Maalesef ülkemizde bazı insanlarca mezheplilik ile mezhepçilik aynı zannediliyor.
Bazıları ise mezheplilik ile mezhepçiliğin aynı olmadığını bildikleri halde art niyetliliklerinden ötürü aynı şeymiş gibi düşünüyorlar, konuşuyorlar, yazıyorlar ve çiziyorlar.
Bilerek yapılan bu hatayı en çok üniversitelerdeki bazı akademisyenler yapıyorlar.
Bir de televizyonlarda millete din satmaya çalışan bezirgânlar yapıyor.
Son günlerde aynı hatayı maalesef cumhurbaşkanı da yaptı.
Daha dün denebilecek kadar yakın bir zamanda Başbakan iken seçim meydanlarında Sünni olduğunu övünerek söylerken şimdilerde aksi bir davranış göstererek “Bizim Sünnilik diye bir dinimiz yoktur. Bizim Şia diye bir dinimiz yoktur. Bizim tek dinimiz İslam’dır. Bunu böyle bilmemiz lazım. Ne yazık ki mezhebini din edinmiş olanlarla başımız dertte. Sıkıntı burada…” demiş oldu.
Cumhurbaşkanının İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyelerine karşı söylediği söz maalesef gerçeklerle uyuşmamaktadır.
Cumhurbaşkanının söylemiş olduğu ve gerçeklerle uyuşmayan bir diğer sözü de “Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de, Yemen’de görüyoruz. Acımasızca Müslüman Müslüman’ı öldürüyor. Bu sadece mezhebî farklılık nedeniyle.” İfadeleridir.
Bir defa bu ülkede ve diğer İslam ülkelerinde yaşayan Müslümanlardan Sünni olanlar bizim dinimiz Sünniliktir diye bir beyanda bulunmamışlardır.
Türkiye’de ve diğer Müslüman ülkelerdeki Sünni Müslümanların tek bir dini vardır oda İslam’dır.
Bu Müslümanlara din konusunda başka yakıştırılacak her sıfat hatadır, günahtır.
Art niyetli oldukları ortaya çıkmış olan bir takım televizyon hocaları ve akademisyenlerden sonra Cumhurbaşkanının genelde mezhepleri, özelde de Sünniliği dine alternatifmiş gibi göstererek dinin karşına koymuş olması yakışık almamıştır.
Eminim bu sözlerden sonra Cumhurbaşkanının sözleri bu anlamda değildir veya bu anlamda söylememiştir diye tevile kalkışanlar olacaktır.
Ama aslolan şu ana kadar red edilmeyen sözlerin toplumda oluşturduğu karşılıktır.
Mezhebin ne olduğu ve kimlerin mezhep mensubu olacakları Selefimiz olan İslam âlimleri tarafından etraflıca ortaya konulmuştur.
Yine mezheplerin bu günün meselesi olmadığı ve 1400 yıllık İslam tarihinde mesela Hristiyanlıktaki gibi bir mezhep savaşının olmadığı da tarihçiler tarafından ortaya konulmuş bir gerçektir.
Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de, Yemen’de Müslüman’ım diyenlerin Müslüman’ım diyenleri acımasızca öldürmesini sebebi asla mezhebî farklılık nedeniyle değildir.
Örnek vermek gerekirse Suriye, Irak ve Afganistan’da 1,5 milyon insan, ABD ve dostları tarafından değil de karşıt mezhep mensupları tarafından mı öldürüldü?
Gerçekte Müslümanları öldürenler Müslümanlar veya diğer deyişle mezhep mensupları değil, dünya haritasını diledikleri gibi dizayn etmeye çalışanlar ile onların içteki ortaklarıdır.
Babalarımızın, dedelerimizin inancıyla ilgili bir olumsuzluk gördükleri kişiler için söyledikleri ve bugün pek çok televizyon meddahı hoca müsveddesi ile akademisyen kılıklı oryantalistler için söylenen “mezhepsiz” ifadesinin, ben Müslümanım ve ben Sünni’yim diyen kişilere yakıştırılamayacağını söylüyoruz.
Çünkü Osmanlı’nın son büyük âlimlerinden olan Muhammed Zahid Kevseri (Rha) nin “Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür” sözü mezhepsizlik ile ilgili söylenebilecek her şeyi ihtiva eden bir ifadedir.
Son olarak deriz ki; Bu gün yaşanan mezhep/mezheplilik/mezhepçilik furyasında, İslam’ın orta yolunu temsil eden hak mezheplerin istisna edilmemesinin getirdiği zihinsel bölünmüşlük, Müslümanlar için mezhep bölünmüşlüğünden daha tehlikelidir.