“Bir mankurta ‘gel başını buharlayalım da o deve derisini koparalım’ demekten daha korkutucu bir şey olmazmış. Bu sözü duyan mankurt yaban ayısı gibi tepinir, kafasına kimseyi dokundurmazmış. Böyleleri şapkalarını başlarından hiç çıkarmaz, gece gündüz onunla yatıp kalkarmış. Zihni ve ruhu emperyalist efendileri tarafından zincire vurulmuş olan mankurt bu duruma iyice alışır, başka bir hâli hayal bile edemez.” (Prof. Dr. Nurullah Çetin, Edebiyat Ve Bilinç, Öncü Kitap, sh. 59)
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesinden Prof. Dr. Nurullah Çetin, 23 Kasım Salı akşamı, “Türkün Mankurtlukla İmtihanı” isimli konferansını vermek üzere Konya Türk Ocağı’ndaydı. Kendisini ilgiyle, beğeniyle dinledik.
Konuşmasının çıkışını, büyük romancı Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel romanında yer alan “Mankurt efsanesi” oluşturuyordu.
Nurullah Hoca ufuk açıcı konuşmasında, Tanzimat’tan beri, millî şuuru ve değerleri yok etmek için; enternasyonalizm, hümanizm, rasyonalizm ve pozitivizm, en nihayet de globalizm gibi ithal kavramlarla zihnimize saldırıldığını, Batı emperyalizminin politikalarıyla hareket edildiğini söyledi.
Herhalde bu ve benzeri kavramlar; “bilimle aklın kutsallık ve kurtarıcılığı; demokratik düzen getireceğiz, insan haklarını koruyacağız, tarih yazıp, devrim yapacağız, diyalog ittifak gibi çığırından çıkarılmış, çözülüşümüz yıkılışımız lehine kullanılabilen “Efendi’ce” hâkim söylemler; kafamıza geçirilen bir çeşit deve/mankurt derisiydi.
Millî bakış/görüş gömleğini çıkarmıştık ama mankurt derisini giymekte, hem de “tepemize” geçirmekte bir beis görmüyorduk. Hatta bununla övünüyorduk.
“Kendisinin mankurt olduğunu kabul etmez. Yüksek siyaset uyguladığını ilan ederek, emperyalistlerin emir ve talimatlarına göre hareket etmeyi ilm-i siyaset, teenni ile hareket etmek, zamana uygun davranmak, dünya şartlarına uygun davranmak şeklinde lanse eder.” (sh. 59)
Mankurtlar kürsüdeydi. Ruhumuzdaydı. Siyasetçinin devasa gölgesine sığınmıştı. Türklüğünden Müslümanlığından utanan “Karanlık aydının” izlerindeydi. Korkak, şerefsiz, sürüngen yüreklerdeydi.
Tek bir örnek vermek istiyorum. Hayır, ne füze kalkanı; ne İslam düşmanı, sömürge(ci) kafalı İngiliz yazar Naipaul'un "Avrupa Yazarlar Parlamentosu"nun “onur konuğu” olarak İstanbul'a davet edilmesi ve Müslüman aydınlarımızın(!) hoşgörüyü Naipaul’a lâyık görerek, bu konuda uya(ndı)rıcı bir rol oynayan Hilmi Yavuz’u yerden yere vurmalarından söz edecek değilim.
Mankurtluk ruhu, ne derece içimize nüfuz etmiş ve suç sadece aydınlarda mıdır; bir görelim:
“Kocaeli'nin Derince İlçesinde Sarıkamışlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği'nin 1914'de Sarıkamış'ta can veren 90 bin şehit için düzenlenen anma gecesi eğlenceye dönüştü.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili İlyas Şeker de yaptığı konuşmada, o günkü koşullarda askerlerin yazlık elbiselerle cepheye gittiklerini ve askerlerimizin donarak şehit olduklarını anlattı. Gecede daha sonra şiirler okundu, sinevizyon gösterisi yapıldı.
Ancak bir süre sonra yerel sanatçıların sahneye çıktıktan sonra bir anda anma gecesi eğlenceye dönüştü. Davul zurna eşliğinde halaylar çekilip oyunlar oynandı. Kadınlı erkekli grupların da karşılıklı oyunlar oynadığı eğlence geç saatlere kadar sürdü. (Kaynak: internethaber)
Ne yazık ki, bizde “İleri Demokrasi” değil, “İleri Mankurtlaşma” vardı.
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesinden Prof. Dr. Nurullah Çetin, 23 Kasım Salı akşamı, “Türkün Mankurtlukla İmtihanı” isimli konferansını vermek üzere Konya Türk Ocağı’ndaydı. Kendisini ilgiyle, beğeniyle dinledik.
Konuşmasının çıkışını, büyük romancı Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel romanında yer alan “Mankurt efsanesi” oluşturuyordu.
Nurullah Hoca ufuk açıcı konuşmasında, Tanzimat’tan beri, millî şuuru ve değerleri yok etmek için; enternasyonalizm, hümanizm, rasyonalizm ve pozitivizm, en nihayet de globalizm gibi ithal kavramlarla zihnimize saldırıldığını, Batı emperyalizminin politikalarıyla hareket edildiğini söyledi.
Herhalde bu ve benzeri kavramlar; “bilimle aklın kutsallık ve kurtarıcılığı; demokratik düzen getireceğiz, insan haklarını koruyacağız, tarih yazıp, devrim yapacağız, diyalog ittifak gibi çığırından çıkarılmış, çözülüşümüz yıkılışımız lehine kullanılabilen “Efendi’ce” hâkim söylemler; kafamıza geçirilen bir çeşit deve/mankurt derisiydi.
Millî bakış/görüş gömleğini çıkarmıştık ama mankurt derisini giymekte, hem de “tepemize” geçirmekte bir beis görmüyorduk. Hatta bununla övünüyorduk.
“Kendisinin mankurt olduğunu kabul etmez. Yüksek siyaset uyguladığını ilan ederek, emperyalistlerin emir ve talimatlarına göre hareket etmeyi ilm-i siyaset, teenni ile hareket etmek, zamana uygun davranmak, dünya şartlarına uygun davranmak şeklinde lanse eder.” (sh. 59)
Mankurtlar kürsüdeydi. Ruhumuzdaydı. Siyasetçinin devasa gölgesine sığınmıştı. Türklüğünden Müslümanlığından utanan “Karanlık aydının” izlerindeydi. Korkak, şerefsiz, sürüngen yüreklerdeydi.
Tek bir örnek vermek istiyorum. Hayır, ne füze kalkanı; ne İslam düşmanı, sömürge(ci) kafalı İngiliz yazar Naipaul'un "Avrupa Yazarlar Parlamentosu"nun “onur konuğu” olarak İstanbul'a davet edilmesi ve Müslüman aydınlarımızın(!) hoşgörüyü Naipaul’a lâyık görerek, bu konuda uya(ndı)rıcı bir rol oynayan Hilmi Yavuz’u yerden yere vurmalarından söz edecek değilim.
Mankurtluk ruhu, ne derece içimize nüfuz etmiş ve suç sadece aydınlarda mıdır; bir görelim:
“Kocaeli'nin Derince İlçesinde Sarıkamışlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği'nin 1914'de Sarıkamış'ta can veren 90 bin şehit için düzenlenen anma gecesi eğlenceye dönüştü.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili İlyas Şeker de yaptığı konuşmada, o günkü koşullarda askerlerin yazlık elbiselerle cepheye gittiklerini ve askerlerimizin donarak şehit olduklarını anlattı. Gecede daha sonra şiirler okundu, sinevizyon gösterisi yapıldı.
Ancak bir süre sonra yerel sanatçıların sahneye çıktıktan sonra bir anda anma gecesi eğlenceye dönüştü. Davul zurna eşliğinde halaylar çekilip oyunlar oynandı. Kadınlı erkekli grupların da karşılıklı oyunlar oynadığı eğlence geç saatlere kadar sürdü. (Kaynak: internethaber)
Ne yazık ki, bizde “İleri Demokrasi” değil, “İleri Mankurtlaşma” vardı.