“Kimde bir güzellik varsa bilsin ki ödünçtür.” Hz. Mevlana
"Bilginlerin Sultanı" unvanını almış olan bir babanın oğul olarak dünyaya gelen Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesinin Belh şehrinde doğmuştur. Anadolu Selçuklu Devleti'nin başkenti Konya da Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubad’ın Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etmesi ve 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile gelmesi ile Konya nın çehresi sanat ve bilim adamları ile zenginleşmiş ayrıca tefekkür ve tasavvuf alanında önemli gelişmeler olmuştur. Mevlevilik asırlar boyunca Anadolu, Balkanlar, Ortadoğu, Arabistan Yarımadası ve Afrika kıtasını kuzeyini içine alan geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Mevlevilik, bir eğitim ve öğretim ekolü olmuştur. Türk sanat ve fikir adamlarının korunması, Mevlevi dergâhlarında, hitabet, irşâd, dil, edebiyat, psikoloji, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp, resim, musiki, hat, tezhip, nakış, cilt, oymacılık, kakmacılık, saatçilik derslerinin verilmesi ile eğitim çok yönlü ve sanat eksenini koruyarak sürdürülmüştür. “Sanat her ne kadar somut bir görüntü ve ifade içerse de, onun bu sadece görünen tarafıdır. Sanat düşüncenin ürünüdür ve orada tefekkür vardır” diyen Mevlana Celaleddin Rumi, 66 yıllık ömründe insanı, yaratıcısına ulaşması yolunda güzeli, iyiyi ve hoşgörüye ulaşma yollarını sanatsal yollarla ifade etmiştir. Şiir, müzik ve güzelliğin felsefesi olarak bilinen estetiği kullanarak insanları zevki selime yönlendirmiştir.
“And olsun biz gökte burçlar yaptık ve onu bakanlar için süsledik”. (Hicr, 15/16) İslâm’ın güzellik ve estetiğe verdiği önem bu dinin kaynağı olan Kur’ân ve hadislerle ortaya konmuştur. “Muhakkak ki biz insanı en güzel şekilde yarattık”. (Tin, 95/4–5). Sanatın temelinde güzellik kavramı yer almaktadır ki insanoğlu güzelliğin peşine düşerek sanatı bulmuştur. Zira insan güzeli ve onun kişide uyandırdığı etkiyi sevmektedir. İnsanı düşünce dünyasına çeken Mevlana “Şükretmeyenden güzellik de kaybolur, hüner de, sanat da. Artık bir daha ondan bir eser bile görünmez” demekte ve sanat ile fikir dünyasının ayrılmaz birlikteliğine vurgu yapmıştır.
“Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim, bugün ise bilgeyim kendimi değiştirdim” düsturu ile ilerleyen Mevlana ve günümüze bıraktığı Mevlevilik felsefesi kişinin gelişmesi, okuması, eğitilmesi ve bunları yaparken sanatı aracı kullanmasını salık vermiştir.
“Her şey neye layıksa ona dönüşür” diyen Mevlana kalbi selim olmanın değerini vurgular ve akla giden yolun halis bir kalple olacağını açıkça dile getirir.
Anlamak ve bilmek düsturu ile ilerleyen Mevlana’nın çağın aydın sınıfı arasında yer alması ve ileri görüşlülüğüne kendi portresini yaptırmasını gösterebiliriz. Bu portrenin çizimi Sufî geleneğin kapsayıcı dünya görüşü ile sanat tasavvurunun yerel formlarla ve tarihsel kodlarla yeniden inşa edilmesi diyebiliriz ve bu noktada da Mevlânâ kırılma noktasındaki bir şahsiyettir.
“Testide ne varsa dışına o sızar” diyen Mevlana fikrin kişiye zuhur edeceğini bu zuhurdan ise sanat doğacağını düşündürtmektedir. Hz. Peygamberimiz “ Allah güzeldir, güzelliği sever” (Müslim, İman, 147. Hadis) sözü ile de dinimizin ve tefekkür insanlarımızın güzele, iyiye ve faydalı olana sevk etmesi toplumsal bir bilinç işaretidir. Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etmiştir. Mezar yeri olarak halen müze olarak kullanılan Selçuklu Sarayının gül bahçesi seçilmiştir. İdeolojileri ile çağımız da yaşayan bir değer olan Mevlana’nın fikir dünyamıza ektiği tohumlar sanat dünyamızda yaşamaktadır. Bazen bir ezgi ile, bazen de tasvir sanatları ile metoforik anlam da var olmaya devam edecektir.
Sen çiçek olup etrafına gülücükler saçmaya devam et, toprak olup seni başının üstünde taşıyan bulunur! Hz. Mevlana