5.10.2017 Perşembe
Konya Mekteb-i Sanayi adlı tarihi binada E. Sanat Enstitüsü olarak beş yıl dirsek çürüttüm.
Okul oluşumlar dışında her Cumartesi günleri, Yeni Sinema’da Amerikan Filmleri ile Mısır’da çevrilen Yusuf Vehbi’nin aşk filmlerinin Türkçe’ye çevrilmede şarkıları Türk Sanat Müziği olan okuyan Münir Nurettin, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar’ın seslerini dinlerdik.
O yıllarda Türkiye’de Türk filmi çevrilmiyordu.
Her Pazar günü de, Belediye Halk Sineması müsteciri ve altı film birden oynatan Naim Bey’in. Holivut ve Kovboy filmlerini görmeye giderdim.
Okul hayatımdaki son beş yılın bir yılında ki oluşumları anlatmıştım.
Kalan dört yılda öğretmenlerle oluşan sadece incileri anlatıvereyim derim.
***
Türkçe öğretmenimiz rahmetli Gülsüm Biricik birinci sınıftan kalan zayıf öğrenci hissiyatını devam ettirmekte idi ki bakın neler oldu.
Yeni ders olarak Gramer (Dil Bilgisi) başlamıştı.
Sevmiştim bu dersi. Bulmaca çözme gibi geldi bana üzerine düşmüştüm.
Bu dersteki İsim, Sıfat, Zamir vb. tarif ve yazılardaki cümlelerde hangisi oluyor buluyordum.
***
Hocanım yazılı yaptı ve iki sayfalık yazıda gramer bilgilerini istedi. Tabii ki hepsini yaptım.
Ertesi gün ders verdiği notları okurken, gayri ihtiyari okuma esnasında…
“Ahmet Güldağ on” deyince durakladı. Not defterine tekrar bakarken bir de bana göz atıp “kimler oturuyordu yanında” diye sordu. Onların üçer not aldığını görünce inanamayıp “kalk tahtaya” dedi.
Tahtada sorduğu sorulara tam cevap verince gülümseyerek “Aferin otur” dedi.
Ve beni çalışkan iyi öğrenmiş olarak gördü ki diğer bütün derslerde bana okuma okuması ve diğer soru sormaları vermedi. Böylece de ben şımarmış oluyor okumaları bile takip etmiyor kitabın üstüne resim çiziyordum.
Öğretmenin başı ve tikolta giyimli resmini çizdim ve görünümün altına G. B. yazmıştım ki…
Ön sırada ve kürsü yani öğretmenin oturduğu yerin tam karşısında oturmakta olan bana bakan Hocanım “Ahmet getir bana o kitabı ve sen okuma yap” deyiverdi!
Hemen kitabı kapattım. Ve eyvah öğrenciliğim bitecek okuldan atılacağım diye düşünce içinde yanımdaki arkadaştan aldığım kitabı okumaya başladım ama…
Bir gözüm Hocanım da idi. O kitabın sayfalarını çevirirken resmi buldu bir resme birde bana baktı.
Hiç renk vermedi. Ben kıpkırmızı olmuştum. Okuma sırasında zil çalmıştı.
O gün uyuyamadım bile. “Ben ne yaptım” diye dövündüm durdum ama faydasızdı.
İleri derslerde geldi gitti. Bir şey söylemedi, bir şeyde olmadı. Sevinmiştim tabii.
***
Not verme zamanıydı. Tahtaya kaldırdı. Şımaran ben derslere bakmayınca unutmuşum meğer.
Gramerden sorduğu sorulara tıs ile sessiz cevapladım. Hayret etti.
“Ne oldu sana niye bilmiyorsun” deyince…
“Bayramda köye gitmiştim bakamadım derslere” bahaneme karşı “Otur sıfır sana” deyiverdi.
***
Sıfırı aldık diye yine çalışmamıştım. Ertesi haftada ki derste beni öncelikle yine tahtaya kaldırdı.
Yine ses yok “Geçen hafta köye gitmiştin bu hafta nereye gittin de çalışmadın? Otur sıfır ”dedi.
Bizim kafa çaktı. Bu hocanım gelecek derste bir daha kaldıracak muhakkak deyip var gücümle Gramere asıldım.
Ve nitekim öyle oldu. Derse gelen hocanım yine öncelikle beni kaldırdı.
Sorduğu soruları tam cevapladım.
“İşte çocuklar, dersi bırakır tekrar tekrar çalışmazsanız, Ahmet gibi önce sıfır alır çalışırsanız yüksek not alırsınız” diyerek on verip oturttu.
***
İşte öğretmen bu idi. Zayıf kanaatte olduğu öğrencisinin bilincini görünce değişiyor, hoş görülü oluyor ve onu takip ediyor.
Bu öğrencisi gerilemişse, çalıştırmaya zorluyor. Netice alınca kendisi de gurur duyuyordu.
Nur içinde yatsın.
***
Diğer oluşumları ve öğretmenlerin öğretmenliğini görmeye gelecek yazıda devam ederiz inşallah.
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…