Hatıralar canlanıyor… (3)
Peygamberimizin ve Dört Halife’nin bizzat uğraştıkları siyasetten, kendilerini ve yakınlarındaki gençleri uzak tutmaya çalışan bazı cemaat ve guruplar, bizim milli gençliği siyasi bilgilerle ve tecrübelerle donattığımızı görünce; “Siz gençliği siyasetin içine sokuyorsunuz” diyorlar. Biz de onlara;
“Elbette… Bundan daha tabii ne olabilir ki... Siyasetle yani ülke idaresi ile milli ve manevi değerlerimize bağlı insanlar ilgilenmeyecekler de bu değerlerden uzak insanlar mı ilgilenecekler? Yıllardır bunlar ilgilendi de, ülkemizin ve milletimizin hali ne oldu? Görmüyor musunuz?” diyoruz.
Hemen burada bir açıklama yapmak mecburiyetini duyuyorum. Evet… Ülkemizin idaresi ile Milli ve manevi değerlerimize bağlı insanlar ilgilenmelidir ama koltuk ve iktidar uğruna kendi öz değerlerinden taviz verebilen insanlar değil… Çünkü çıkarcı insanların iktidar uğrunda vermeyecekleri taviz, yabancılara satmayacakları değerler yoktur.”
İLK SİYASİ KURULUŞ MNP
Hocamızın bağımsız milletvekili hareketi 1969’da başladı. O günden sonra da “Milli Gençlik” yetiştirilmeye başlandı.
Milli gençliğin yetiştirilmesi ile 1970’de görevlendirilen, MNP Gençlik Kolları Genel Başkanlık Divanı üyeleri şunlardır (1970). Sağdan sola; (oturanlar) Beşir Atalay (Profesör, E. İç İşleri Bankanı), Nevzat Laleli (Makine Mühendisi, Milli gençliğin Şeref Başkanı, Genel Başkan), Mehmet Elkatmış (Av. E. Nevşehir Milletvekili), Ömer Köse (Avukat), Celal Çakmak. (ayaktakiler) Ömer Akdoğan, Bülent Arınç ve bir İlahiyatçı arkadaşımız.
İKİNCİ PARTİ MİLLİ SELAMET
Milli Nizam Partisi’nin kapatılışının takiben 1,5 yıl kadar sonra 11 Ekim 1972 tarihinde Milli Görüş’ün ikinci partisi MSP (Milli Selamet Partisi) Süleyman Arif Emre’nin Genel Başkanlığı’nda kuruldu ve milli görüşü tekrar milletimize aktarmaya başladı.
Bu aciz kardeşiniz henüz mühendislik öğrencisi olmama rağmen bu partinin önce Yenimahalle İlçe Başkanlığı’na getirildim. 1973 seçimleri benim ilçe başkanlığım döneminde yapıldı. O seçimlerde 48 milletvekili çıkartarak mecliste üçüncü ve partinin de işareti olan “anahtar parti” olduk.
Ne AP ve nede CHP kendi başlarına veya ikisi bir araya gelerek hükümet kuramıyorlardı. Mutlaka MSP’yi yanlarına almaları gerekiyordu. Bu kurulacak hükümetin güvenoyu alabilmesi için şarttı.
Siyasi çalışmalar ve hükümet kurma çalışmaları bir taraftan devam ederken diğer taraftan da gençlik çalışmaları devam etmekteydi.
Benim her zaman tekrar ettiğim bir söz vardır. “Gençlik çalışmalarında devamlılık esastır. Bu çalışmalara ara verdiğiniz zaman, o arada yetişen gençlere artık bir daha ulaşamazsınız. Zira onlar sizin hakka bağlı mesajlarınızı almadıkları için yanlış kulvarda at koşturacak ve sizin karşınızda yer alacaklardır”
73 seçimlerinden sonra, Milli gençliğin yetiştirilmesine ait çalışmaların hızlandırılmasını isteyen parti üst yöneticileri, beni bu kere MSP Gençlik Kolları Genel Başkanlığı’na getirdiler.
İkinci dönem gençlik çalışmalarımda bir ilçe yönetimi tecrübesine de sahip bir kardeşiniz olarak çalışmalarıma kaldığımız yerden devam etme imkânı buldum.
GENÇLİĞE GÜZEL İKİ ÖRNEK
Milli Gençliğin yetiştirilmesi konusunda çalışmalarımızı gece gündüz ara vermeden sürdürürken, bu gençliğe kendisiyle iftihar ettiğimiz bazı örnek şahısları göstermemiz ve gençlerimize; “İşte sizler de bunlar gibi olun…” dememiz gerekmekteydi.
Aslında böyle insanların sayısı, bizim tarihimizde sayılamayacak kadar çoktur. Ama bunlarda ikisi peygamberimizin de methine eriştikleri için çok daha fazla öne çıkmışlardır.
Gençliğimiz için en önemli örnek, Peygamberimizin methine mazhar olan, bize en yakın bir zamanda yaşamış, “gemilerin karadan yürütülmesi gibi” harika olayların yaşanmasını sağlamış, bir çağ kapayıp yeni bir çağ açmış, bir büyük zat… 21 yaşında ki Sultan Fatih Han Hazretleridir.
Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v) Hendek Harbi öncesi açılan hendek içinde kırılamayan bir taşa vurduğu darbeyle taştan üç kıvılcım çıkar ve taş kırılır. Buyurur ki Peygamberimiz; “Ben bu üç kıvılcımda, Bizans’ın, Acem’in ve Yemen’in feth edildiklerini görüyorum”
Diğer bir Hadis-i Şeriflerinde ise Peygamberimiz (s.a.v); “İstanbul, mutlaka feth edilecektir. Onu feth eden kumandan ne güzel kumandan, onu feth eden asker ne güzel askerdir” buyurmuştur.
İşte bu Peygamber müjdesi (muştusu) Sultan Fatih’e ve onun askerlerine ait olmuştur.
Cihat şuuruyla İstanbul’u almak için planlar yapan, bu planı uygulamak için emirler veren ve bu emirleri takip ederek onların yapılıp yapılmadıklarını kontrol eden Sultan Muhammed (Mehmet) Han, gece sabahlara kadar uyku uyuyamaz hep çalışırdı.
Bir gece gözü şehirde sabahlara kadar lambası yanan bir pencereye takıldı. Acaba, sabahlara kadar ışığını yakan bu adam kimdi? Ne için ışık devamlı yanıyordu?
Bir gün olayı, Vezir-i Azam’a (Başbakan) açtı ve adamın kimliğinin tespit edilmesini istedi. Vezir-i Azam, yaptırdığı inceleme sonuncunda sabahlara kadar ışığı yanık kalan bu adamı tespit etti ve Padişah’a bildirdi.
“Padişah’ım. Burada bir molla (öğrenci) kalmaktaymış ve sabahlara kadar ders çalıştığı için lambası yanık kalıyormuş” diye bilgi arz etti.
Sultan Mehmet Han; “Gidin ona söyleyin. Onun da benim gibi İstanbul’u almak gibi bir derdi mi var? Gündüz çalışsın gece istirahat etsin” dedi.