Güncel olaylar yazı serisi
Bu yazıma Ziya paşanın meşhur bir beyti olan; “Ayinesi iştir kişinin, laf’a bakılmaz/Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.” deyişiyle başlamak istiyorum.
Ziya Paşa diyor ki bu ifadesinde; “Bir insanın yaptığı işe bakın siz, sakın onun konuştuklarına aldanmayın. Zira yaptığı işler onun eserleri olup, bu işler aynı zamanda o kişinin aklının derecesini (akıllı mı, aptal mı, dürüst mü, aldatıyor mu v.b) de gösterir…”
Ben inanıyorum ki Ziya Paşa’nın yukarıda verdiğim sözü bu gün ülkemizde bir ölçü olarak kullanılsa bu milleti kimse aldatamaz. Ama ne yazık ki bizler ölçülerimizi kaybettiğimizden beridir bizi, gelen aldatıyor, giden aldatıyor. Bu arada yıllarımız, malımız mülkümüz, ahlak ve namusumuz, çocuklarımız heba olup gidiyor. Bir müddet sonra bizi aldatanların foyası meydana çıkıyor ama tabii artık kaybettiklerimiz bir daha geri gelmiyor.
Benim mühendislik tahsili (öğrenimi) yapan bir oğlum var. Ankara’da bir Genel müdürlükte onun mesleki staj yapmasını sağladım. Staja başlama günü onu yanıma alarak o Genel Müdürlüğe götürdüm. Kayıt faslı tamamlanınca bir müddet sonra onu orada bırakarak ayrıldım, kendi işime gittim.
Akşam, oğlum eve gelince iş yeri ve stajı hakkında ilk intibalarını (algıladıklarını) sordum. Genç bir mühendis adayının bana verdiği cevabı cevabı aynen buraya aktarıyorum.
“Baba…” dedi oğlum; “Gittiğim yerde her kes bilgisayardan oyun oynuyor. Çalışanlar sadece çaycılardır.”
Lütfen düşünün… Kalkınmaya, çağdaş kalkınmış dünyanın seviyesine erişmeye, bu milletin yakasına sarılmış olan fakirlik, işsizlik ve yoksulluk çemberini kırmaya ve 500 milyar (katrilyon) liraya varan iç ve dış borcunu ödemeye mecbur olan bir ülkenin bir dairesinde çalışanların durumunun, genç bir mühendis adayı gözünden değerlendirmesi bu şekildeyse, varın siz diğer daireleri ve memurları düşünün.
MEMURLAR NASIL ÇALIŞTIRILIR
Ne yapalım efendim. Memurları çalıştıramadığımız ve gerekli kalkınma hızını yakalayamadığımız için biz de Devletin bütün ticari işletmelerini özelleştiriyoruz, diyenler olabilir.
Bu bahanenin iki sakat yönü bulunmaktadır. Birincisi; “At sahibine göre kişner” atasözünü bunlar bilmiyorlar mıdır? Birisinin çalıştıramadığı memurları bir başkası gelir gece gündüz çalıştırabilir. Bunun bir örneğini aşağıda size vereceğim.
İkincisi de bu özelleştirme dediğiniz şey nemenem şeydir ki bu; başta Etibank olmak üzere milletin bütün fabrikaları, bütün telefon tesisleri (sabit ve üç cep telefon şebekesi) yatak odalarımıza kadar giren televizyonları ve ülkenin en kıymetli arazi ve arsaları hep yabancılara satılmış bulunmaktadır.
Memuru çalıştırmak, ülkeyi fakirlikten kurtarmak, iç ve dış borçları ödemek ve kalkınmış bir ülke olmak istiyorsunuz öyle mi? Yapacağınız şey laf cambazlıklarıyla vakit geçirmeyi ve millete her şeyi pembe gözlüklerle göstermeyi bırakmak ve önce iş yapmaya karar vermektir. Kararlı olmak her şeyin başıdır.
Hemen arkasından “ilim, bilgi, görgü ve tecrübe” gelir. Sen neyi, nasıl yapacağını bilmiyorsan… Kusura bakma hiçbir şey yapamazsın, arkadaş.
Bu yola atılmadan önce sana gelindi ve söylendi; “Sende devlet ve hükümeti yönetecek bilgi ve tecrübe yoktur. Bu işlere heveslenme …” denildi. Ama sen bu sözleri kulak arkası yaptın. Seni pohpohlayanların sözlerine kapıldın. İşte şimdi senin memurun da dairede vaktini bilgisayarda oyunla geçirecektir.
Sonra, senden önceki devirlerde uygulanmış iyi neticeler alınmış olan “tevdi, takip ve intaç” formülünü devreye koyarsın…
Tevdi, işin tarifinin iyi yapılması ve onu yapacak olana verilmesi… Takip, küçük ayrıntı bile işi engelleyebilir, işin yapımının takibinin iyi yapılması ve engellerin ortadan kaldırılması… İntaç ise o işi programına uygun olarak sonuçlandırılması demektir.
Bir önemli konu da, yüzde 1,5 yüzde 2,5 gibi gülünç mamur zamlarıyla, memurun karşısına çıkmamalısın. Memura zam vereceksen yüzde 50, yüzde 60 veya yüzde 100 zam veririsin. Yıllardır emeğini karşılığını alamayan memuruna, “insanca yaşama şartlarına uygun” bir maaş veya ücrete kavuşturursun.
Bak bakalım o zaman memur çalışıyor mu çalışmıyor mu?
MEMURUN ÇASLIŞTIĞI DÖNEMLER
Sene 1975 veya 1976… MC hükümetleri iş başında… Bakanlıklar arası Ekonomik kurul Başkanı Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan. Ben de Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bakan Danışmanı ve “Ağır Sanayi Yüksek İhtisas okulu” Yönetim Kurulu Başkanıyım.
Ülkemizde askerin ihtiyacı olan makine, alet ve malzeme üretiminde söz sahibi bir kuruluş olan MKEK (Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu) Genel müdürlüğünü Emekli Paşa Recai Batural yürütüyor.
Devletin diğer Sanayi kuruluşlarına olduğu gibi MKEK’ne de ülkemizde 32 ayrı yerde 32 büyük ağır sanayi tesisi kurma görevi verilmiş. (Ağır Sanayi Hamlesi kitabından 6 sayfa tutan listeyi burada veremiyorum)
Başta Genel Müdürler olmak üzere bütün memurlar harıl harıl çalışıyorlar. Ülkemizde öyle bir ağır sanayi fırtınası esmektedir ki bu fırtına da her memur; “Benim ülkem kalkınıyor” diye gece gündüz severek çalışmakta ve kimse dairede oturup başka şeylerle uğraşmaya vakit ve imkân bulamamaktadır.
Bu hamle esnasında değerli MKEK Genel Müdürü Recai Paşa diyor ki; “Bizim kendi programladığımız yatırımlar yürümezken, Ağır sanayi yatırımları hızla ilerliyor” diye itiraf ediyor.
Bu itirafın içinde her bir kuruluşa yapılan işin tevdii var. İşlerin yakından takibi var. İntacın (neticenin) alınmasını sağlayan bir otorite var. Ve yatırımların yürümesinde işlerinde arı gibi çalışan memurlar var, işçiler var.
Bu yazıma Ziya paşanın meşhur bir beyti olan; “Ayinesi iştir kişinin, laf’a bakılmaz/Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.” deyişiyle başlamak istiyorum.
Ziya Paşa diyor ki bu ifadesinde; “Bir insanın yaptığı işe bakın siz, sakın onun konuştuklarına aldanmayın. Zira yaptığı işler onun eserleri olup, bu işler aynı zamanda o kişinin aklının derecesini (akıllı mı, aptal mı, dürüst mü, aldatıyor mu v.b) de gösterir…”
Ben inanıyorum ki Ziya Paşa’nın yukarıda verdiğim sözü bu gün ülkemizde bir ölçü olarak kullanılsa bu milleti kimse aldatamaz. Ama ne yazık ki bizler ölçülerimizi kaybettiğimizden beridir bizi, gelen aldatıyor, giden aldatıyor. Bu arada yıllarımız, malımız mülkümüz, ahlak ve namusumuz, çocuklarımız heba olup gidiyor. Bir müddet sonra bizi aldatanların foyası meydana çıkıyor ama tabii artık kaybettiklerimiz bir daha geri gelmiyor.
Benim mühendislik tahsili (öğrenimi) yapan bir oğlum var. Ankara’da bir Genel müdürlükte onun mesleki staj yapmasını sağladım. Staja başlama günü onu yanıma alarak o Genel Müdürlüğe götürdüm. Kayıt faslı tamamlanınca bir müddet sonra onu orada bırakarak ayrıldım, kendi işime gittim.
Akşam, oğlum eve gelince iş yeri ve stajı hakkında ilk intibalarını (algıladıklarını) sordum. Genç bir mühendis adayının bana verdiği cevabı cevabı aynen buraya aktarıyorum.
“Baba…” dedi oğlum; “Gittiğim yerde her kes bilgisayardan oyun oynuyor. Çalışanlar sadece çaycılardır.”
Lütfen düşünün… Kalkınmaya, çağdaş kalkınmış dünyanın seviyesine erişmeye, bu milletin yakasına sarılmış olan fakirlik, işsizlik ve yoksulluk çemberini kırmaya ve 500 milyar (katrilyon) liraya varan iç ve dış borcunu ödemeye mecbur olan bir ülkenin bir dairesinde çalışanların durumunun, genç bir mühendis adayı gözünden değerlendirmesi bu şekildeyse, varın siz diğer daireleri ve memurları düşünün.
MEMURLAR NASIL ÇALIŞTIRILIR
Ne yapalım efendim. Memurları çalıştıramadığımız ve gerekli kalkınma hızını yakalayamadığımız için biz de Devletin bütün ticari işletmelerini özelleştiriyoruz, diyenler olabilir.
Bu bahanenin iki sakat yönü bulunmaktadır. Birincisi; “At sahibine göre kişner” atasözünü bunlar bilmiyorlar mıdır? Birisinin çalıştıramadığı memurları bir başkası gelir gece gündüz çalıştırabilir. Bunun bir örneğini aşağıda size vereceğim.
İkincisi de bu özelleştirme dediğiniz şey nemenem şeydir ki bu; başta Etibank olmak üzere milletin bütün fabrikaları, bütün telefon tesisleri (sabit ve üç cep telefon şebekesi) yatak odalarımıza kadar giren televizyonları ve ülkenin en kıymetli arazi ve arsaları hep yabancılara satılmış bulunmaktadır.
Memuru çalıştırmak, ülkeyi fakirlikten kurtarmak, iç ve dış borçları ödemek ve kalkınmış bir ülke olmak istiyorsunuz öyle mi? Yapacağınız şey laf cambazlıklarıyla vakit geçirmeyi ve millete her şeyi pembe gözlüklerle göstermeyi bırakmak ve önce iş yapmaya karar vermektir. Kararlı olmak her şeyin başıdır.
Hemen arkasından “ilim, bilgi, görgü ve tecrübe” gelir. Sen neyi, nasıl yapacağını bilmiyorsan… Kusura bakma hiçbir şey yapamazsın, arkadaş.
Bu yola atılmadan önce sana gelindi ve söylendi; “Sende devlet ve hükümeti yönetecek bilgi ve tecrübe yoktur. Bu işlere heveslenme …” denildi. Ama sen bu sözleri kulak arkası yaptın. Seni pohpohlayanların sözlerine kapıldın. İşte şimdi senin memurun da dairede vaktini bilgisayarda oyunla geçirecektir.
Sonra, senden önceki devirlerde uygulanmış iyi neticeler alınmış olan “tevdi, takip ve intaç” formülünü devreye koyarsın…
Tevdi, işin tarifinin iyi yapılması ve onu yapacak olana verilmesi… Takip, küçük ayrıntı bile işi engelleyebilir, işin yapımının takibinin iyi yapılması ve engellerin ortadan kaldırılması… İntaç ise o işi programına uygun olarak sonuçlandırılması demektir.
Bir önemli konu da, yüzde 1,5 yüzde 2,5 gibi gülünç mamur zamlarıyla, memurun karşısına çıkmamalısın. Memura zam vereceksen yüzde 50, yüzde 60 veya yüzde 100 zam veririsin. Yıllardır emeğini karşılığını alamayan memuruna, “insanca yaşama şartlarına uygun” bir maaş veya ücrete kavuşturursun.
Bak bakalım o zaman memur çalışıyor mu çalışmıyor mu?
MEMURUN ÇASLIŞTIĞI DÖNEMLER
Sene 1975 veya 1976… MC hükümetleri iş başında… Bakanlıklar arası Ekonomik kurul Başkanı Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan. Ben de Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bakan Danışmanı ve “Ağır Sanayi Yüksek İhtisas okulu” Yönetim Kurulu Başkanıyım.
Ülkemizde askerin ihtiyacı olan makine, alet ve malzeme üretiminde söz sahibi bir kuruluş olan MKEK (Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu) Genel müdürlüğünü Emekli Paşa Recai Batural yürütüyor.
Devletin diğer Sanayi kuruluşlarına olduğu gibi MKEK’ne de ülkemizde 32 ayrı yerde 32 büyük ağır sanayi tesisi kurma görevi verilmiş. (Ağır Sanayi Hamlesi kitabından 6 sayfa tutan listeyi burada veremiyorum)
Başta Genel Müdürler olmak üzere bütün memurlar harıl harıl çalışıyorlar. Ülkemizde öyle bir ağır sanayi fırtınası esmektedir ki bu fırtına da her memur; “Benim ülkem kalkınıyor” diye gece gündüz severek çalışmakta ve kimse dairede oturup başka şeylerle uğraşmaya vakit ve imkân bulamamaktadır.
Bu hamle esnasında değerli MKEK Genel Müdürü Recai Paşa diyor ki; “Bizim kendi programladığımız yatırımlar yürümezken, Ağır sanayi yatırımları hızla ilerliyor” diye itiraf ediyor.
Bu itirafın içinde her bir kuruluşa yapılan işin tevdii var. İşlerin yakından takibi var. İntacın (neticenin) alınmasını sağlayan bir otorite var. Ve yatırımların yürümesinde işlerinde arı gibi çalışan memurlar var, işçiler var.