14.08.2009 tarihli Asabe isimli yazımı Bilge Barbar Dumur, şu şekilde değerlendirmiştir: “Hocam ayıp olmuyor mu, Türkçe yazmışsınız(!). Niye asabiyet yapıyorsunuz? Niye Türkçe (latince mi deseydim) yazıp okuyorsunuz. Hem Mehmet Akif de asabiyet yapmamış mı Türkçe yazarak, Arnavutça yazsaydı ya? Necip Fazıl, Bediüzzaman hep asabiyet yapmışlar eserlerini Türkçe yazmakla. Akif Arnavutça, Bediüzzaman Kürtçe yazsaydı o zaman asabiyet olmazdı yani değil mi? "Kavmiyyet ne sarılsaydın ya Milliyetine" derken Akif Türk Milletinin dini milliyeti olan tek millet olduğunu biliyor ve bizi o milliyete çağırıyordu. Kavmiyetçilerin doldurduğu kafalarla ancak bu kadar düşünebiliriz. İş işten geçince bile anlayamayacaksınız.”
Bu şekilde serzenişe gerek yok. Her şeyden önce fikirlere açık olalım. Makaleler, eserler genellikle gelişmiş dillerde yazılır. Dün ilim dili Arapça, Osmanlıca ve Farisi idi. Ecdadımız genellikle bu dillerde eser vermiştir. Şimdi ise, Batı medeniyeti hâkim olduğu için, İngilizce bilim dili olarak öne geçmiştir. Arapça ikinci sıradadır. Ulusalcı birçok bilim adamı, “Türkçe bilim dili değildir.” demektedir.
Unutmayalım ki, ulusalcıların kavmiyeti, milliyeti, milleti, nevi beşerdir. Türk milleti kavramını kendilerini kamufle etmek için kalkan olarak kullanmaktadırlar. Bu kavram üzerinden siyaset yaparak ikbal peşindedirler.
Tevfik Fikret şöyle diyor:
Toprak vatanım, nev-i beşer milletim
İnsan insan olur ancak, buna izanla inandım
Şeytan da biziz, cin de, ne şeytan ne melek var;
Dünya dönecek cennete insanla, inandım...
Herhangi bir dille yazıp okumakla asabiyet yapılmaz. Türkçe okuyup yazmakla asabiyet yapılmış olur, Arnavutça veya Kürtçe okuyup yazmakla olmaz, diye bir anlayış olamaz. Böyle düşünmek alınganlıktan başka bir şey değildir.
Diller ve renkler Allah’ın ayetlerinden bir ayettir. (Rum 22) Bir kavmi asimile etmekle yani dilini ve rengini değiştirmeye kalkmakla veya falan kavmi yok farz etmekle Allah’ın bu ayetini silmeye kalkışmak anlamına gelir. Biz bunu anlatmaya çalışıyoruz. Bu da mümkün değildir. Bunu ne Batı başarabilmiştir ve ne de “nev-i beşer milletim” diyen Türk ulusçusu geçinen Ergenekon başarabilmiştir. Durum ortadadır.
Biz söz konusu yazımızda şöyle demiştik: Batı’da Türk kavramı, Tanzimat’a kadar İslam ile eş anlamlı olarak kullanıldığı için Türk Milleti denilince, İslam milleti anlaşılmaktaydı. Tanzimat’tan sonra Türk kavramı, kavim olarak kullanılmaya başlanmıştır; günümüzde de bu anlamda kullanılmaktadır. Dolayısıyla Türk kavramı dinin yerini almıştır. Sıkıntı buradadır.
Mehmet Akif, İslam dinini bir kenara bırakıp kavmiyet üzerinde siyaset yapmanın Türk milletini / İslam milletini ayrıştırdığını dile getirmiştir.
“Arnavutluk” ne demek? Var mı şeriatta yeri?
Küfr olur başka değil kavmini sürmek ileri”
“Arap’ın Türk’e; Laz’ın Çerkez’e yahut Kür’de
Acem’in Çinliye üstünlüğü mü varmış? Nerde!
Müslümanlık da “anasır” mı olurmuş ne gezer
Fikr-i kavmiyeti tel’in ediyor peygamber”
Şimdi kim ayrılıkçı? Türk kavramını dinin yerine koyan zihniyet mi? Din ortak paydamız diyen zihniyet mi?