BM Güvenlik Konseyi, Libya’da meydana gelen iç savaşı durdurmak için askeri müdahale kararı aldı ve 19 Mart 2011 tarihinde saat 18.30’da müdahale etti. Fransız savaş uçakları, Bingazi yakınındaki Kaddafi’ye ait dört tankı vurdu. Şimdilik havadan müdahale ile yetinilecek denilmektedir, karadan da müdahale edilecek mi bunu bilmiyoruz, zaman gösterecektir.
BM Güvenlik Konseyi, gerçekten Libya’ya bu ülkedeki iç savaşı durdurmak yoksa ileriye dönük emellerini gerçekleştirmek için mi müdahale etti? BM tarafından erken davranmaması konusunda uyarılmasına rağmen Fransız uçaklarının acele ederek, diğer koalisyon üyelerinden önce Bingazi üzerinde uçmasını ajanslar, “Fransa’nın Libya üzerinde tarihi emelleri var.” şeklinde yorumladılar.
Söz konusu tarihte (19 Mart 2003) ABD öncülüğünde koalisyon güçleri, “Irak’ta nükleer silahlar var” iftirasıyla Irak’a müdahale etti; bir milyon Iraklı öldürüldü, buna yakın yaralı var, binlerce kadın dul, binlerce çocuk yetim ve öksüz kaldı.
Hâsılı müdahale, Irak’ta onarılması zor devasa yaralar açtı ve açmağa devam ediyor. ABD Irak’tan çekildik demesine rağmen, 50 bin askerini orada bulundurmak ve savaş tazminatı almak suretiyle mazlum ve fakir Irak halkını sömürmeye devam etmektedir! Libya Irak olur mu bilemiyorum; ama İslam ülkeleri ve mazlum gayrimüslim ülkeler, ağırlığını hissettiremezse olabilir. Artık Türkiye başta olmak üzere İslam ülkeleri ve gayrimüslim ülkeler eski ülkeler değil.
Bu durumda BM Güvenlik Konseyi, Libya’da meydana gelen iç savaşa seyirci mi kalsın? Kaddafi, masum ve mazlum halkını acımasızsa ve gaddarca öldürmeye devam mı etsin? Böyle bir soru okuyucumun aklına gelebilir. Müdahale edenin kimliği önemli, bu kimliğin Ortadoğu üzerinde tarihi emellerinin olduğu dost ve düşman tarafından bilinmektedir. BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi: Çin, Fransa, Rusya, İngiltere ve ABD’dir. Bu kurucu üyeler, emperyalist bir zihniyete sahiptirler, dolayısıyla bu mimarlar, Ortadoğu’da tarihi emellerini gerçekleştirebilmek için önce bu şekilde ortamı hazırlarlar, akabinde müdahale ederler.
Başta Ortadoğu’nun ve dünyanın sulhu ve selameti için bizim önerimiz: BM Güvenlik Konseyi yerine Hılfü’l Füdul Cemiyeti zihniyetinde İslam Konferansı Örgütü bünyesinde BM Güvenlik Konseyi kurulmalıdır; unutmayalım ki, böyle bir konsey kuruluncaya kadar bu kısır döngü Ortadoğu’da devam edecektir.
Hilf-ül- Fudûl Cemiyeti, Arap kabileleri arasında zaman zaman yapılan muharebeler, Arap kabilelerini maddeten ve manen yıpratmıştı. Ficar harbinden döndükten sonra Peygamberimizin amcası Zübeyr b. Abdülmuttalib, bu yüzden bu yüz kızartıcı savaşın durdurulması için harekete geçmişti. Bunun neticesi olarak Haşim, Zühre ve Teym aileleri, Abdullah bin Cüda’nın evinde toplanarak bir misak (tüzük) hazırladılar. Bu tüzüğün hükümlerine göre bu aileler mazlumlara ve zayıflara yardım edecekler; mütecavizlere karşı gelerek bunların Mekke’de ikametlerine müsaade etmeyeceklerdi.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, bu tüzüğün imzalanmasına iştirak edenler arasında idi. Peygamberimiz, risalettten sonra bu misaktan bahsederken şu sözleri söylemişti: “Bugün de böyle bir misakı kabule davet edilsem hiç tereddüt etmeden kabul ederim” (1).
Bu cemiyet adaleti sağlamıştır. Mesela bir yabancı, Sumale (yahut Ezd) kabilesine mensup biri, ticari mallarından bir kısmını, Ubeyy ibn Halef adındaki Mekke’nin büyük reislerinden birine satmıştı. Ancak satın alan, üzerinde anlaşılmış bulunan meblâğı satıcıya ödemek istemedi. Ümitsizlik içine düşen Sumâlî, Fudul teşkilatına başvurdu; onlar şöyle dediler: “Şimdi sen hemen Ulbeyy’e git… Ve ona, Fudulîlerden geldiğini ve derhal kendisine gereken ödemeyi yapmazsa, bizim gelişimizi beklemesini söyle.” Bunun üzerine Ubeyy, hesabı ödemede gecikmedi.
Bu müesseseye yeni üye alınmadığı için yirmi otuz yıl nihayetinde son üyenin ölümü ile bu teşkilat sona ermiştir (2).
Kaynaklar
1. Asr-ı Saadet, C:1, S:134
2. İslam Peygamberi, S:53–54