15 Temmuz darbe kalkışmasından sonra milletin sokaklara dökülmesinin taşıdığı mana özellikle siyasetçiler tarafından iyi değerlendirilmelidir.
Elbette darbeye karşı çıkan ve günlerdir meydanları dolduran milletin evlatlarının içerisine karışabilecekler de iyi değerlendirilmelidir.
Bu değerlendirmeler yapılırken rahmetli Cemil Meriç’in “Bu memlekette sağcı-solcu, İlerici-gerici yoktur. Bu memlekette namuslu ve namussuzlar vardır.” sözü yeniden hatırlanmalıdır.
Darbe girişiminden bu yana geçen 5 gün göstermiştir ki meydanlarda toplanan kalabalıkların kahir ekseriyeti darbe karşıtı olarak orada bulunuyorlar olsa da, bir kısım insan görünüşte aynı gaye için toplanmış gibi gözükseler de farklı sebeplerle orada bulunmaktadırlar.
Bunların en başta geleni darbe kalkışmasının ilk gecesinde meydanlara çıkamayan korkaklardır.
Darbenin engellendiğinin belli olmasından sonra sokağa çıkabilen bu korkaklar, şimdilerde en ön saflarda olma gayreti içindedirler.
Ön safta olma gayreti içinde olanlara baktığınızda bunların gelecekte elde edecekleri siyasi makam ve mevki gayreti için burada olduklarını göreceksiniz.
Mesela milletvekili adayları ile ileride aday olma düşüncesinde olanlar bunlardır.
Daha düne kadar FETÖ örgütü ile yakın ilişki kuran ve onların her isteklerini özellikle de kanunsuz taleplerini tereddütsüz yerine getirmede sakınca görmeyen yerel yöneticilerdir.
Adı demokrasi nöbetine çıkan darbe karşıtı meydan toplantılarında öne çıkmaya çalışan başka bir güruh ise, olayları fırsat olarak görüp memleketi bir açık cezaevine çevirmek isteyen hainlerdir.
Gerek bu günlerde gerekse geçmişte yaşadıkları anlaşmazlıkları bu güne çevirip darbe karşıtlığını fırsat bilerek çoğunlukla ahirete kalmış hesaplarını dünyada görmek isteyen hainlerin darbecilerden bir farkı olmayacaktır.
Sade vatandaş olarak geçmişte bilerek ya da bilmeyerek FETÖ diye tabir edilen yapının yurt dışına kaçan veya kaçmayan mensuplarının işyerlerinden yapılan alışverişleri veya okullarına gönderilmiş olan çocukları bile gündeme getirecek olanlara da fırsat verilmemelidir.
Gerçekten temiz düşüncelerle meydanda olanları sayacak olursak bunlar Başörtülü teyzeler, cübbeli sarıklı dedeler, mahallelerimizden sokaklarımızdan bildiğimiz abiler, ablalar, genç kızlar, delikanlılar; bakkal, manav, kasap, dar gelirli işçilerdi.
Yani kısaca yıllardır gerici, yobaz, bidon kafalı diyerek makarna-kömür edebiyatıyla aşağılanan mütedeyyin insanlardı sokaklardaki insanlar.
Arada bir kendi partilerinin el işaretlerini yapanlar bulunsa da meydanlardaki kahir çoğunluk orta tabaka insanlardı.
Hazır bu insanlar darbe heveslileri karşısında tek yürek olmuşken ve kimsenin yüzünde maskeler, elinde taşlar, sopalar, sapanlar, molotoflar yokken ve cam çerçeve indirilmeden, bankamatiklere, mağazalara saldırılmadan, kamu araçları başta olmak üzere araçları ters çevirip yakıp yıkmadan büyük bir inanç ve kararlılıkla darbeye ve darbecilere karşı “Allahu Ekber” nidalarıyla yürüyenlerin siyasilerden beklentileri de boşa çıkarılmamalıdır.
Bu aziz milletin geçmişi de bellidir, beklentisi de.
Bu günlerde milletin coşkusu diyerek evinden çıkanlara uyarı olması bakımından Ahmed İbn Hanbel ‘in(ra) Ebu Âmir(ra) vasıtasıyla Ebu Hüreyre'den(ra) naklettiği bir hadisi hatırlamakta fayda var.
Rasûlullah (sav) şöyle buyurur: Evinden çıkan herkes kapısından iki sancakla çıkar. Bir sancak meleğin elindedir, bir sancak da şeytanın elindedir. Allah'ın(cc) sevdiği bir şey için çıkacak olursa, melek onu sancağıyla izler ve evine dönünceye kadar devamlı meleğin sancağı altında bulunur. Allah'ı(cc) kızdıracak bir şekilde çıkarsa; şeytan onu sancağıyla izler. O, evine dönünceye kadar şeytanın sancağı altında bulunur.