Toplumun bir kısmı, diğer kısmını hiç sevmiyor. Fikri ayrılıklar ismi altındaki kalbi ayrılıklar, derin uçurumlara dönüştü. Siyasi kaynaklı sebeplerden mi yoksa bu kisvede bir kin ve nefret kusma arzusundan dolayı mıdır bilinmez ama ortada ne yazık ki çirkin ve seviyeden yoksun atışmalar, bilerek ya da bilmeyerek o büyük ve insan öğüten değirmenlere su taşımalar var.
Söyleyince kızıyorlar. Oysa, ‘kral çıplak’ demek, ne zaman suç oldu ki? Hasar tespiti yapmak, hasar vermek demek değildir ki. Esas sorun, kralın çıplak olmasını söylemek değil, onun çıplaklığıdır. Hülasa, ortada bir çıplaklık ve bir hasar var. Kızarlarsa kızsınlar ama toplumun bir kısmı, diğer kısmını gerçekten de hiç sevmiyor, işte.
Bilgisizce, öfke kusma isteğini besleyen her söylem, slogan ediniliyor. Kaynak aramak, araştırıp doğrulamak ve adilane kararlar vermek ne gezer. Asıl olan, nefreti beslemek, körüklemek ve öfkenin baldan tatlı gelmesi oluyor. Buna hizmet etme kısmında, aslan payına sahip olan sosyal medyanın yanında asosyal medyanın da yardımıyla, yani, iletişim sağlayan her türlü uzantıyla, tarafların birbirlerine diş bilemeleri kaçınılmaz bir hale geliyor. Ya da, getiriliyor. Öfkenin baldan tatlı gelmesi, sağduyuyu ve mantığı bile devre dışı bırakabiliyor. Maide 8’de geçen, “Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe itmesin” emri ve uyarısı, kulak ardı ediliyor. Uydurma kaynakların, iftiraların ve inkarların bini bir para oluyor. O kin ve nefret kusma arzusu, kulaklara ağırlık koyup, gözlere perde çekiyor, diyebiliriz yine Kurani tabirle. İş, siyasetten ve memleket meselelerinden çoktan çıkarılmış oluyor. Hatta bunlar yalnızca, içleri boşaltılıp yerine öfke doldurulmuş konu başlıkları haline getiriliyor. Ondan sonra, ‘memleket bahane, atışmak şahane’ oluyor.
Tam bu noktada, şunu söylemenin hem yeri hem de zamanıdır o halde: birbirimizden böyle soğumamız, ancak ve ancak kime ya da neye hizmet ettiği bariz olan bir şeydir. En acımasız sözlerle kalpler kırılıp, kişilikler rencide ediliyor ya, az önce ayetlerden konu açılmışken bunu hatırlayalım bir de o zaman: “Kullarıma söyle, (insanlara karşı) en güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır.” İsra, 53. Yeterince açık değil mi?
O halde, aramızın böyle soğuyup bozulması konusunda başı çeken kimdir ya da nedir?
Birbirimizin kişiliklerini örselemeye çalışmamanın ve gönül yıkmamanın verdiği barış duygusunun ve iç huzurun, öfkeden daha tatlı gelmesi ümidiyle… Siyaset ve memleket meselelerini, hatta bununla birlikte gelmesi beklenen ulvi duyguları bahane ederek böyle düşmanlaşmanın, gerçekte kimin değirmenine su taşıdığını idrak edeceğimizi umuyorum, bir gün.
Fazla mı iyimserim?