Milli Gençlikle…
Milli gençliğin özeliklerinden birisi onun maneviyatçı olmasıdır, demiştik ya… Bu ifademizin biraz daha açılması lazımdır.
Maneviyat önce imanla (inanmakla) başlar. Milli gençlik bilir ki, bütün kâinatın bir yaratanı, bir idare edeni var.
Yaratıcımız makro (gezegenler, seyyareler) âlemden mikro aleme (mikrop ve bakterilere kadar) sayısını, şeklini bilemediğimiz bir çok varlığı yaratmış, bu varlıklara bir rızık (yiyeceği, kullanacağı nimetler) ve bir ecel (son, ölüm) yaratmıştır.
Ve yaratıcımız ki biz adına Allah diyoruz.
Allah (celle celalühü) kendini bize bakın nasıl tanıtmış…
“Gul hü vallahü ehad…” De ki, Allah, tektir. Benzeri ve ortağı yoktur.
“Allahüs samed…” Bütün yaratılmışlar ona muhtaç (onun yardımı olmazsa yaşayamazlar) o ise hiçbir şeye muhtaç değildir.
“lem yelid…” Doğurmamıştır, onun bir çocuğu yoktur…
“velem yuğled…” Ve kimse tarafından da doğrulmamıştır. Babası, anası bulunmaz…
“Velem ye küllehu küfüven ehad…” Hiçbir şey ona denk ve benzer değildir.”
Peygamberimiz de buyuruyor ki,
“Allah’ın zatını (şahsını) düşünmeyiniz. Buna sizin gücünüz yetmez. Allah’ın yarattıklarını düşünerek onun kuvveti ve kudreti hakkın bilgi sahibi olunuz”
İMANIN (İNANCIN) DİĞER ŞARTLARI
Allah’a imanının (inanmanın) hemen arkasından, Amentümüzde;
Meleklere (yaratılmış nurani varlıklara) iman,
Allah tarafından insanlara gönderilmiş hayat (yaşam) şartlarını içinde bulunduran kitaplarına iman,
Yine Allah tarafından insanlara doğru ile yanlışı göstersinler diye gönderdiği Peygamberlere (elçilere) iman,
Öldükten sonra tekrar dirileceğimize ve dünyada yaptıklarımızdan hesap vereceğimiz güne (ahret gününe) iman,
Hâyır (bütün iyiliklerin) ve şerrin (bütün kötülüklerin) ancak Allah’ın yaratmasıyla olduğuna imandır.
Bir gencimiz her şeye inansa da mesela “ahiret gününe…” inanmasa veya
Peygamberlerden birine veya birkaçına inanmazsa onun imanı yoktur, kendisi de maneviyat sahibi bir genç olamaz. Çünkü iman bir bütündür.
Değerli genç kardeşlerim,
Amentümüzdeki 6. madde insanların kalbine işlensin, kesinlikle o toplumda haksızlıklar, terör, soygun ve ahlaksızlar yaşanmaz. Çünkü yapılan her kötülüğün hesabı, ahiret gününde mutlaka sorulacak diye inanan insanlar kimseye kötülük yapamazlar.
İşte ferdin ve toplumun huzur ve saadeti ancak böyle sağlanır.
İMAN AMEL İLİŞKİSİ
“Ben inanıyorum…” diyen bir insan, inancının gereklerini yerine getirmekle mükelleftir (sorumludur). Çünkü maneviyatçılığın birbirinden ayrılmaz iki şartı vardır. Bunlar inanmak ve inandığı yaşamaktır.
Bu aynen şuna benzer. Ateş yakar, su boğar… Biz bu maddeleri bunların özelliklerini bilir ve inanırız. Bir insan yaktığına inandığı ateşin içine kendini atar mı? Boğduğuna inandığı suya girer mi? Hem bu maddelerin özelliklerine inanıyor ve hem de kendimizi bunların içine atıyorsak, bize “Bu nasıl imandır” diye sormazlar mı?
Bütün anlattıklarım, “Ben inanıyorum ama namaz kılamıyorum” diyenleredir, dinin direği olan namazın önemini vurgulamak içindir.
Şurası hiç unutulmamalıdır ki inançlı gençlik, inançlarının gereklerini de yerine getiren gençliktir. Çünkü bizden istenen hayat ölçülerimizi manevi değerlere göre yaşamaktır. Bu ise toplumda insanlar, birbirlerinin haklarına saygı göstermelerini gerektirir.
Hakkı yenmeye çalışan insanların (zayıf ve masumların) yardımına koşmak da yine manevi değerlerimizle ilgili bir husustur.
İçinde yaşadığınız şartlar, inancınızı yaşamanıza imkân ve fırsat vermiyorsa bu olumsuz şartları değiştirmeye çalışmak da yine milli gençliğin özellikleri arasındadır.
Milli gençliğin özeliklerinden birisi onun maneviyatçı olmasıdır, demiştik ya… Bu ifademizin biraz daha açılması lazımdır.
Maneviyat önce imanla (inanmakla) başlar. Milli gençlik bilir ki, bütün kâinatın bir yaratanı, bir idare edeni var.
Yaratıcımız makro (gezegenler, seyyareler) âlemden mikro aleme (mikrop ve bakterilere kadar) sayısını, şeklini bilemediğimiz bir çok varlığı yaratmış, bu varlıklara bir rızık (yiyeceği, kullanacağı nimetler) ve bir ecel (son, ölüm) yaratmıştır.
Ve yaratıcımız ki biz adına Allah diyoruz.
Allah (celle celalühü) kendini bize bakın nasıl tanıtmış…
“Gul hü vallahü ehad…” De ki, Allah, tektir. Benzeri ve ortağı yoktur.
“Allahüs samed…” Bütün yaratılmışlar ona muhtaç (onun yardımı olmazsa yaşayamazlar) o ise hiçbir şeye muhtaç değildir.
“lem yelid…” Doğurmamıştır, onun bir çocuğu yoktur…
“velem yuğled…” Ve kimse tarafından da doğrulmamıştır. Babası, anası bulunmaz…
“Velem ye küllehu küfüven ehad…” Hiçbir şey ona denk ve benzer değildir.”
Peygamberimiz de buyuruyor ki,
“Allah’ın zatını (şahsını) düşünmeyiniz. Buna sizin gücünüz yetmez. Allah’ın yarattıklarını düşünerek onun kuvveti ve kudreti hakkın bilgi sahibi olunuz”
İMANIN (İNANCIN) DİĞER ŞARTLARI
Allah’a imanının (inanmanın) hemen arkasından, Amentümüzde;
Meleklere (yaratılmış nurani varlıklara) iman,
Allah tarafından insanlara gönderilmiş hayat (yaşam) şartlarını içinde bulunduran kitaplarına iman,
Yine Allah tarafından insanlara doğru ile yanlışı göstersinler diye gönderdiği Peygamberlere (elçilere) iman,
Öldükten sonra tekrar dirileceğimize ve dünyada yaptıklarımızdan hesap vereceğimiz güne (ahret gününe) iman,
Hâyır (bütün iyiliklerin) ve şerrin (bütün kötülüklerin) ancak Allah’ın yaratmasıyla olduğuna imandır.
Bir gencimiz her şeye inansa da mesela “ahiret gününe…” inanmasa veya
Peygamberlerden birine veya birkaçına inanmazsa onun imanı yoktur, kendisi de maneviyat sahibi bir genç olamaz. Çünkü iman bir bütündür.
Değerli genç kardeşlerim,
Amentümüzdeki 6. madde insanların kalbine işlensin, kesinlikle o toplumda haksızlıklar, terör, soygun ve ahlaksızlar yaşanmaz. Çünkü yapılan her kötülüğün hesabı, ahiret gününde mutlaka sorulacak diye inanan insanlar kimseye kötülük yapamazlar.
İşte ferdin ve toplumun huzur ve saadeti ancak böyle sağlanır.
İMAN AMEL İLİŞKİSİ
“Ben inanıyorum…” diyen bir insan, inancının gereklerini yerine getirmekle mükelleftir (sorumludur). Çünkü maneviyatçılığın birbirinden ayrılmaz iki şartı vardır. Bunlar inanmak ve inandığı yaşamaktır.
Bu aynen şuna benzer. Ateş yakar, su boğar… Biz bu maddeleri bunların özelliklerini bilir ve inanırız. Bir insan yaktığına inandığı ateşin içine kendini atar mı? Boğduğuna inandığı suya girer mi? Hem bu maddelerin özelliklerine inanıyor ve hem de kendimizi bunların içine atıyorsak, bize “Bu nasıl imandır” diye sormazlar mı?
Bütün anlattıklarım, “Ben inanıyorum ama namaz kılamıyorum” diyenleredir, dinin direği olan namazın önemini vurgulamak içindir.
Şurası hiç unutulmamalıdır ki inançlı gençlik, inançlarının gereklerini de yerine getiren gençliktir. Çünkü bizden istenen hayat ölçülerimizi manevi değerlere göre yaşamaktır. Bu ise toplumda insanlar, birbirlerinin haklarına saygı göstermelerini gerektirir.
Hakkı yenmeye çalışan insanların (zayıf ve masumların) yardımına koşmak da yine manevi değerlerimizle ilgili bir husustur.
İçinde yaşadığınız şartlar, inancınızı yaşamanıza imkân ve fırsat vermiyorsa bu olumsuz şartları değiştirmeye çalışmak da yine milli gençliğin özellikleri arasındadır.