Aniden bir mânâ doğar, bir şimşek aydınlığı, günün birinde ömür çizginizde veya sade bir zaman diliminde. Kafanızdaki bir istifhama, cevap aradığınız bir soruya, sonradan basit bulacağınız bir müşküle, beklentilerinize, umutlarınıza, hâsılı bin bir dünya hâline dair.
Pek acayip akla gelmedik yerlerde, ansızın, insanlar eliyle bir söz kelime cümle. Mistik Fısıltılar duyulur peş peşe. Hatta hayvanlar kanalından bir akıl(!) verme, belirleme.
Mesleğinize dair mesela. Vaktiyle bir romanıma münasip bir son arıyordum. Tesadüfen tevafuken her neyse, okuduğum gazetede konumla alâkasız bir özdeyiş. Derhal bir bağlantı kuruldu, periler işbaşına geçti “Hah! Dedim, pekâlâ bu olabilir”. Neticede problemim çözümlendi.
Gözünüzün tutmadığı, pek hazzetmediğiniz, yabancıladığınız kişilerden bile, kendilerinin de bilmediği bir yardım, izahat, ders gelmesi, yoldaşlık, bir müddet için kafa kafaya verme. Tuhaf beraberlikler mümkündür.
Bir an perdenin kalkması, mağaramıza gün ışığı, kuklaların zincirlerinin çözülmesi, kapanın gözbağlarının açılması, ışıklar işte.
Garip ulamalar, hatta rüyalar, bir müzik parçası, kokular, tabiat sesleri.. Belki her varlığın, aslında eşyanın bir dili var.
“Ben bunu neden şimdiye kadar anlamadım/ Nasıl anladım/ Kim anlattı?”
Kör olduğunuza mı şaşarsınız bazen, anlam sürprizinin sizi nasıl bulduğuna mı?
Bazen hayattaki kesintiler, durak(lama)lar, sürçmeler bile kıymetlenir, nice zaman sonra idrak edersiniz ki size hep bir şeyler söylenmiş hitap edilmiştir, boş değildir.
Hayret, hayranlık hisleriyle dolar taşarsınız. Belki “Gönderen’e” daha ziyade bağlanırsınız. Oysa üstün üstü anlamlar, anlayış ve anlatışlar vardır.
Bazen keşfettiklerinizden, önünüze konulan, size sunulanlardan hiç hoşlanmazsınız. Işık göze batar. Keşke anlamasaydınız, ama gerçekten vakıf oldunuz mu, kavradınız mı? Meçhuldür.
Mânâ bir haber, bilgi, işaret, ilerleme…
…
Varlıklara yönelmiş beyhûde arayışlar, mânâsız saplanışlar da vardır.
Sözgelişi yapılan işin, lüzumsuz donatımlarda bulunduğumuz yüceltilen fert ya da nesnenin, herhangi bir hedef yahut eylemin; çıkılan varılan bir yolun noktanın nafileliğini anlattığı için o da bir mânâ doğuşu ve ulaşma, tersinden mesajdır. Yanlış yapıldıysa yeter ki geriye dönülebilsin, bir muhasebe yapılabilsin.
Aslında herkes mânâyı başka yerde arar. Zevki, yönelişi kendinedir. (Göze aldığı bedel), sermayesi, gayesi kadar mânâyı bulur. Kimi bulduğunu zenginleştirir, yetinmez daha yükseklerine koşar. Tabii bir de nasip kısmet vardır.
Kimi yetinir ya da diplere çeken daha alt, düşük dünyevî zevklere kapılır. Yöneliş mevzuunun albenisi, çekim ve öz değeri geçicidir esasında. Hülyalı, allı pullu, süslenmiş mânâ bir süre sonra söner, kıymetini yitirir.
Hz. İbrahim sözü, kalbî bağlantısı geçerli olur; “Bu da değilmiş Rabbim/ Aradığım/ Sevgilim/ Menzilim…”
Belalar, ıstıraplar da türlü mânâlar tüter. Sabreder, isyan etmezsek güzellikler doğar; mevcudiyetimiz adımız sanımız mayalanır mânâlanır.
Mânâlı çakışlar, yakış(ık)ları da meydana getirebilir. Kimse fark etmese de dumanınız tüter durur.
Aşk mânâsıyla bakmak, bütün âlemi de nurlandırıp, anlamlandıracaktır herhalde.