuklar,
Bizim inançlarımızda misafirin yeri çok önemlidir. Peygamberimiz; “Allah’tan korkan, misafirine ikram etsin” buyurmuştur.
Bir başka sözlerinde ise “Allah bir kulunu severse ona misafir hediye eder. Misafir kendi rızkını yer. O evden ayrılırken, ev sahibi Allah tarafından affedilmiştir” buyurur.
Genellikle misafirler bir yere konuk olacaklarında o ev halkı için hediyeler getirirler. O hediyeler dağıtıldığında en çok sevinenler her halde çocuklardır değil mi?
Mevlana hazretlerinin Mesnevi isimli kitabında misafirle ilgili şöyle bir hikâye vardır.
SIKINTILI EV SAHİBİ
Bir adamın evine, beklenmedik bir misafir geldi.
Ev sahibi misafiri güler yüzle karşıladı. Sofra kurup onu ağırladı.
O akşam, mahallede komşularının sünnet düğünü vardı. Evin hanımı sünnet düğününe gidecekti. Hanım evden çıkmadan kocası hanımına;
''Konuğumuzun (misafirin) yatağını hazırla da öyle git'' dedi. Kadın,
''Pekâlâ, beyim'' diyerek yatakları hazırlayıp komşuya geçti.
Ev sahibi, misafir için kuru ve yaş çerezler hazırlamıştı. Gece boyunca konuğuyla bir yandan yiyip içtiler, bir yandan da sohbet ederek, başlarından geçenleri konuştular.
Misafirin uykusu geldiğinde gidip yatağına yattı.
Kadın düğünden döndüğünde kocasına;
''Kocacığım, dışarıda yağmur yağmaya başladı. Yağmur, çamur yüzünden galiba misafir başımıza kaldı'' dedi.
Misafir bu sözleri yattığı yataktan duydu ve sıçrayıp kalktı. Evin hanımına;
''Hanım sen merak etme. Ben yağmurdan, çamurdan korkmam. Yolcu yolunda gerek. Haydi, bana Allah'a ısmarladık. Allah size hayırlar ihsan etsin'' dedi ve evden ayrıldı.
Bir an şaşırıp kalan ev sahipleri, söyledikleri sözden pişman oldular.
''O sözler, şaka maksadıyla söylendi'' diyerek, diller döktülerse de fayda etmedi.
Misafir onları üzgün ve pişman bir halde bırakıp, geldiği yere doğru yola çıktı, gitti.
Ev sahipleri, misafir giderken arkasından baktıklarında, onun yürüdüğü yolların cennet gibi aydınlandığını gördüler. Misafirin yaydığı nur, ovanın üzerindeki karanlık geceyi sıyırıp atmış, her taraf pırıl pırıl olmuştu. Ev sahipleri;
“Eyvah. Biz ne yapmış da böyle uğurlu bir misafiri küstürmüşüz?” diye üzüldüler.
Ev sahibi yaşadığı bu kötü tecrübeden sonra, vicdan azabını hafifletmek için evini misafirhane haline getirdi. O beldeye gelen, giden her kesi evine misafir olarak aldı ve onlara hizmet etti.
Zaman zaman evin beyinin ve hanımının gönlüne o misafirin hayali gelir ve o sanki onlara;
''Ben Hızır'ın (a.s.-aleyhisselam) dostuydum. Size define (toprak altındaki kıymetli mallar) getirmiştim. Fakat sizin nasibiniz yokmuş'' der gibi gelirdi.
Böylece ev sahipleri hem bu dünya nimetlerini ve hem de ahiret nimetlerini kaçırmış oldular.