Sanki denî bir güç, her yönden hücumla; bu milletin kadim değerlerini tezyife, küçültmeye çalışıyor, bizimle alay ediyor. Yozlaştırmak, çürütmek, bozmak için ne mümkünse yapıyor.
Hadiseyi işitenleriniz vardır. Yazarım diye geçinen biri, içinde cinsel saldırı başta, her türlü iğrençlik bulunan bir çocuk kitabı yazmış. Neşredilmesi ayrı garabet, dördüncü baskı yapıncaya kadar muzır kitabı alanlar hiç mi uyanmadı, yeterli tepki göstermedi, ayrı bir rezillik.
Utanmadan bir de bunun reklamını yapıp, imza günleri tertipliyor ve özür dilemekle kendini kurtardığını düşünüyor, üstelik üste çıkıp, “üzerime fazla geliniyor” diyerek, karşı tarafı suçluyor. Masum, mahzun Zatıâlilerine karşı ayıp etmemiz, günah işlememiz ve kıskançlığımız(!) da cabası… Vay vay vay!
Daha önce de, bir başka yazarın(!) masal kitabında(!) ensest ilişkiler anlatılıyordu. Bunlar ilk örnekler değil. Başka benzerleri de var.
Altında diğerlerinin de yattığı bu pislikleri yazabilmek için, insanın (mesela dedik), ruh hali ve kafasının çok süflî, şeytanca işlemesi lâzım. Acaba güzelle çirkini, sapkını ayırt etme melekesi, zihinsel düzeyi gelişmemiş mi. Çocuk dünyası, hitap şekli bilinmez mi, o kitaplık Tecavüzcü Coşkun Tilki, yazıcının marazlı karanlık beyninde nasıl kurulmuş, ayrı mesele…
Çocuklara bakışı nasıldır, uzmanlar incelemeli. Bu ve emsalinin önü alınmazsa, yenileri de sökün edecektir.
Bir ara “Yazarlar Okulda” projesi kapsamında, çok tartışılacak, ahlaksızca sahnelerle dolu kitaplar yazan bazı kimseler çağrılmış ve tanıtımları yapılmıştı.
Yöneticisi, eğitimcisi, öğrencisi, yedisi yetmişiyle; şuursuz bir gidiş. Aileler, yetkililer ilgisiz, bilgisiz, Türkiye toptan kimliksiz.
Beyefendi, bu illetli masalı(!), büyüklerinden almış; çıkara çıkara atalarından bu kazuratı çıkarmış. Sonra da devasa keşfini(!) büyük bir heyecanla, zevkle; seçip, eleme gereği hissetmeden, normalmiş gibi derhal çocuklarımıza aktarmak istemiş. Habis kitabından mutlu, mesut, musmutlu olduğunu da ifade ediyor.
Bizim büyüklerimiz, böyle herzeler yemez, çöp malzemelerini layığı yere dökerlerdi. Bu durumda herhalde “Anasına bak, kızını al” Atasözünü, epeyce değiştirmemiz gerekecek.
Masallarımız böyle olursa…
…
Kitaptan, (Tilki’den, dişi ayıya) hafif bir cümle: “…Namusunu beş paralık edeyim” Ve nice müstehcen, kepaze satırlar…
Daha acısı, benzeri ifadeleri; özellikle, hoşlanmadığı politik fikirlere sahip kadınlara karşı kullanan, şahısların da zuhur etmesiydi. Ve bunların çoğu gördüğümüz kadarıyla muhafazakâr kimlikliydi.
En adisinden pespaye bir sokak dili, bir takım yaratıkların başvuracakları eylemler, üst düzeyde edebiyat ve siyaset sahnesinde dillendiriliyor.
Çok önceleri cahil cühela, aşağılık, edepsiz kişilere yakıştırılan alt dil; şimdi çocuklara mürebbilik(!) edecek,, örnek şahsiyetlerin alâmetifarikası oluyor öyle mi? Argo, küfür, cinsellik, şiddet… ne ararsanız mevcut.
Dinin en yasakladığı fiilleri bir tehdit, gayz, savaş, nefret lisanı olarak başta kendine ve muhatabına yakıştırarak, içselleştirme ve normalleştirme!
Yeni Malazgirt, 30 Ağustos diriliş ruhu; bu soysuzların saldırıları, attığı necaset tohumlarıyla mı gerçekleşecek.
Yazıcı tutuklanmış, umarım balık hafızalı bir toplumda, tepkiler yumuşayınca, 3-5 günde salıverilmez.
Biraz da masal değil, gerçeklere bakalım.
Millî Eğitim Bakanlığımız, hadise için “Bakanlığımızın yayın ve kontrol alanında değildir” buyurmuşlar.
Görkemli ve iri söylemler, ağır mesuliyetleri de beraberinde getirmez mi?
Gençliği, yerli yersiz övmek kolay. Bu ülkenin çocuklarını sizler korumayacak, alakadar olup, yetiştirmeyecek, sahip çıkmayacaksınız da kimler el verecek?
Güzelliği, erdemi, bir ölçüyü, dengeyi, bir öz ve mirası kim muhafaza edecek.
Gerçekten memlekete mesafe aldıracak, nefeslendirecek, seviye ve hız kazandıracak eylemleri kim yapacak?
Tekâmülümüzün, medeniyetimizin, “hartt” diye ısırdığımız, kurtlanmış Kızıl Elma ülküsünün geldiği nokta bu…