Mecal: Güç, kuvvet, takat, dinçlik ve dirilik gibi anlamlara gelmektedir. Ancak “mecali kalmamak” ise artık gücü, kuvveti, dinçliği kalmamış demektir. “Hiç mecalim kalmadı.” Gibi bir deyimi biz bazen parasız kalmak anlamında bile kullanırız. Mecalsiz kalmak, mecali tükenmiş olmak çoğu zaman fiziksel veya vücudumuzun anatomik yapısının zayıf düşmesi, ruhumuzda, beynimizde, inancımızda bir çöküntü, zayıflık olmasa da buna fiziksel bedenin elvermemesi durumunda olabilir.
***
Fakat bazen bunun tersi de olabilmektedir. Biyolojik vücutta hiçbir zayıflık olmamasına karşın ruhi çöküntü veya psikolojik yıkım insanda mecalsizlik meydana getirebiliyor.
***
Yirmi yıldır inanç, itikat, hak-adalet, küfürle mücadele kısaca tüm iyilik hasletleri iğdiş edilmiş toplumumuz artık hiçbir saldırı veya kâfirlerin zulmüne karşı ağzını bile açacak mecali kalmamıştır. Hatta bu konu Asya’dan-Afrika’ya, Avrupa’dan- Amerika’ya dünyanın her tarafındaki Müslümanların hepsinin aynı hastalığa ki; ümitsiz, takatsiz ve mecalsiz kaldıklarını bilen, gören İsrail kâfiri; dünyanın gözünün içine baka-baka Filistinli Müslüman kardeşlerimizi katlediyor, evlerini yıkıyor, topraklarını ellerinden alıyor ve gençlerini hapse atıyor.
***
Artık doğru-dürüst bir tepki de görmüyor. Çünkü bütün dünyada normalleşme türküsü söyleniyor. Başta bizim ülkemizde olmak üzere… Dünya lideri, halife?!.. Böyle istiyor. Hacı amca, radikal hızlı mücahit, imamlar, müftüler… Vs. Karşı çıkmak olur mu, olmaz!.. Sözüm cemaatten dışarı, haşa-huzurdan: Yazıklar olsun! O İsrail’in de onun dostlarının da Allah belalarını versin.
***
Televizyonlarda kötü kadınlar gibi kırmızı(pembe) elbiselerle Müslüman grupların varlıklarını CIA’ya ihbar eden o hainden de İsrail’e bir ses yok. Çünkü burada bu konuda bir şaklabanlık yok.
***
Ha, yarın bakarsınız yoğun baskı üzerine göstermelik bir su serpecek açıklama ve tepki de gösterebilirler. Ama bizim bu tip kandırmalara artık karnımız tok. Hem meseleyi çözüm odaklı ele alıp nasıl çözülmesi gerektiğini de biliyoruz. Bunun için birincisi; ciddi, samimi ve gerçekten sonuç alıcı diplomatik ilişki süreci işletilmelidir. İkincisi; birtakım yapılan ve yapılacak olan antlaşmalarla İsrail tehdit edilmeli, frenlenmeli ve sıkıştırılmalıdır. Üçüncüsü; Filistinli kardeşlerimize maddi yardımın yanında mümkünse el altından silah yardımı yapılıp İsrail’in gözü korkutulmalı, geri adım attırılmalıdır. Dördüncüsü; dünyadaki büyük kuruluşlar; sosyal veya askeri içerikli kuruluşlar ki AB, BM, İSLAM BİRLİĞİ, D-8’ ler veya NATO… gibi kuruluşları harekete geçirilmelidir. Daha da akılcı, mantıklı birçok madde yazılabilir. Ama başta söylediğimiz gibi İsrail’e karşı bir güç(tokat) müdahalesinde bulunmaktan çok daha aşağı derecede olan toplu bir miting veya ses getirici bir lanet bile okunmuyor. Nasıl bir zillet çekiliyorsa insanın anlaması gerçekten zekâmıza güç geliyor.
Galiba biz bu milletin anlamadığı veya inanmadığı bir şeyler konuşuyoruz. Ya da anlıyorlar da bile-bile anlamazlıktan geliyorlar. Ama yarın hesap gününde: Kimin doğru kimin yanlış olduğunun ayrıştırılıp ortaya konduğu mizanda haklı olup olmadığımızı göreceğiz. Gerçi bu dünyada da görüyoruz zaten.
Allah’ım bana/bize aklıselim ver, doğruyu yanlıştan ayırt edebilme güç ve zekâsı ver! Allah’ım bana/güç-kuvvet ver, cesaret ver, cihat etme arzusu ve iştahı-heyecanı ver! Allah’ım bana/bize insanları ikna etme ve toplulukları hak yola sevk edebilme becerisi ver! “Teveffeni müslimen ve el-hıkni bissalihin” “Allah’ım Müslüman olarak canımı al ve beni(bizi) Salihlere dâhil et!” ÂMİN.