Medya insanı ya koyun eder ya da maymun…
Ülke olarak ve millet olarak bizi ortadan kaldırılmak isteyen gizli ve açık düşmanlarımızın bizi kuşatıldığımız önemli kol, “Medya”dır. Tahribatın büyüklüğünü fark edebilmek için milletimizin Medya’nın yani televizyonlar, gazeteler, dergiler, internet gibi vasıtaların tesirini ve gücünü iyi bilmesi lazımdır.
Ancak bu noktada 40 yıldan fazla bir zamandır medya ile basın sahasında, teşkilatlar ile sosyal sahada halkımızla içi içe oldum. Şunu açıklıkla tespit ediyorum ki “halkımız, medyanın önem ve kıymetini” maalesef bilmiyor.
Artık yatak odalarımıza kadar girmiş televizyon ekranları… Bütün aile, ana-baba, çoluk-çocuk birlikte seyrettiğimiz müstehcen dizileri, filmleri… Televizyonu girmediği hemen hemen hiçbir köy kalmamış. Köylümüz bile TV kültürü(!) almış bulunmaktadır.
Çok partili hayata girdiğimiz 1946’dan bu yana bütün dünya da olduğu gibi ülkemizde de medya seçimlerde büyük işler başarmış(!) demokrasi denilen bu sistemde güya halk serbest iradesiyle sandık başlarına gitmiş ama medyanın allayıp pulladığı insanlara oyunu vererek onu yönetime getirmiştir.
Aradan biraz zaman geçince yine aynı halk, verdiği oydan pişmanlık duymuş ve “keşke ellerim kırılsaydı da oyumu bunlara vermeseydi” demiştir. Bu pişmanlık acısını ona yaşatanın ne olduğu hiç araştırmamıştır. Hâlbuki bir değil on değil her seferinde kendisine bu oyun oynanmaktadır.
MİLLİ DEĞERLERİMİZ NEREDE
İşte bu oyunun başkahramanı her zaman “Medya” olmaktadır.
Atalarımız; “Bir insana kırk gün deli derseniz, o insan delirir” demişler ve kendi dönemlerinde bile bu medyanın ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmişlerdir.
Medya patronları, ellerinde ki bu müthiş silahlarla evlatlarımızı âlim olmaya da yönlendirebilirdi, zalim olmaya da… Ama medya, biz de ikinci yolu seçti.
Medya ülkemizin kalkınmış bir ülke olmasını sağlayabilirdi. Ama o ülkemizin bir sömürge ülkesi olmasını istedi ve ikinci yolu tercih etti.
Medya insanımızın ahlaklı olmasını saylayacak yayınlar yapabilirdi. Ama o insanlarımızın ve özellikle gençlerimizin “seks manyağı” olmasını istedi. İkinci yola yöneldi.
Medya için daha çok şeyler sıralamak mümkündür. Onları da okuyucularım kendi akıllarından yürütebilirler.
Çünkü bir millet, içinden ancak böyle çürütülebilirdi. Onlar da onu yapmışlardır.
Hiç şüphesiz iyiyi, güzeli, doğruyu, adaleti kısaca söylemek gerekirse Hakk’ı savunan medyalarımız da vardı. Ama “At izinin it izine karıştığı bir ortamda” onların takip edilmesi de pek mümkün olmadı, galiba…
İKTİDAR VE MEDYA
Çağımızda Medya organlarında yeni gelişmeler yaşandı. Özelleştirme adı altında yabancılara satılan fabrikalar, tesisler, bankalar (bankanın binası değil ülkemiz ekonomisine yön veriyorlar), arsalar ve televizyonlar, gazeteler satıldı. Daha önce bu yabancıların işbirlikçileri vasıtasıyla ülkemizi “hallaç pamuğu gibi atarken…” onu yeterli görmeyen yabancılar, iktidarın değiştirdiği yasaların kendilerine verdiği hakları kullanarak ülkemizden televizyon ve gazeteleri de satın aldılar.
RTUK diye bir kuruluşumuz var. Sağ olsun,1996 yılında hükümette bulunan Refah-Yol hükümeti döneminde, medyanın ülkemiz ve insanımız üzerinde ki menfi tesirleri mümkün olduğunca azaltılsın diye kurulmuş bir kurum.
O, bunların milletimiz aleyhine yayın yapmalarını frenler diye düşünürken maalesef onu da bir kuşa çevrilmiştir. RTUK şimdi eli kolu bağlıdır. Biraz varlık gösterebilen Eski TRUK Başkanı Zahit Akman Bey’e de ağzının payını verdiler.
Şimdi bakın bu televizyonlarda gördüğümüz acıklı manzaralara…
Avrupa da ve özelikle Almanya’da ki televizyonların gece saat 24.00 den sonraya koyduğu bir takım müstehcen (porno) filimler bizde seyredilme oranının yüksek olduğu akşam saatlerinde gösterilir olmuştur. Meydanlarda kürsüler yumruklayan siyasilerimizin, her halde bu gidişe dur diyecek mecalleri kalmamıştır.
Televizyonların, gazetelerin ülkemizde sağladığı neticeleri görmek isteyenler yine bu medya organlarına baksınlar.
MENFİ YAYINLARIN SONUÇLARI
Annesini kesen kız, evladını doğrayan baba, öğrencisine tecavüz eden öğretmen… Kız kaçırmalar, ırza tecavüzler, yuvaların yıkılmaları… Tecavüzler, tecavüzler, tecavüzler… Kurtların vadide ulumaları, kafana sıkarım edebiyatları… Cinayetler, cinayetler, cinayetler…
Sonra soygunlar, hırsızlıklar, kap-kaçlar, dolandırıcılıklar, emniyeti suiistimal, hortumlamalar daha neler neler…
Melek gibi bir millet, çok uzun değil 30 – 40 sene içerisinde birbirini yok eden bir öldürücüye (Terminatöre) döndürülmüştür.
Bu arada TRT güya devletin bir yayın kuruluşudur. Ama onların da yayın politikalarının da özel televizyonlardan geri kalır bir tarafı yoktur. “Âlâ-i vâlâ ile” “TRT Arap kanalı” yayına başlatılmış, ancak programlarında ki muhteva (içerik) açısından ülkemize yayılan yayından bir farkı kalmamıştır.
Bu konuya ilk tepki yine Arap yöneticilerinden gelmiş; “TRT Arap kanalı, Arap örf ve adetlerine saygılı davranmamakta ve açık çıplak filimler göstermektedir” diyerek bizden şikâyet etmektedirler.
Kur’an-ı Kerim de Rabbimiz bize soruyor. “Fe eyne tezhebün… (Nereye gidiyorsunuz?)” Sahi biz nereye gidiyoruz?