Son yıllarımızda Osmanlı Devleti’nde başlayıp Cumhuriyetle sona eren İstiklâl (kurtuluş) savaşımızda olan oluşumları…
Bizlerin beynine yerleştirilen, resmî ve pohpohçu diğer tarihçilerin yanıltıcı anlatımları ile donanıp kişilere kahramanlık destanı haline getirmelerinin aksine…
Hakikatleri ortaya çıkarmaya çalışan kaybolan, yakılan, SEKA’ya verilip yoğrulan belgeler bulunamamakta ise de…
Yine depolarda küflenip harap olmuş olsa da bulup çıkartan, yurt içi ve dışında ki araştırmaları ile hakiki belgelere ulaşan…
Bizlere belgelerle hakikatleri ortaya çıkaran yazar ve aydınlarımız çoğunluğa gitmekte.
Tabii fikri sabit karşıtlar eksik olmamakta ama. Onların ortaya koydukları asıl belge yerine.
Yukarda konu ettiğimiz tarihçilerin (!) anlatılarına dayanmaktan ileri gidememekte.
***
Konuya girişim, Değerli yazarlardan Sayın Mustafa Armağan’ın imzasını hâvi “Korku duvarını yıkmak” kitabının bendenize gelmesi ve pek çok olayların anlatımı yanında Rahmetli Mareşal Fevzi çakmak’ın vefatı sırasında olanları okumam dolayısıyladır.
Bu olayın yaşamım içinde olması ve İstanbul yaşamımda bizzat müşahede edişim hatta iştirakim dolayısıyla etrafın söylediklerine dayanmaya ihtiyaç duymadan sizlere sunmak isterim.
***
Önce Rahmetli Mareşalimizin Kurtuluş hareketleri başlangıcında ki yaşam ve o günlerde ki oluşumlardan satırlar vereyim.
Kurtuluşa gidiş, izlere empoze edildiği gibi 19 Mayıs Samsun’da başlamış olmayıp daha önce de 25.01.2008 günü “Kurtuluşumuzun esas öncüleri” yazımda vurguladığım gibi Anadolu ve Trakya’da kurulan cemiyetler ve dağa çıkanlarca başlatılmış olduğu bir gerçektir.
Trakya’da, “Trakya Paşa İli (Osmanlı harfleri ile “İli”, Türkçe harfleri ile belki iyi okunmamış ki yeni harf yazılımlı olanlar nedense “eli” olarak belirtilmektedir.) Cemiyeti”, “Vilâyatı Şarkiye Müdafaai Hukuk Cemiyeti”, “Kürt Teali Cemiyeti” ve yine doğuda kurulan “Hakları Koruma” “Doğu İlleri Ulusal Hakları Savunma Derneği” (görüyorsunuz değil mi? Bu günün doğulu ve kendilerini “Kürdistan” kurabilme hayali içinde olanların dedeleri ve bugünküler!) “Trabzon ve Yöresi Yerinden Yönetim Derneği” olarak savaşım içine daha “Sevr”in bile ortada olmadığı ve Samsun’da güneşin doğmasından çok evveli İtilaf devletlerinin gelmesi ile başlayan, Rum ve Ermeni militanlarının Türk’lere yaptığı mezalim ve katliam oluşumlarının başlaması ile olmuştur.
Bu günkü konumu bu oluşuma yönlendirirsem, asıl konuyu bırakmış olurum. Onları daha sonra tekraren anlatmaya başlarım inşallah.
O günlerde bizzat Mareşal’in sır olarak saklayıp anlattığı 29.02.2007 günü “… Saklanan sır” yazımda da vurguladığım gibi.
Sultan Vahdettin Genel Kurmay Başkanı olan Fevzi Paşa’yı çağırarak özetle kendinin eli kolu bağlı durum yanında daha fazla zarar verdirmenin önüne geçebilmek için İstanbul’dan ayrılamayacağını ama kurtuluş için savaşıma başlayan sivillerin, bir ordu teşkilatı içinde çalışmaları ile istiklâlin kavuşabileceğini, bunun içinde komutanlık yapacak Paşaların ismini istemiştir.
Fevzi Paşa, önemli vazifelerde bulunan ama kurtuluşun olacağına inanamayan ve Amerika mandacılığını benimseme yanında “Ya Anadolu kazanamazsa… ” diye düşüp mektubunda (Kİ İlerde kendi el yazılı kopyası mektubunu inşallah sunacağım) İsmet paşanın ismi olmayan ama.
Mustafa Kemal Paşa’nın bulunduğu 25 Paşa’nın ismini vermiş, Sultan da Mustafa Kemal Paşa’nın yanına 55 Paşayı da vererek Samsuna Müfettiş (!) ismi altında Anadolu’ya göndermiştir. Bu konuyu geçen yıl sunmuştum sizlere. Yine devam ederim inşallah.
***
Anadolu’da teşkilat kurulup Erzurum ve Sivas kongreleri yapılırken oraya silah kaçırma işlemleri yapan Fevzi Paşa, İngilizlerce vazifeden azledilince gizlice Anadolu’ya geçmiştir.
Gecikip son trene atlayan İsmet Paşa’nın iştirakini nedense önemsemeyen Mustafa Kemal Paşa.
1. İnönü Savaşı ordu komutanlığı yanında Genel Kurmay Başkanı da yapmıştı ama…
Mağlubiyete sebebiyet veren İsmet Paşa’dan alıp komutanlığı Fevzi Paşa’ya vermiştir.
Tarihimizin aksine 2. İnönü zaferini İsmet Paşa değil Fevzi Paşa kazanmıştır.
Gerek 2. İnönü gerekse Sakarya Savaşı’nı başında kurduğu plan ile askerin başına siperde en öne çıkarak savaşa katılmış.
Elinde Kuran, dilinde dualar okurken askere “Evlatlar, artık son dakikalar geldi. Ya düşman siperlerini alacağız, ya hepimiz burada şehit olacağız” derken Kuran’ı yüksek sesle okuyarak ve ileri atılarak zaferi başarmıştır. (Cumhuriyet Gazetesi)
Burada İsmet Paşa ve Fevzi Paşa oluşumlarına dikkatinizi çekmek ve vurgulamak isterim. Yoksa o olayları ilerde başka bir yazımla genişçe anlatmaya çalışacağım inşallah.
***
Savaş bitmiş Cumhuriyet kurulmuştur. Savaşın Başkomutan’ı Mustafa Kemal Paşa daha önce kendisine verilen Mareşal rütbesi sonrası.
Fevzi Paşa’ya da TBMM’ce de kabul edilen Mareşal rütbesini vererek;
“Paşam ben askerî vasfımı bırakıyorum. Demokrasiye geçmemiz lazım. Ancak Askerî teşkilatın siyasete karışmaması için sizin onların başında olup siyasetten uzak tutmanız çok yerinde olacak. Bu bakımdan, Genel Kurmay Başkanı olarak ordunun başında olun” demekle kalmamış.
Birde, çıkaracağı kanuna ordunun karşı gelip gelmeyeceği düşüncesine Fevzi Paşa’dan “karşı getirtmem” cevabını alınca…
TBMM onayı ile Ordunun siyaset yapamayacağı ve karışamayacağına ait 1925’de kanun çıkartmıştır. Bu hususta değerli karikatüristlerimizden Cemal Nadir’in çok anlam ve güzellik içinde karikatürü vardır. Maalesef yer kalmadığından sunamadım ilerde inşallah
Kanun çıkmıştır ama vefatından sonra bilinç içinde rafa kaldırılmış ve sonra iyice sarmaş dolaş olunmuştur!.
***
Ata’nın ölümü sonrasında iş başına geçen İsmet İnönü yılların silah arkadaşını izale için önce 65 yaş kanunu çıkartıp emekli etmiş Fevzi Paşa bu hareketi “Sanki apoletlerim söküldü” sözü ile karşılamıştır.
Bir kahraman olması yanında, saf dışı ettiği Silah arkadaşı olan Fevzi Paşa ile sadece İnönü değil, Genel Kurmay başkanlığınca bile, bu günkü emekli paşalara gösterilen ilginin hiç biri gösterilmemiş ki.
Hastalanan Mareşal, GATA veya en iyi bir hastanede değil (!) Teşvikiye sağlık yurdunda tedavi olurken Rahmanına kavuşmuştur.
Hemen Askeri bir tören ve Devlet merasimi ve bayraklar yarıya mı inmişti. Ne gezer!.
Radyolar müzik çalmakta devam ortalık sessizlik içinde.
Ama gençlik duyar duymaz ayağa kalkmış binlerce kişi Harbiye’deki İstanbul radyosunu işgal ile susturmuş bir top arabası bile verilmeyen, askerî zevatında bulunmadığı yüz binleri aşkın seveni halkımız. İstanbul Teşvikiye’den alarak 22 km’yi 8 saate yakın eller üstü ve tekbirlerle Edirne Kapı’da teşyi etmiştir.
Her halde manevi inancı hatta Ata’ya Başbakan İsmet İnönü tarafından sunulan Türkçe kuran teklifinin geri çevrilmesinde ki rolü de rahatsız etmiş ki.
Elitler ve Hükümet erkânınca ilgi görememişti.
Birde bu oluşumları da öğrenip söylese, CHP Genel Başkan ve etrafı ağyar!..
***
Sağlık ve esenlik içinde yaşam dileğimle…