Hatırlarsanız bir zamanlar belli tarihler arasında doğan insanları alfabenin harflerine göre kuşaklara ayırmak moda olmuştu.
En son sırada “Z KUŞAĞI” 1990'ların sonlarından itibaren başlayıp 2000 li yılların başlarında doğan, dijital teknoloji, internet ve sosyal medya kullanım nesli olarak tariflenmişti.
Elbette öncesi de vardı bu sıralamanın.
1965 ile1980 yılları arasında doğanlara X Kuşağı denildi, devamında1980 ile 2000 yılları arası doğanlara ise Y Kuşağı adı konuldu.
Bu arada içinde bulunduğumuz 2013 yılı ve sonrasında doğanların kuşaklarının da adı Alfa kuşağı olarak konuldu.
Bizim memlekette hemen hemen hiç gündeme gelmese de özellikle batı ülkelerinde bir kuşak diğerlerinden daha çok konuşulmuştu.
“M KUŞAĞI” olarak vasıflandırılan bu tanım o dönem sadece Müslüman Gençler için kullanılıyordu.
Bizde herkes kendini Müslüman, hem de kendince tam donanımlı bir Müslüman olarak gördüğü için çocuklarımızı böyle bir tanımlamaya ihtiyaç duymamış olabiliriz.
Ama aynı zamanda kendimize şu soruyu da sormak zorundayız.
Biz Müslümanız da, çocuklarımızı Müslümanca yetiştirdik ve Müslümanca bir hayat tarzı yaşamalarını sağladık mı?
Bu soruyu kendimize mutlaka Mubarek Ramazan Ayı sona ermeden sormak zorundayız.
Çünkü Ramazan Ayının 15 günü geride kaldı ve Camilerimizin hali ortada.
Camiler boşalırken her türlü günaha müsait yerler olan parklar, bahçeler, lüks yeme içme mekanları ve kahvehaneler ile lokaller dolu.
Dahası içinde bulunduğu veya hemen yanı başında olan camide İmam efendinin hatim ile teravih kıldırırken “geceyi sizin için bir örtü, uykuyu dinlenme, gündüzü de çalışma zamanı kılandır.” ayetini duyduğu halde işyerini açan hatta işyeri önünde namaz kılınmasın diye yerleri ıslatanlarla dolu cami çevresi.
Bu hale gelmemizin asıl nedeni hem bizim hem de evlatlarımızın dinimizi asli kaynaklardan öğrenmek yerine medyadan öğrenir hale gelmemizdir.
Maalesef konuşma dilimizi olduğu gibi dinimizi de yazılı ve görsel medya şekillendirir oldu.
Dost ve arkadaş meclislerinde konuştuğumuz dil nasıl değişmiş ise din dili yani dini, anlatırken kullandığımız dil ve söylem de o nispette değişmiş oldu.
Dini konularda kaynak olarak görülen bilgilere ulaşmak gibi bir ihtiyacın olmadığını, çünkü dini öğrenmenin medyada yer alanlardan daha kolay olacağına inandırıldık.
Dini bilgileri öğrenmek adına araya giren aracıların ise dini konularda farklı görüşte olmalarının insanların özellikle de gençlerin zihinlerinde farklı sorunlar oluşturduğunu görmekte geciktik.
İnsanlara anlatılan dinin anlatılma dili medyatik bir söylemle kendini ifade etmeye başladığından beridir din medyatik söylemin çerçevesi içinde kalıyor ve medyatikleşiyor.
Medyatik söylemin dönüştürücü gücünü arkasına alanlar tarafından insanlar özgün din söyleminden çok dijital medyatik din söyleminin mahkûmları hâline geliyor ve sonuçta ister iyi niyetli olsun ister olsa art niyetli olsun dijital dünyada inşa edilen yeni dinsellik nedeniyle deizm yaygınlaştırılıyor.
Televanjelizm adı verilen ve güya televizyon ve evanjelizm sözcüklerinin birleşmesinden türetilerek tanrıdan geldiğine inanılan mesajların, iyi haberlerin, televizyon yoluyla insanlara ulaştırılması olarak tarif edilen medyanın dini elektronik vaizlikten medyatik vaizliğe geçiş yapınca din de maalesef medyatik din olmuştur.
Bu gün artık Din konusunda söz söyleyen veya dinlemek isteyen insanlar artık ister istemez dijital vaizliğin muhatapları olmuş veya medya dininin kuşatması altına girmiş durumdadırlar.
FARKINDA MIYIZ?
Yeryüzünde dinin kapsadığı alan olarak gördüğümüz her ne varsa bu gün medyatik vaizlik eliyle dijital platformlarda karşımıza çıkıyor.
Bunun neticesi olarak medyatik vaizlik zamanla değişiyor olsa da sistem değişmiyor ve kurtlu baklanın kör alıcısı olur sözünü doğrularcasına medyatik din söyleminin bir muhatabını sanki yeniden inşa ettiğini veya şekillendirdiğini görüyoruz.
Medyatik vaizlere kapı açılmaya devam ettiği sürece Müslümanların çocukları denetimi olmayan tahripkâr bir din dili nedeniyle Sahih Dini bilgileri asla elde edemeyeceklerdir.