Efendim güzel günler içerisindeyiz. Hac mevsimi geldi, önümüze dayandı. Gidenlere ne mutlu! Keşke bizler de onların arasında olabilseydik. Hac ibâdetinin onca meşakkatine ve zorluğuna rağmen oraya giden insanlar döndüklerinde tekrar gitme isteğinde oluyorlar. Bu istek ve arzu başka hiçbir yere karşı dile getirilmemiştir. Bizler Müslümanlar olarak o mekanların kutsallığının ve içinde barındırdıkları güzelliklerin hayrânıyız ve oralara aşk boyutunda bağlıyız. Yoksa bu muhabbet neyle izah edilebilir?
Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de Âli İmran Sûresi âyet 96 da: “Şüphesiz âlemlere bereket ve hidâyet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke’deki (Kâbe)’dir.” Buyuruyor. Peygamber aleyhisselam’da Buhârî ve Müslim’de zikredildiği üzere; ‘Bu kutsal Kâbe’yi her gün yetmiş bin melek ziyâret etmektedir.’ Böylece bu beldelerin kutsallığının sebebi daha iyi anlaşılmış oluyor.
Evet, şu mübârek günlerde Haccı yazalım istedik. Biliyorsunuz haftaya bugün nasipse ‘Kurban Bayramı’na erişeceğiz.
Görünüş itibâriyle Hac Müslümanlar için maddi bir ibâdet olarak anılsa da aslında o mânâ dolu bir sorumluluktur. Hac içindeki her bir rüknün ayrı hikmet ve sırları vardır. Görünüşe takılmadan asla odaklanmak en güzelidir ama tabi ki zâhir boyutu da istenen ve âlimlerimiz tarafından târiflenen şekillerde yapılmalıdır.
Hac bütün rükünleriyle bize açık-net mahşeri hatırlatan muhteşem bir tablodur. İnsana âdeta; ‘dünyâda bulun ama yüzün ebedi kalacağın ahret gerçeğine dönük olsun’, deniyor. Hac Müslümanlara; ‘ahreti unutma, mahşeri aklından hiç çıkarma, hesap kitap var yarın o dönüşü olmayan yolda yaptıklarının hesâbını vereceksin ona göre yaşa’ mesajı veriyor. Tabi anlayana; ‘sivrisinek saz, anlamayana ne desen az’ ancak biz anlayanlardan, bu hikmeti kavrayanlardan olalım inşallah.
Kurban Bayramı zamanları Hacı olma temennisiyle dünyânın her bir yanından yurdundan, yuvasından kopup gelen Müslümanlar âdeta seller misâli Beytullâh’a akarlar. Bu kalabalıklar öyle kuru kalabalık değildir onlar mâna yüklü ve mukaddes amaçlıdırlar. İçlerinde rütbelisi-rütbesizi, zengini-fakiri, kadını-erkeği barındırırlar. Irkları, renkleri, dilleri farklıdır bu mânâ yığınlarının. Onlar Hac zamânı ‘İslam şemsiyesi’ altında tek bir yumruk, tek bir yürek olurlar. Arzuları bir tektir, dillerinde ‘Lebbeyk’ vardır. Bu ne muhteşem tablodur! Lisan ile söylenen ‘Lebbeyk Allâhumme Lebbeyk’ ‘Buyur, emret Allâh’ım…’ sözlerinden maksad müminler için; ‘Hâlimle, kâlimle emrine âmâdeyim ey yüce Rabb’im’ olmalıdır.
Hac ibâdeti sırasında yerine getirilen pek çok mesâsık Hz. Allâh’a ve O’nun kutlu Rasûlüne olan teslimiyetin ifâdelendirilişidir. Meselâ; Hacerül-êsved taşının öpülmesi veya selamlanması, Safa ve Merve arasında, Kâbe’yi tavaf sırasında ‘ıstıba’ ve ‘remel’ yapılması, şeytan taşlanması hep bu kabildendir.
Haccın en önemli menâsıkı olan ‘Arafat Vakfe’sinde Müslümanların günahları için döktüğü gözyaşları, affolunma isteğiyle açtığı eller asla boş çevrilmez. Cenâb-ı Hak Arafat dağında nedâmet gözyaşlarıyla böylesine içten yakarışla kendisine yönelen kullarıyla meleklerine öğünür.
Peygamber aleyhissalâtu vesselam’da; ‘Kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden hacceden kimse, annesinden doğduğu gündeki gibi günahsız olarak (evine) döner.’ (1) Buyurarak Hac ibâdetini amacına uygun olarak yerine getiren Müslümanların, Hac dönüşü ilk doğuşundaki saflıkta, durulukta olduğunu belirtiyor. Hac bu yönüyle diğer ibâdetlerden ayrı bir özellik taşır. Böylesi bir güzelliği yaşayabilenlere ne mutlu!
Rabb’im kutsal topraklarda bu muhteşem ama bir o kadar da fedâkarlık ve dikkat gerektiren ibâdeti yerine getirme azminde olanların yar ve yardımcısı olsun. Gidemeyenlere en kısa zamanda gidebilmeyi gidenlere de tekrar ziyâreti nasip etsin inşallah diyerek yazımızı bitirelim efendim. Hayırlı Cumâlar.
--------------
1- Buhârî, Hac 4