Milli görüşle yoğrulmak yazı serisi
Bir taraftan Kur’an Kursları Federasyonu Genel Başkanlığı yaparken bir taraftan da MSP’nin Denizli İl Müfettişliği’ni yapıyordum. 1980 ihtilaline kadar kesintisiz 5 yıl boyunca ve her ay Denizli’ye giderek teşkilat çalışmalarına katılıyordum.
Burada Hocama bir kere daha minnettarlığımı sunmak istiyorum. Çünkü Kur’an Kursları Federasyonu Genel Başkanlığı halkımızın büyük ilgisine mazhar oluyor, ben de büyük ilgi görüyordum. Ama bir insan olduğum için, bu ilgi nefsime hoş geliyor, kendimi diğer insanlardan daha üstün görmeye başladığımı fark ediyordum. Parti müfettişliği ise tabiri caizse “tırnaklarımızla kayalardan parça koparmak” şeklinde oluyordu. Siyasi sahada ki insan kazanma çalışmaları nefsimi törpülüyor, sanki bana haddimi bildiriyordu. Bunu ta o gün hissetmiş, Hocamın beni nefsimin şerrinden korumak için verdiği Denizli Müfettişliği görevimi hakkıyla yerine getirmeye çalışıyordum.
1980 ihtilalinde MSP kapatılmış ama bir müddet sonra Milli Görüş’ün partisi olarak RP Refah Partisi kurulmuştu. Bu sefer benim parti müfettişliği görevim artırıldı. Afyon, Uşak ve Denizli illeri müfettişi olarak görev yapmaya başlamıştım.
1983 seçimleri geldi. Ama Denizliler beni salmadılar ve liste başı Denizli milletvekili adayı olarak seçimlere girdim. Ama 1946’dan buyana oynanan oyun bu seçimde de oynandı ve iki parti DYP ve CHP birbirleri ile kavgalı ortamda seçim kampanyası yürüttüler. CHP’den korkanlar DYP’ye, DYP’den korkanlar ise CHP’ye oy verdiler. Kendisinden korkulmaya layık tek varlık olan Allah ise, Müslüman halkın gündemine bir türlü girmiyordu.
MGV’DE PROFESYONEL ÇALIŞMA
1983 seçimlerinden bir ay kadar sonraydı. Hocam, Aşağıayrancı’da ki evine beni çağırdı. Benim geldiğim, kendisine haber verilince, beni içeriye aldı. İçeride eski Bakanlarımızdan Cevat Ayhan’la birlikte çalışmaktaydılar. Hocam bana;
“Bu seçimlerde, bizimle birlikte çalışmaya söz veren bazı vakıf ve dernekler bu sözlerinde durmadılar. Şimdi kendi gençliğimizi kendimiz yetiştirmemiz lazım. Bu görevi sen yapacaksın” dedi. Cevat Ayhan ise, “Hocam. Nevzat Bey’in bir şirketi var. Eğer şirketin işleri takip edilmezse batar” dedi. Hocam o esnada öyle bir gürledi ki; “Batarsa batsın kardeşim. Yıllardır, inancımızın güneşi batmış. Onun yeniden milletimizi ve daha sonra bütün insanlığı ısıtması lazım. Bütün gücümüzle bu yolda çalışmak, bizim imanımızdan aldığımız bir görevdir” dedi.
Bu emir, MGV’nin yeniden mahmuzlanması ve şaha kaldırılarak bütün hızıyla milli gençliğimizi yetirmesi için verilen bir işaret fişeğiydi. Bu klasik vakıf anlayışından, bir cihat kuruluşuna geçmekti.
Vakıf senedimiz, istediğimiz yerde, dilediğimiz kadar şube açmamıza izin veriyordu. Bir yıl içinde 80 ilden 60’ında ve 100 – 150 ilçede şubeler açarak çalışmalarımıza başlamıştık. Hocam, gençliğin yetişmesiyle bizzat ilgileniyor, beni kendisine muhatap alarak yakın takiple işleri götürüyordu.
Her ay bütün şube başkanlarımızla genel merkez şurası yapıyor, her hafta şubelerimizde yönetim kurulu toplantılarının yapılması istiyorduk. Bu arada eğitim çalışmalarımız da hızla sürüyor, teşkilat mensubu gençler gurup gurup Ankara’ya gelerek 3 – 4 gün eğitime tabi tutuluyorlar, akünün şarj edilmesi gibi gençlerimizde davasının şarjıyla şarj olarak il ve ilçelerine dönüyorlardı.
MGV gençliği, üniversite gençliği, liseli gençlik, sporcu gençlik, çalışan gençlik, Kur’an kursu gençliği olmak üzere çalışma guruplarına ayrılmış, ayrıca bu gençler arasında erkek ve kızlar olarak da çalışmalar yapılıyordu.
İstanbul’un fethinin 29 Mayıs günleri stadyumlar tutularak ve bütün ülke gençliği bir arada toplanarak “Biz, biz, biz… Fatihlerin nesliyiz” diye tempo tutuyorduk.
Bir konferansımızda Hocamız; “MGV’den yetişmek, dört fakülte bitirmekten üstündür” veya “Milli Gençlik Vakfı dünyanın en büyük gençlik kuruluşudur” diyordu. Bir başka konuşmasında, “Bir milletin gücü, topu, tankı ve tüfeği ile değil, imanlı gençliği ile ölçülür” diyordu. Yine bir başka konuşmasında; “Gençliğimiz, bu davanın motorudur” diyor, bir başka konuşmasında; “Heyecan, heyecan, heyecan…” diyerek, inancı için çalışan gençliğin, heyecanını körüklüyordu.
Bu arada Vakfın Genel Başkanı olarak ben de bazı sloganlar üreterek, “Genç, inancı ve ideali için fedakârlık yapandır” veya “Gencin süsü, iyi ahlaktır” diyerek gençlerimize hitap ediyordum. Her toplantının sonun da Hocamızın dinleyenlerinden söz alması gibi ben de gençlerle “Kör dünyanın göbeğine/Hak yol İslam yazacağız” marşını söylüyor ve “Tuğlaları birbirine bağlayan harç, gençleri birbirlerine bağlayan marştır” diyordum.