Bu yazının, bir “K”deyiversem, “korona” diye başlayıp devam etmesinden korkuyorum şimdi. Hepi topu bir harfin, çorap söküğü ya da domino etkisi yaratmasından… Çünkü çok bahsettim bu illetten. Takip edenler bilirler. Sizi sıkmak istemiyorum.
Fakat bunca zamandır sürekli tekrar eden bu uğursuz nakarattan başka bir ezgiyi duymaz oldu kulaklarım artık. “Testinin içinde ne varsa, dışarıya o sızar” demiş Hz. Mevlana. Hal böyleyken de, hoşgörünüze güvenerek yine ‘k’ diyeceğim ben de şimdi. Yalnız bir farkla. Şimdi, bu ablukanın sebep olduğu o buhran dolu havayı solumak yerine, akılcı tahminlerde bulunmaya çalışacağım. Aklımın henüz hala bende kalan kadarıyla tabi…
Dört gözle bitmesini beklediğimiz bu uzun ve sıkıntılı sürecin artık bittiğini, artık her şeyin gerçekten de geçip gittiğini, tarihe karıştığını varsayalım hadi bir an. Hani maskeleri sevinçle havaya fırlatıp birbirimize sarılarak birbirimizi tebrik ettiğimizi hayal edelim. Bu kasvetli ‘okul’dan başarıyla mezun olduğumuzu…
Şunu soracaktım: bu okula başlarkenki halimizi, diplomalarımızı elimize aldığımız halimizle kıyasladığımızda gözle görünür bir değişim fark edilebilir mi arada? Kişiliklerimizde, tavırlarımızda, hayatı ele alış şeklimizde? Girdiğimiz gibi çıkabilir miyiz bu okuldan? Öyle hiç değişmeden, tıpa tıp bir şekilde? Hayata yalnızca bir es vermiş olup, bıraktığımız yerden devam mı ederiz ya da her şeye? Peki bunu böyle yapmak istesek, o bıraktıklarımız durup hala bizi mi bekliyordur eski yerlerinde?
Soruları uzatmaya gerek yok, öyle değil mi? İlk cevabın “Evet”; geri kalanların ise ağız dolusu, kocaman birer “Hayır!” olduğunuzu biliyoruz çünkü artık. Çünkü, yakın geleceğin tam olarak neye benzeyeceği bizlerin açısından müphem ve muallak olsa da, en azından neye benzemeyeceğini şimdiden bilebilecek seziş gücü her birimizde mevcut: eskisi gibi olmayacak!
Hayati derecede tehlikeli -ölümcül seviyede büyük ve ciddi- bir hastalığı ya da kazayı atlatanların yüzlerine belli belirsiz bir ifade gelip yerleşir bu sürecin sonunda bazen. Bazen diyorum çünkü bahsettiğim o ateşin üzerinden -Rıza sayesinde- yanmadan geçenlerin hepsinde değil, bazılarında rastlanır o soyut nişaneye. Ölümle burun buruna gelmiş de dönmüş olmanın insanın üzerinde bıraktığı bir çeşit olgunluğun ya da ‘görüp geçirmişliğin’ ifadesi diye tanımlayabileceğim bir iz bu. O kişiler, eskiden onları çileden çıkartan birçok şeye karşı artık hissiz ve tepkisiz bir hale gelmiş olurlar örneğin. Dedik ya, hayatı ele alış şekli, diye. İşte bu yaklaşım, değişmiş ve dönüşmüştür artık. Bunu nereye bağlayacağımı da anladınız: evet, bizler ne şekilde çıkacağız bu sürecin içinden, yüzümüzde o ifadenin bulunup bulunmaması bakımından; onca zamandır maskelerin ardında serpilip büyüyen şey, ne türden bir bitkiydi? Tohum, ateşten mi yoksa nurdan bir yapıya mı sahipti? Bizler de, o, hastalıktan şifaya kavuşanların ya da bir kazayı sağ salim atlatanların bazılarının yüzündeki bilgelik ve olgunluk alametine sahip olabilecek miyiz? Nurdan bir yapıdakine? Yoksa, isyan ve küfre düşüren ateşten bir tohum mu ekiliydi maskelerin içinde? Bunları merak ediyorum. Maskeler ancak düştüğü vakit ayan olacak bunların cevapları, tabi.
Fakat en çok da, bir tür ‘ipinden kurtulmanın’ dizginlenemez heyecanı, aşırı iştahı ve enerjisine sahip olacağız gibime geliyor. Evlere hapsedilen ve artık çok sıkılmış kişilerin dış dünyayla kucaklaşıp hasret gidermesi, hayat dolu ve canlı sahneler sunacak olmalı gözlerimize. Tabi kucaklaşmak demişken… Salgın sürecinde araya konulması gereken malum fiziksel mesafenin fazla kapanmayacağını sanıyorum yine de. Kötü de olsa, yaşanıp bitmiş bir anıya karşı yapılan saygı duruşu gibi bir duruş olacaktır bu da. Ki çoğunlukla kadınlar arasında cereyan eden şapurtulu şupurtulu öpüşmelerden ve sırf görüntüyü kurtarma alışkanlığıyla yapılan samimiyetsiz sarılmalardan şahsen rahatsız olan birçok kişiden birisi olarak, bu değişime oldukça memnun olurum doğrusu. Neyse.
Maskeler düştüğünde, ürkekçe titreyen ama bir yandan da gülümsemeye çalışan kırılgan bir tebessüm göreceğimizi sanıyorum yüzlerde, kısacası. Yüzümüzde ve gönlümüzde onca zamandır hayırlı ve ışıltılı tohumların filizlendiğini göreceğimizi ümit ediyorum. (sanıyorum demeye çekiniyorum buna ne yazık ki) Olgunluğun ve bilgeliğin belli belirsiz bir ifadeyi gelip bırakmış olacağını da umuyorum, maskesi düşen yüzlere. Ha alışveriş konusunda ise, fiziki değil de sanal dükkanların -internet sitelerinin- eli bir hayli güçlenmiş olarak çıkacak bu sürecin içinden diye de sıkıştırmadan geçemeyeceğim araya, son olarak. (En güçlü sanrım ve tahminim de budur)
O günleri hayırlısıyla bir görseydik tabi!