Malatya bereketi!

Recep Çınar

Malatya'nın yetiştirdiği ünlü sanatçılardan Fahri Kayahan, bir meseleden dolayı Malatya'dan ayrılmış, ayrılırken de, “Yaşadığım müddetçe ne ben Malatya'yı göreceğim, ne de Malatya beni” diye yemin etmiş ve çıkmış gitmiş Malatya'dan...

Malatyalı Fahri'nin hikayesi uzun ve dram dolu...

Merak edenler Google girer, “Malatyalı Fahri Kayahan'ın hikayesi” diye arayabilirler...

Neyse...

Bizim hikayemiz daha farklı...

Fahri Kayahan gibi yemin vermedim ve yıllar sonra Malatya'yı görmek bana tekrar nasip oldu...

Ünal Karaman, Malatyaspor'da oynarken gitmiştim...

3-1'de yenilmiştik...

Sanırım 90'lı yıllardı...

O günün Malatyası ile bugünün Malatyası arasında inanılmaz farklılıklar var...

Malatya gelişmiş, genişlemiş ve ilerlemiş...

Malatyaspor tesislerine gitmiş, Ünal Karaman'la sohbet etmiştik...

Malatyaspor tesisleri şehrin doğusunun en uç noktasındaydı...

Şimdi merkezde kalmış...

Şehir sadece genişlememiş, ilerlemiş...

Kentsel dönüşüm, Malatya'yı da etkisi altına almış...

Konya gibi, hemen hemen her mahallesinde, her köşe başında inşaat firmalarının tabelalarını görmek mümkün...

Caddeleri, sokakları, park ve bahçeleri ile huzur içinde yaşanabilir bir kent olan Malatya, inanılmaz da göç alıyormuş...

Dedim ya, Malatya çok değişmiş...

Ama, Malatya'nın değişmeyen tek şeyi; insanları...

İnsanlarının adamlıkları...

Malatya insanını ne kentsel dönüşümler, ne şehrin gelişmesi ve genişlemesi, ne para ne pul, değiştirememiş...

Daha da üzerine koymuşlar...

Malatya'da çok güzel insanlarla tanıştık...

Mehmet Tosunoğlu ve Celallettin Yılmaz vesilesi ile...

Mehmet Tosunoğlu” demişken, bize inanılmaz bir ev sahipliği yaptı...

Diyeceksiniz ki, ne alaka?

Anlatayım...

Biliyorsunuz ki, Konya'nın dünya çapındaki markalarından birisi de Bürotime...

Bürotime'nin Malatya'da Doğu ve Güneydoğu Bölge Müdürlüğü var...

Sadece Malatyalılara değil, bölgenin hemen hemen tamamına hizmet veriyorlar...

Mehmet Kaplan'da buranın en üst düzey yetkilisi...

Sağolsun Mehmet Tosunoğlu sayesinde tanıştık...

İyi ki de tanıştık...

Bize, yani misafirlerine hizmet etmek için gözümüzün içine bakıp durdu...

Deyim yerindeyse, elimizi soğuk sudan sıcak suya sokturmadı...

Hiçbir hoşnutsuzluğumuz olmasın diye, çırpındı durdu...

Ben inanıyorum ki, bizi üzerlerinde yük gibi görmediler...

Bizi yolcu ederlerken de, ferahlamadılar...

Bundan yüzde milyon eminim...

Buradan Mehmet Tosunoğlu başta olmak üzere, sevgili Mehmet Kaplan'a, Celallettin Yılmaz vasıtasıyla tanıştığımız ve kendisine babadan miras kalan dostu Faruk Baştürk'e, gösterdikleri misafirperverlikten ve dostluktan dolayı yürek dolusu teşekkür ediyorum...

Yazımın başlığında da dediğim gibi, Malatya seyahati bereketli geçti...

Dost tanıdık...

Dost kazandık...

Dost biriktirdik...

Yetmezmiş gibi, altın değerinde de 3 puan aldık...

Daha ne olsun?

Buna “Malatya Bereketi” demeyip de, ne diyelim?

Yazımı bir atasözü ile noktalamak isterim. Kimi misafir varmış kapıdan girerken sevindirirmiş, kimi misafir kapıdan çıkarken...

İnşallah biz kapıdan girerken sevindiren misafirlerden olmuşuzdur.