Malkoçoğlu’nu nasıl bilirsiniz? -1-

Hüzeyme Yeşim Koçak

“Savaşta amaç işgal edilen ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini ele geçirmek, halkını istedikleri gibi kullanmaktır. O zaman savaşmak, işgal etmek için silahlar olmazsa olmaz mıdır? Günümüz dünyası için bu sorunun cevabı elbette hayır! Madem ki amaç maddi ve manevi sömürü, o zaman zihinleri yöneterek istenilen doğrultuda yönlendirme yapılabilir. İnsanlar dünyayı kendi algılarına göre görürler ve davranışlarını ona göre ayarlarlar. Algılar değiştirilirse davranışlar da değiştirilebilir. Algı operasyonları o kadar çok yönlü yapılmaktadır ki her gün her saat hatta her dakika mesajlara maruz kalıyoruz.” Dr. Yağmur Küçükbezirci,  Günümüzün Gizli Silahı: Bilinçaltı Mesajlar

 

İnsan kalarak, yaşayıp gitmek ne kadar zor. Zihnimiz, ruhumuz ne şiddetli saldırılara, şerli seslere maruz kalıyor ve kirleniyor. 

Bazen sarıldığımız savunma silahları da en hafif tabirle yıpranmış, bozulmuş, içi boşatılmış oluyor ve sadra şifa vermiyor. Davalar, insanlar zavallılaşıyor.

Ahlâk, gelenek göreneklerimiz, millî manevî değerlerimiz; bu hücumların baş hedefi. Basit gibi gözüken bazı örnekler:

Medyada güya bilim maskesiyle, tıbbı bilgiler, uyarı adı altında, özellikle kadın vücudu en ince ayrıntılarına kadar sergilenmektedir. Yıldızların(!) hayatı adı altında, süslenerek açıktan verilenler çok daha fazladır tabii. Çıplaklığın meşrulaştırılması, normalleştirilmesi bir tarafa, ne yandan bakarsanız kadın meta.

Cinsellikte en sapkın, en aşağılayıcı örnekler sunulmaktadır. Önce dış dünyadan gayet yoğun, ensest ilişkiler, eşcinsellik, cinsiyet değiştirme ameliyatları, tefrika gibi günlerce aylarca verildi. 

Sonra özellikle TV kanallarından Türk malı(!), aile kavramını aşağılayıcı yok edici, kadına çocuğa yönelik şiddeti, istismarı -bir anlamda yerleştiren- nice modeller, yüceltmeli kara teşhirler, pespaye magazin figürleri peşpeşe gündeme getirildi. 

Televizyon başındaki, yaşlı bir yakınım, biraz da şaşırarak durumu özetlemişti: “Herkesin elinde bir tabanca var kızım”

Yerli diziler, vaktiyle tepki uyandıran pek çok yabancı yapımı aştı. En aykırı, garip, uçuk, çarpık tipler ekranları sardı. 

İş işten geçtikten sonra dahi olsa, evlilik programlarının kaldırıldığına sevinemedik. Yerine gelenler, aynı ya da benzer şahısların takdim ettikleri programlar, yozlaşma ve çirkinleşmenin envaı çeşidini sergiledi. 

“Eşref-i mahlûkatız” deriz ama en basitinden bir çikolata reklamında, maymunlaşan çocuk; Darvin nazariyesini de şirinleştirmekteydi. Biçare annesi, zaten görevi olmasına rağmen, sırf ders çalıştığı için; ortalığı dağıtan, kirleten, hiçbir sorumluluğu üzerine almayan, tıpkı bir maymun(hayvan) gibi davranan çocuğu hoş görmekte, “gençtir ne yapsa yeridir” diye onaylamaktaydı. 

Odasını bile tertiplemekten aciz, kendine çeki düzen vermekten habersiz, bilinçsiz gençler mi; istikbalin idarecileri olarak, ülkeye nizam intizam verecekti.

Üstelik annenin terbiyeci, belirleyici rolü, saygıdeğer konumu bitmişti. İnsan(lığ)ın önemli olmadığı, fark etmediği (maymunsu) bir düzende, artık gençler egemendi. “Cennetin, ayakları altında” olduğuna inandığımız anne, sıradan hizmetçi makamındaydı(!)

Sonra.. dövülen, sövülen, cinsî istismara uğrayan, nesne mevkiindeki diğer kadınlar.

Şeytani bir atmosferde çocuklukla, cinselliği yanyana getiren, pedofili motiflerinin yer aldığı şarkılar söyleyen yeni moda kızlar(!) Madonna taklitleri.

Geçmişten günümüzden, edebiyatta sadece erkek değil, kadın yazarların projelendirildiği pedofili örneklerinin yer aldığı yapıtlar çaputlar. 

Tahripkâr bir süreçte; kadının rol alarak, öncülük yapması, araçlaştırılması, çok daha yıkıcı bir durum oluşturuyor. Söz gelişi, çocuk pornosunu, mütecavizleri, kadınların savunması gibi.

Kitabı pek sevmezdik. Tarihimiz sadece Muhteşem Yüzyıl gibi diziler yoluyla değil (Diriliş; 2. Abdülhamid vaziyeti kurtarmaya(!) yetmedi); bazı reklamlarla dahi horlandı küçültüldü. 

Mesela ölen dizi kahramanları için mevlit okutanların ülkesinde, (o derece içselleştirilen yani); tarihî filmler çeviren, bir zamanların saygın aktörü, beynelmilel bir içecek markası reklamında resmen kişnetildi.

Türk Sanat Müziğinin seçkin isimlerinden bir hanım sanatçı, yine bir yiyecek reklamında “tüylü bamya, assolist geçiniyor” diye alay edilerek, çoluk çocuğun eğlencesi oldu, itibarsızlaştırıldı.

Ekrandan gidelim... Kendini “Seven” saydığı halde, en basit bir ürünü, beğendiği bir yiyeceği, güya sevgilisine, yakınlarına ikram etmekten imtina eden, çok gören âşık(!) gençler, yakın arkadaşlar;  bisküvi çikolata kadar değeri olmayan sevdalılar.

 Devam Edecek

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.